21 Ağustos 2020 00:40

Bizim başkan sizin başkan adayını…

Joe Biden seçim kampanyası kapsamında gittiği okulun salonunda knuşma yapıyor.

Joe Biden | Fotoğraf: Phil Roeder/Flickr (CC BY-2.0)

Paylaş

“Siyaset gündeminin” son tartışması bilindiği üzere ABD’de başkanlığa aday Biden’ın sözleri. Her ne kadar aylarca öncesinden söylenmiş olsa da, muhalefete olumlu katkı yapmak bir yana onu zora sokacak olan açıklamalar gündeme şimdi getirildi. İktidar bu sözler üzerinden muhalefete yüklendikçe yüklendi. Bekliyorduk ki iktidar hazır ortamını bulmuşken “Antiamerikan” söylemleriyle ortalığı kırıp geçirsin. Ama heyhat! Bula bula Trump’ın Erdoğan hakkındaki övücü sözlerini buldular. Böylece başkan adayını ve ülkedeki düzen içi muhalefeti ABD başkanına dövdürmüş oldular!

Emperyalist politikacıların bu tür sözlerinin sözde karşı çıktıkları iktidarlara “Destek çıktıkları” muhalefet üzerinden güç vermek anlamına geleceğini bilmeyecek kadar toy olduklarını düşünmemek gerekiyor. Daha önceleri de Merkel Erdoğan’ın imdadına benzer biçimde yetişmişti. Bütün bunlar öncelikle neyi kanıtlıyor sorusunu yanıtlamak gerekiyor. Öncelikle şunu kanıtlıyor; ‘Türkiye gibi ülkelerin iç politikalarına dilediğimiz gibi elimizi, ayağımızı sokabiliriz, oraları dizayn etmek bizim en doğal hakkımızdır’. Emperyalizme bağımlı olmanın ağır bedellerinden birisi budur.

İkinci olarak mevcut iktidara dolaylı ve doğrudan güç vermek anlamına geliyor. Ama bu güç vermenin anlamı oldukça farklıdır. Emperyalizmin hin politikacıları iktidarın şimdiki doğrultuda ilerlemesini, kendisini ve ülkeyi daha fazla çıkmaza sokmasını bir tilki kurnazlığı ile istemektedirler. Çünkü bilmektedirler ki, sonuçta her yol kendilerine çıkacak, kendilerine el açılacak, onlardan yardım dilenilecektir. Çünkü iktidarıyla, muhalefetiyle mevcut bağımlılık ilişkilerinin keskin bir biçimde reddedilmemesinin doğal sonucu budur.

Darbelerde de bu durum hiç değişmemiştir. Ülkenin darbeler tarihi üzerine az çok bir şeyler okumuş olan hemen herkes bilmektedir ki, darbecilerin ilk işlerinden birisi “NATO’ya, Batılı kurumlara, yapılmış gizli açık ikili anlaşmalara bağlılıklarını” bildirmek, açıklamak olmuştur. Mevcut iktidarın onca aykırı açıklama ve davranışına karşın bu konularda hiç bir karşıt adım atmadığı ve atamayacağı pratik uygulamalarla sabittir. Düzen içi muhalefet de bütün bu kurumlara bağlılıklarını sürekli yineliyor ve garanti üzerine garanti veriyor. Ama haklarını yememek gerekiyor; bir de fazlalıkları var! IMF’ye gidecekleri konusunda garanti veriyorlar! İktidarda bunu çok istiyor ama işte “Bıldır yenen hurmalar” meselesi onların elini ayağını bağlıyor!

Vaktiyle 27 Mayıs darbesini yapanlar da NATO’ya ABD’ye bağlılıklarını darbe gecesi Amerikan elçiliğinin kapısının altından attıkları bir mektupla bildirmişlerdi. Devamında emekli edecekleri subaylar için ödenek bile istediler! Sonradan darbe içinde darbe olmasına, iç politika da 27 Mayıs’ın başka bir yöne doğru ilerlemesine karşın dış politikadaki bu tutum hiç değişmedi. 12 Mart’çılar ve 12 Eylül’cüler ise zaten “onların çocukları” idiler. Üst düzey generalleriyle, sivil bürokrasisiyle, iş birlikçi egemen sınıflarıyla, onların her renkten partileriyle ülkenin durum vaziyeti böyle ve bütün bunlar sanki ülkenin kaderiymiş, sanki değiştirilemez bir mahkumiyetmiş gibi halka dayatılmış durumda.

Açıkçası sorun emperyalizme, bağımlılık ilişkilerine, onların ülke içindeki uzantılarına geldiğinde tek adam, bir buçuk adam, çok adam yönetimleri fark etmiyor. Bağımlılık ilişkileri tam ve kesin. Farklılık ülke içindeki politikalarda gündeme geliyor ve yönetim biçiminin şiddetinin dozunu, keyfiliğini, kanuniliğini veya kanunsuzluğunu, hukukunu, ya da hukuksuzluğunu belirliyor. Bu ülke, bu ülkenin halkları bu kısır döngüye, bu çözümsüzlüğe mahkum mu? Bir çıkış yolu, bir kurtuluş ümidi yok mu?

Tarihsel tecrübelerin çeşitli halkların pratiğinde gösterdiği gibi halklar bir çıkış yolunu, bir kurtuluşu her zaman buldular ve bulacaklar. Çözümsüzlük ve ümitsizlik ne kadar derin olursa, yeni bir mücadele o kadar güçlü gelişiyor, yeni bir ümit o kadar kuvvetli boy veriyor. Bu ülkenin tarihi de başka türlü gelişmeyecek. Çünkü bu ülkenin gerçek sahipleri işçi ve emekçiler, çeşitli mezhep ve uluslardan bu ülkenin halklarıdır. Şimdilerde onlar içlerinde derin bir öfke, her an patlamaya dönüşebilecek bir enerji biriktiriyorlar. Ateşi körüklemek gerekiyor…           

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa