Aziz(leştirerek) acizleştirme politikası!

Arşiv | Fotoğraf: Pexels
Düşünsel olan yaşama, zamana ve mekâna dairdir ve politika, burjuvacasındaki tüm entrikalara, yalan ve çarpıtmaya rağmen maddi olan üzerinden kurulur. Her ne kadar yığınların aldatılarak sürüklenmelerini sağlamak için dinsel önyargılarla güçlendirilerek etkisi artırılmak istense de, sonuçta her biçimiyle maddi gerçek dünya ve yaşamdan verilerle yürütülmeye mahkumdur. Dini ideolojik kabullerin zaman içinde dünyanın ve toplumsal yaşamın gerçekleriyle yüzleşip etkisizleşmeleri ve kuşkuyla karşılanmalarının nedeni de budur.
Politika dışı hiçbir şey yoktur sözü genel bir doğruyu ifade eder. Toplumlar sınıflar halinde çıkar farklılığıyla bölündüklerinden beri, politikanın en etkili olanı sınıfsal olanıdır. Bu durum bütün sınıflı toplumlarda özellikle sömüren sınıfa mensup çıkarcı ve fırsatçı bir politikacı tipi/türünü de ortaya çıkarmıştır. Genel olarak her politikacı, içinde yaşadığı toplumun durum ve sorunlarıyla tanık olduğu dünya olaylarını mensubu bulunduğu sınıfsal kesimin çıkar ve öncelikleri üzerinden açıklar, yorumlar ve göstermeye çalışır. Bunu yaparken kendi bireysel-ailesel-zümresel çıkarlarını öne alan ve büyük vurgunlar yaparak ülkelerinin zenginliklerini yağmalayan nice burjuva politikacısı vardır.
Başkalarının emeğini sömürerek yaşamlarını sürdüren azınlık toplum kesimlerine mensup ya da onlara bağlanmış olarak bu koşulların sürdürülmesi için çalışan politikacı türü için politika, gerçekleri olduğundan farklı göstererek kitleleri yanıltma “sanatı” olarak da şekillenmiştir. Bu, hatta bir maharet sayılmıştır ve günümüzde denebilir ki en pespaye temsilcileri aracıyla en bayağı biçimleriyle sürdürülmektedir.
Sermaye devletlerinin yöneticilerinin kendi ülkelerinin halk kitlelerine yönelik söylem ve açıklamalarında tutarlılık ve doğruluk değil, entrika, yalan ve ikiyüzlülükle yanıltma yönetme politikasının formülü haline gelmiştir. Trump’ın ya da bir başkasının hergün yeni bir yalanla kürsüye çıkması, bir dini kitap eşliğinde ya da dinsel ritüeller aracıyla aldatıcılığa soyunması artık sıradan olaylardandır.
Burjuva politikasının en çirkef biçimde sürdürülmesinin çarpıcı örneklerinden biri Nazilerin propaganda bakanının yönetiminde üretilmiş olandı ve herhangi bir ülkede burjuva politikacıların yalancılığı sözkonusu olduğunda, bu çirkef yalan ve entrikacılık işaret edilerek lanetlenir. İçinde bulunduğumuz zamanda Gooebelsler çoğaldığı gibi, goobelsçi propaganda tarzı da yayılıp çeşitlenmiştir. Dünyanın hemen tüm kapitalist ülkelerinde halkları en temel yaşam gereksinmeleri ve bunun olanaklarından yoksun bırakan ekonomik koşullarla ilişki biçimlerini ayakta tutmaya çalışan burjuva politikacıları, ne denli memleket ve millet sever olduklarını söylemekten geri durmazlar. İşçi sınıfı ve emekçiler, sermayeye ve burjuva devlet iktidarıyla hükümetlere sorun çıkarmadıkları,-yani hakları için onlara karşı mücadeleden geri durdukları sürece “aziz”dirler! İkiyüzlüce kutsanır, saygın olduklarına yemin edilir, aynı gemide hep birlikte yaşandığı söylenerek hepbirlikte işbirliği içinde çalışmak gerektiği belirtilerek yönetime yardımcı olmaları, kural ve kaidelere uymaları istenir.
Bir “acizleştirme” politikasıdır bu.
“Aziz milletim!” diye başlayan muhabbetin gerisinde, acizleştirme niyet ve hedefi vardır.
Böyle olduğunu, “aziz millet”içine alınan ya da öyle gösterilenlerden bazılarının kendi hakları için mücadeleye yönelmeleri hemen açığa çıkarır. Hiç gecikmez, “aziz!” olanın “ihanetçi olduğu” ilan edilerek başı kesile diye emir-kararname-fetva çıkarılır ve üzerlerine silahlı insan birlikleriyle emre amade kanun uygulayıcılar salınır. Burjuva entrikacılığının arzı endam ettiği zaman ve yerdir! İşbirlikçiler kendilerini vatansever gösterip başkalarını ihanetçi zindanına kapatıp sermaye ve servet yüklü saltanat gemilerini yüzdürmeyi sürdürürler.
Bu, anlık ve geçici bir durum değildir. Aksine süreklilik gösterir. Burjuva kapitalist toplumsal ilişkilerden güç alır. Emek gücünün sömürülmesini mümkün kılan koşullar var olduğu sürece de devam edecektir.
İşçinin, “ben ekmeğimin peşindeyim, politikayı ne edeyim!” demesi, bundandır ki bir kamuflaj ifadesi değilse, kendini aldatma çabasından öteye geçerlilik göstermez. Bu sözü söyleyen de politika yapıyordur. Ve gerçek o ki, biyolojik-zihinsel sorunlu olanlar bir yana bırakıldığında, politika dışı kimse yoktur. Ya egemen sınıfın sömürü düzenini sürdürmeyi kendilerine görev edinen ve bununla birlikte karunlaşan sermaye politikacılarının yanında ve yedeğinde ya da kendisi gibi sömürülenlerle birlikte kendi hakları için direnenlerin yanında bir tür politika yapılıyordur.
İşçi ve emekçiler, kendileriyle kapitalistler, büyük sermaye sahipleri ve onların çıkarlarıyla bağlanmış parti fraksiyonları arasındaki farkı değil sadece, açık karşıtlığı daha net ve çarpıcı örnekleriyle görebilecekleri bir süreçten geçiyorlar. Yaygın ölümcül salgın koşullarında, kendileriyle kapitalist kâr politikası ve uygulayıcıları arasındaki ilişkiyi dikkatle gözden geçirip ne denli “aziz oldukları!”nı denemeleri zor değildir. Madem memleketimizde kapitalist parti fraksiyonlarının yönetici ve sözcüleri “aziz miletim!” yarışına çıkmışlar, işçiler ve kent-kır emekçileri de kendi durumlarının bilgisinden ve hakları için mücadele gücünden aciz olmadıklarını göstermelidirler. Dost-düşman o zaman daha net görülür, bulanıklık ve aldanmışlık azalır.
Evrensel'i Takip Et