22 Ağustos 2020 23:15

Gurbet Kuşları: Şah olacağız İstanbul’a şah

Gurbet Kuşları filminden bir kare

Fotoğraf: Gurbet Kuşları filminden bir kare

PAZAR
Paylaş

1960 ve 1970’li yıllar Türkiye’de şehirlerin hızlı dönüşüm geçirdiği yıllardır. Şehirler ekonomi ve sanayi çerçevesinde iş, geçim ve daha rahat bir yaşam olanakları sunmasının yanı sıra zengin olma, sınıf atlama, lüks yaşam gibi hayallerle taşrada yaşayanlar için çekim merkezi oluşturur. 

Köklü değişimlerin, büyük altüst oluşların yaşanacağı 1970’li yıllara yol alırken 50’lerde başlayan dış göç akınına yoğun iç göç de ekleniyordu. Türk sinemasının önemli filmlerinden olan “Gurbet Kuşları”nda Halit Refiğ, yeni bir yaşama kavuşma hayalleriyle oluşan köyden kente göç sorununu ilk kez kapsamlı bir biçimde sinemaya aktarır. Gurbet Kuşları sinemamızdaki ilk göç filmi olarak kabul edilir.

Memleketinde işleri bozulan Maraşlı bir aile taşı toprağı altın şehir İstanbul’a göç eder. Hayalleri, altın şehrin olanaklarından yararlanmak, zenginliğine ortak olmaktır. Fakat bu hayalin gerçekleşebilmesi hiç de kolay değildir. Çünkü “İş bilenin, kılıç kuşananındır.” Maraşlı aile, altın kentin ekonomik düzenine, farklı yaşam biçimine, ahlak anlayışına ayak uyduramaz, tutunamaz. İnsan yutan kentin içinde çözülmeye başlar, parçalanır. “Şah olmaya” geldikleri kente yenik düşer ve Maraş’a dönerler.

Ailenin taşı toprağı altın İstanbul’a gelişi, trenin o yıllarda filmlere de yansıdığı gibi geleceğe yönelik umudun ve İstanbul’a girişin kapısı olarak simgeleşen Haydarpaşa Garı’nda başlar. Baba Tahir Efendi “Allah’ın izniyle şah olacağız İstanbul’a şah” der. “Bu kadar insan sırt sırta verdik mi kolay, dağları bedesten ederiz” diye düşünürler. Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerinden İstanbul’a umut, hayranlık, şaşkınlık ve korku içinde bakarlar. Memlekette işleri bozulan aile İstanbul’a iş imkanları, olanakları için göç etseler de asıl niyetleri zengin olmak ve sınıf atlamaktır. Tahir Efendi’nin hayali, İstanbul’da ekonomik durumunu düzeltmek, zengin olmak ve böylece itibarını geri kazanmaktır. “O zaman paşalar gibi sırtında İngiliz laciverti, belinde köstekli Serkisof saati ve ayaklarında sarı ayakkabılarıyla Maraş’a dönebilecektir.”

Garda karşılaştıkları, trene biletsiz, kaçak binen “Haybeci” lakaplı yolcunun amacı da aynıdır. Vapurla karşıya geçerlerken Haybeci İstanbul’a dönerek “Hey taşına toprağına kurban olduğum, ekmeği bol İstanbul. Ulan, kahpe şehir! Haybeci geliyor. Koru kendini. Sana kral olacak, kral!” der. Haybeci ile “İstanbul’a şah olmayı” düşleyen Maraşlı aile, köyden kente göç edenlerin İstanbul’a bakışını yansıtır. İstanbul’un taşı toprağı altındır, ekmeği boldur, iş olanakları çoktur ve bu nedenlerle de fethedilmesi gereken bir kenttir. 

“Zihinlerindeki İstanbul ile gerçek İstanbul arasındaki boşluğu acı bir biçimde idrak eden aileleri İstanbul’da kimlik ve kişilik sorunları, yozlaşma ve yabancılaşma gibi zor ve yakıcı sorunlar beklemektedir. Göçmenler ya gecekondu mahallelerinde kendi içlerine kapanacaklar ya da geleneksel değerleriyle şehrin değerleri arasında bir uyum sağlamak suretiyle şehirde var olacaklardır. Bu dengeyi kuramayan ailelerin değerlerini, inançlarını ve hayallerini kaybetmenin eşiğine gelmesi kaçınılmazdır. Daha da kötüsü, büyükşehir, göç edenlerden kurban da istemektedir. Gurbet Kuşları’ndaki aile, ellerini dokundurdukları her şeyin çalışmadan, hak etmeden altın olacağını zannetmiş ancak İstanbul’a tutunabilme mücadelesini kaybetmiştir. Aile birliği dağılmış, evin en küçüğü olan Fatma şehre kurban edilmiş, Kemal ise şehre uyum sağlayarak tutunmayı başarmıştır. (1)  

Filmin Yönetmeni Halit Refiğ filmle ilgili olarak şunları yazar: “Çekiminin sonlarına doğru yapımcısının mali bir kriz içine girmesinden dolayı ‘Gurbet Kuşları’nın bazı sahneleri çekilmemiş ve gerektiği gibi seslendirilememiştir. Buna rağmen ana fikri, genel yapısı ile o tarihe kadar yaptıklarım arasında düşündüklerime en çok yaklaşanı idi. Tanıtma yazılarında da belirtildiği gibi konunun kaynağı Turgut Özakman’ın ‘Ocak’ adlı oyununa dayanmaktaydı. Yerli özellikler taşımayan bu konuyu yerleştirmek için senaryo üzerinde Orhan Kemal ile birlikte çalıştık. Hatta ‘Gurbet Kuşları’ adını onun izni ile aynı addaki, aşağı yukarı benzer romanından aldım.” (2) 

Aile reisi tarla ve Maraş’taki işyerini satarak geldikleri İstanbul’da iki oğluyla işyeri açacaklar, küçük oğlu Kemal eğitimine devam edecek ve kızı Fatma da annesine ev işlerinde yardım edecektir.

Maraşlı aileden kente uyum sürecini tamamlayan tek kişi vardır o da Kemal. Filmde aileden yalnızca Kemal kentte kalır. Bu da onun eğitim alması ve üst sınıftan biriyle evlenmesine dayandırılmıştır. İstanbul’da kalan diğer bir kişilik ise Maraşlı aile ile İstanbul’a gelen Haybeci tiplemesidir. Haybeci, Maraşlı ailenin tersine, “Bir bina yapmak için alttan başlamak gerekir” der. Haybeci Maraşlı ailenin geçirdiği evreden farklı olarak daha sağlam temellerle hamallıkla başladığı büyük kent macerasını filmin başlarında dediği gibi ‘kral’ olarak sürdürür. Filmde Haybecinin yükselişine tanık olurken Maraşlı ailenin de düşüşüne tanık oluruz. Haybeci filmin başında olduğu gibi Maraşlı aileyle bir kez daha tren garında karşılaşır. Ama bu sefer aile Haybecinin trenden atılışına değil İstanbul’da yakaladığı başarıya tanık olmuştur.

Gurbet Kuşları Türk sinema tarihine birçok ilkle geçer. Sinemamızda ilk göç filmi olarak anılmasının yanı sıra, ilk olarak 1964 yılında düzenlenen Antalya Film Festivali’nde ‘en iyi film’ ödülünü alan ilk film olur. Ayrıca film Halit Refiğ’e de ‘en iyi yönetmen’ ödülünü kazandırmıştır. Cüneyt Arkın’ın filmidir. Bir kadın göğsünün ilk defa beyazperdede görünmesi gibi birçok nedenle film ilklerin yaşandığı bir film olur.

Not: Haftaya; Göç filmleri
(1)  Yeşilçam Sineması’nda Göç Olgusu: Değişen Kültür ve Toplumsal Yapı, Ömer Osmanoğlu
(2)  Halit Refiğ Ulusal Sinema Kavgası
(3)  Giovanni Scognamillo , Türk Sinema Tarihi, Kabalcı Yay. 2.Baskı, 2003, İst. s.227.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa