20 Ağustos 2020 00:00

Türk’ün gücü!..

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Her fırsatta Türklüğün ne kadar özel, ayrıcalıklı ve gurur verici bir var olma hali olduğunu vurgulamayı kendisine görev belleyen spor medyası, bu yolda bakalım daha ne tür inciler saçacak ortalığa?

Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale yükselen Olympique Lyon için “Lyon Türkgücü” diye başlık atıyorlar. Sebebi de, Lyon’un kadrosunda; bir dönem Beşiktaş’ta forma giyen Marcelo, Galatasaray’da oynayan Denayer ve G.Antepspor’da ter döken Marçal’ın yer alması. Yolları kısa süreliğine Türkiye’den geçmiş üç yabancı oyuncu üzerinden Türklük vurgusu yapılarak başarıdan pay çıkarmaya çalışmak hangi seviyedeki zekanın ürünüdür, insan gerçekten merak ediyor…

İşin yüzsüzlük, utanmazlık boyutu da ayrı… Başkasının başarısını bu biçimde sahiplenmeye çalışmak, zavallılık değil de ne?

Böylesi “Yaratıcılık şaheseri” bir başlık, sadece Avrupa’ya yönelik iflah olmaz aşağılık kompleksiyle açıklanamaz. Bilim, ırkçılık ile geri zekalılık arasındaki doğrudan ilişkiyi ortaya koymuştu. “Lyon Türkgücü” başlığı da, bu ilişkiyi kanıtlayan yeni bir örnek olarak ilgili sosyal bilimler literatüründe yerini alabilir…

Bu başlığı atanların mantığına göre, kadrosunda pek çok Türkiyeli oyuncu barındıran bir takımın dünyanın tozunu atması gerekir. Öyle ya, üç yabancı futbolcu, Türkiye’nin havasını koklamış olmanın kazandırdığı güçle takımlarını Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale yükseltebiliyorsa, bu topraklarda doğup büyümüş, güçlenmiş “yerli ve milli” oyuncularımızdan kurulu takımlarımız neler yapmaz ki? Ama gel gör ki, kulüplerimiz ve milli takımımız uluslararası organizasyonlarda Türk’ün gücünü göstermeyi bir türlü başaramayıp sürekli nal topluyorlar…

Yabancı takımlar karşısındaki acizliği sorgulayıp eksikleri, yanlışları, hataları, zaafları belirlemek ve çözümler geliştirmek akıl ve bilgi işi. Ancak ortada ne aklı kullanma kararlılığı, ne de bilgilenme hevesi var. Irkçı zırvalarla, içi boş böbürlenmelerle lümpenliği tahkim etmek çok daha kolay ve kullanışlı. Böylece, efendilerini de memnun ediyorlar…

Şampiyonlar Ligi’ndeki final maçını Türkiyeli bir hakem yönetse, bu arsızlar ciddi ciddi kupanın Türkiye’ye verilmesini isteyebilir. Türk kelimesini duyunca kendisini kaybeden ya da olur olmaz her yerde Türk kelimesini geçirebilmek için yırtınan güruhtan her şey beklenir…

Spora bakışımızdaki tek arıza ırkçılık değil. Şu anda transfer dönemindeyiz. Bu dönemin kendine özgü sığlıkları da ayrı bir heyecan kaynağı!..

Kulüplerin transferlerini, diğer kulüplere illaki gönderme içeren şekilde organize etmesi, bunun yanı sıra yöneticilerin başka takımlara imza atan oyuncular hakkında karalayıcı, itibarsızlaştırıcı ifadeler dile getirmesi, zihniyetin hâlâ ergenlik seviyesini aşamadığını gösteriyor.

Salakça göndermeleri, “Böylesi takılmalar futbola güzellik katıyor” yorumuyla şirinleştirmeye, masumlaştırmaya çalışan bir dolu insanı da dikkate aldığımızda, nitelik bağlamında genel durumun, ne kadar vahim ve umut vermekten uzak olduğu daha net anlaşılıyor…

Dünya, futbola güzellik katabilmek için aklın ve bilginin rehberliğinde yeni ufuklara doğru yol alırken biz, akılla, bilgiyle pek işimiz olmadığından, ırkçı hezeyanlar, şaklabanca göndermeler ve ergence laf sokmalarla tatmin olma peşinde kendimizi gazlayıp duruyoruz…

Bir yandan da uluslararası organizasyonlarda başarı hayalleri kurmaktan geri durmuyoruz. İşin en acıklı kısmı ise şu ki, futbol ortamımızın sefilliğinin de, vasatlığımızın ve çapsızlığımızın da hâlâ farkında değiliz…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa