22 Ağustos 2020 23:10

Kuruyan göllerin ağıdı

Kuruyan göl

Fotoğraf: Yelda Tekin

PAZAR
Paylaş

Yolunuz o taraflara düşerse eğer Seyfe Köyü yakınlarındaki höyüğün üzerine çıkın ve gölün o eşsiz güzelliğini son kez izliyormuşçasına içinize çekin. Bu belki de Seyfe Gölü’nü son görüşünüzdür, kim bilir! Anadolu’da kuruyan onlarca göl gibi Seyfe Gölü de toz direklerinin göğe savrulduğu, susuzluktan çatlamış, tuzlaşmış bir toprak parçası, bir çöl haline gelebilir!..”

Bu satırları yazdıktan çok değil bir ay sonra gittim Seyfe Gölü’ne. Mucur’dan bozuk asfalt bir yolla yarım saat sürdü. Gölü kuş bakışı gören, üzeri bozkır dikenleri, yavşan, üzerlik ve geven otları ile kaplı höyüğün üzerine çıkıp göle baktım. Çok uzakta, mor bir çizgi halinde görünen tepelere kadar göz alabildiğine uzanan göl yüzeyinde tek damla su görünmüyordu!

Seyfe Gölü yoktu artık! Bir zamanlar Anadolu’nun ortasındaki bu “kuş cennetinde” tarlaların içerisinde tembel tembel gezinen leyleklerden başka bir kuş da göze çarpmıyordu. Hani turnalar, hani sunalar, balabanlar? Nerede kanadının gölgesi tarla farelerini, yaban tavşanlarını, tilkileri titreten kartallar? Nerede şakıyan bülbüller, utangaç toy kuşları? Görünen o ki bir tek leylekler terk etmemişti gölün çevresini. Su olmayan yerde su kuşları ne yapsın ki?

Höyükten, incecik bir keçi yolunun üzerinden kadim zamanlardan kalan çanak çömlek parçalarına basmamaya çalışarak indim. Arkeolojik hiçbir çalışma izi görünmüyordu koca höyüğün üzerinde. Beş bin yıl öncesine kadar giden yerleşimlerden kalan otuza yakın höyük vardı göl civarında.

Seyfe Köyü’nün içinden, dar bir toprak yol ile kuş gözlemi için yapılan ahşap kuleye gittim. Gölün, şimdi bembeyaz bir tuz tabakası ile kaplı yüzeyinde yürüdüm. Göl alanının hemen yanı başına DSİ tarafından dikilen “Suya girmek ve avlanmak yasaktır” yazılı tabela paslanmış, yazılar zor okunuyordu. Döne döne yükselen kulenin ahşap merdivenlerinden çıkarak en tepesine vardığımda biraz önce höyüğün üzerinden görünen manzarayı daha yakından izleme olanağı buldum. Önümüzde bembeyaz bir tuz çölü uzanıyordu! Çölün bazı yerlerinde ise rüzgarlarla birlikte havalanan toz direkleri döne kıvrıla göğe doğru yükseliyor, rüzgarın önünde göl çevresindeki tarlalara doğru sürükleniyordu.

Yıllar önce DSİ’nin gölün bir bölümünü kurutma projesine karşı bilim insanları bunun büyük bir hata olacağı, gölün tamamen kuruyabileceği, tarımın ve canlı yaşamının bitebileceği uyarılarına rağmen proje bazı yerleri değiştirilerek yaşama geçirilmişti. Üstüne üstlük bölgede tarımsal sulama için yüzlerce kaçak kuyu açılmış, gölü besleyen pınarların suyu köylere ve Mucur’a içme suyu için alınmıştı.

*

Birkaç yıl önce gazetemizin İzmir bürosunda staj yapan bir arkadaşla yazıştık geçenlerde. Aliağa Kuş Cenneti’ne yolu düşmüştü yakın bir zamanda. Sulak alanın neredeyse tamamen kuruduğunu gösteren fotoğraflar gönderdi. Gönderdiği fotoğraflarda bir avuç kalmış suyun içerisinde dolaşan birkaç tane flamingo görünüyordu.

Geçenlerde gazetelere yansıyan bir başka haberde ise Manisa’nın Salihli, Saruhanlı ve Gölmarmara ilçelerinde bulunan Marmara Gölü’nde su seviyesinin sıfırlandığı yazıyordu. Yedi köyün geçim kaynağı olan göl kuruyunca ne balık kalmıştı ne de balıkçılık!..

Kuşkusuz kuruyan göllerin bugünkü durumlarına en çok üzülenler göllerin çevresinde yaşayan köylüler. Göllerin o görkemli geçmişini görenler için buraların bugün bir tuz çölü haline gelmesi ya da bir avuç su birikintisi kadar kalıp can çekişmesi en çok onların canını acıtıyor.

Doğa Araştırmaları Derneği tarafından Seyfe Gölü’nün nasıl çöl haline geldiği ile ilgili yapılan araştırmanın sonunda son söz köyde yaşayanlara verilmiş. Kuruyan, yok olan, yok edilen tüm göllerimize yakılmış ağıt gibi cümleler dökülmüş köylülerin dudaklarından. Göl çevresindeki birçok köy göçerken bir tek Seyfe köylülerinin ata yurtlarını bırakıp gidememelerine takılıp kaldım ben en çok. “Belki su geri gelir” diye köyü terk edemiyormuş köylüler...

İrfan Gökbayrak, Seyfe Köyü Eski Muhtarı: “Sazdan kuşlar havalandığı zaman gökyüzü kararırdı. Kazın sesinden, turnanın sesinden kulağın tıkanırdı. Kurbağalar öterdi. Hava açık olduğu zaman kurbağa bir başka öter. Yağmur yağacağı zaman başka öterdi. Ama şimdi yağmur da yok, kurbağa da yok, camız da yok, öz de yok, göz de yok. Seyfe kurudu çöl oldu. Cennet oldu cehennem!..” Emekli Öğretmen Hasan Ayaz: “205 çeşit kuşun ebelerinin, dedelerinin yurdu olan Seyfe Gölü, oldu Seyfe çölü! Seyfe Köyü de oldu bir harabe, hiçbir hayat kalmadı ne suyunda ne de havasında. Gökyüzünde kuşlar tespih gibiydi, flamingolar dizi diziydi burada. Anadolu’nun mavi boncuğuydu Seyfe, artık yok! Göl varken sanki Akdeniz iklimi vardı burada. Sonbaharda çiftçi yağmur yağacağını falan düşünmezdi. Toprağı sürer ekerdi. Yağmur yağmasa bile yemyeşil olurdu her taraf. 1961’den bugüne kadar, yılanın ağzında kurbağa gibi vıraklayıp durdu, can çekişti, Seyfe Köyü. Artık Seyfe yılanın midesinde, çaresiz. Çevre köylerdeki halkın çoğu şehre göçtü, Seyfe halkı göçmedi. Neden? Bu yeşillik yüzünden. Dedesinin gözyaşı var burada, ninesinin emeği var. Bu köyün gençleri bunun için göçmedi, mekan kıldı burada. Belki su gelir diye!..”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa