Libya'daki ateşkes Türkiye ve Rusya'yı rahatsız mı ediyor?
Fotoğraf: Abdul-Jawad Elhusuni/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)
Libya’daki iç savaşın tarafları; Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başbakanı Fayiz el Serrac ve Hafter’in Libya Ulusal Ordusunun (LUO) denetimindeki Tobruk’taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, 21 Ağustos’ta karşılıklı olarak ‘ateşkes’ ilan ettiklerini açıkladılar.
AB’nin (Almanya) ve ABD’nin öncülük ettiği ateşkes, iç savaşın sona erdirilmesi ve siyasi bir çözüm bulmak amacıyla Sirte ve Cufra kentlerinin silahsızlandırılması, tüm yabancı güçlerin ülkeden çıkartılması, 2021’de seçim yapılması ve petrol üretimine yeniden başlanıp siyasi çözüme kadar petrol paralarının ‘Libya Dış Bank’ta toplanmasını öngörüyor.
Libya sorununun çözümü için ocak 2020’de yapılan Berlin Konferansına ev sahipliği yapan Almanya, ateşkesin ilan edilmesi sürecinde de öne çıkan güçlerden biri oldu. Ateşkes kararı öncesinde Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Berlin’de S. Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ile görüştükten sonra Libya ve BAE’yi de ziyaret etmiş ve tarafları ateşkese ikna etme konusunda önemli bir rol üstlenmişti.
Libya’da ateşkesin ilan edilmesi sürecinde iç savaşın tarafları ve destekçileriyle görüşmelerde öne çıkan bir diğer güç de ABD oldu. Mısır Lideri Sisi’nin, Türkiye’nin müdahalesi karşısında Mısır ordusunun Libya savaşına dahil olabileceği açıklamalarından sonra ABD’nin Afrika Kuvvetleri Komutanı (AFRİCOM) Orgeneral Townsend, UMH Lideri Serrac ile bir görüşme gerçekleştirmiş ve daha sonra bu görüşmenin ardından ABD güçlerinin Hafter güçleri ile de gizli bir görüşme yaptığı ortaya çıkmıştı. Yine ABD’nin Trablus Büyükelçisi Norland da geçtiğimiz günlerde Mısır’ı ziyaret etmiş ve Tobruk’taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile de telefon görüşmesi yapmıştı.
Burada bu ateşkes kararında Tobruk güçleri adına Sirte’nin silahtan arındırılmasına karşı çıkan ve daha önce de ateşkes kararlarını ihlal etmekle suçlanan Hafter’in yerine Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’in öne çıkmasına dikkat çekmek gerekiyor.
21 Ağustos’taki ateşkes kararının ardından birçok uluslararası kurum ve ülkeden destek açıklamaları gelmişti. BM ve Arap Birliği, İngiltere, AB’nin Libya’da Hafter’i destekleyen ülkesi Fransa ve Serrac’ı destekleyen İtalya, Hafter’in en önemli destekçileri arasında yer alan Mısır, BAE ve S. Arabistan bu ateşkes kararını destekleyen açıklamalar yaptılar.
Ateşkesle ilgili dikkat çeken bir diğer nokta da UMH’nin İçişleri Bakanı Fethi Başağa’nın ateşkesin sağlanması konusunda daha önce en büyük düşman olarak gördüğü Mısır’a da teşekkür etmesi oldu.
Bugün ‘Libya iç savaşına müdahale eden dış güçlerin başını kimler çekiyor?’ diye bir soru sorulsa herhalde herkesin hemfikir olacağı yanıt Serrac’ı destekleyen Türkiye ve Hafter’i destekleyen Rusya olurdu. Ancak son ateşkes kararının ardından sessiz kalıp açıklamaya yapmayan iki ülke de yine Türkiye ve Rusya oldu. Bu durum ister istemez ‘Libya’daki ateşkes Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ve Rusya’yı rahatsız mı ediyor?’ sorusunu akıllara getiriyor.
Türkiye’deki Erdoğan iktidarının Serrac’ınUMH’sini desteklemek için Libya’ya İHA, SİHA, ağır silahlar ve Suriye savaşından devşirilen binlerce militan gönderdiği biliniyor. Türkiye’nin askeri desteği sayesinde UMH’nin Hafter güçlerinin elindeki Vatiyye Üssü’nü ele geçirmesi, Türkiye’nin Libya savaşındaki dengeleri değiştirdiği değerlendirmelerinin yapılmasına neden olmuştu. Ancak artık sıranın Sirte ve Cufra’da olduğu açıklamaları yapılırken Türkiye’nin Vatiyye Üssü’nde kurduğu hava savunma sisteminin imha edilmesi, Erdoğan iktidarına verilmiş bir yanıt olarak anlam kazandı-ki bu operasyon Libya’da ateşkes öncesindeki son askeri hareketlilik oldu.
Öte yandan Erdoğan iktidarının ateşkes karşısındaki sessizliği daha önce Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu tarafından yapılan Sirte ve Cufra UMH’ye teslim edilmeden Libya’da ateşkesi kabul etmeyecekleri açıklamalarıyla birlikte düşünüldüğünde, ateşkesin Türkiye’deki iktidara rağmen yapıldığı ve dolayısıyla bu sessizliğin rahatsızlığın bir ifadesi olarak anlam kazandığı söylenebilir.
Rusya ise, hem Wagner şirketinin paralı askerleri ve hem de doğrudan yapılan silah yardımı ile Hafter’in en önemli destekçisi konumunda bulunuyordu. Rusya’nın Suriye’deki Hmeymim Hava Üssü üzerinden Hafter güçlerine savaş uçakları gönderdiği iddiası, ateşkes öncesinin en önemli tartışma konularından biriydi. Yine Rusya’nın Suriye’nin Tartus kentindeki deniz ve Lazkiye’deki hava üssünden sonra Libya’nın Sirte kentinde deniz ve Cufra’da hava üssü kurarak Akdeniz’deki askeri konumunu güçlendirmek istediği biliniyordu. Rusya için Libya’da böylesi bir pozisyona gelmek, ABD’nin Rus doğal gazını Almanya ve Avrupa’ya taşıyacak Kuzey Akımı-2’ye yaptırım kararı karşısında enerji politikaları konusunda elini güçlendirecek bir hamle olarak da anlam kazanıyordu.
Tam bu noktada mayıs ayı sonunda Rusya’nın Libya’ya gönderdiği 14 savaş uçağına ait olduğunu iddia ettiği görüntüleri yayımlayan ABD’nin AFRİCOM Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Hadfield’in “Rusya’nın Libya’da kalıcı bir askeri üsse sahip olması ve buraya uzun menzilli füzeler konuşlandırması durumunda, bunun NATO ve Avrupa için yepyeni bir güvenlik durumu meydana getireceğini” açıklamasına dikkat çekmek gerekiyor.
Sadece bu açıklama bile, ABD’nin Libya’da dış güçlerin müdahalesini sınırlamayı amaçlayan bu ateşkes konusunda neden böylesi bir inisiyatif alma ihtiyacı hissettiğini yeterince açıklıyor. Bağlı olarak, ABD’nin geçtiğimiz dönemde Libya’da neden Türkiye’yi desteklediği sorusu da açıklık kazanıyor. ABD, Libya’da Türkiye’nin müdahalesiyle oluşan dengeyi savaşın iki tarafını da ateşkese ikna etmenin aracı olarak kullanmış görünüyor. Dolayısıyla Erdoğan iktidarının Libya masasında baş aktör, oyun kurucu olarak yer alma iddiasının aksine, emperyalistlerin Türkiye’nin müdahalesini kendi çıkarları için kullandıkları bir tablo ortaya çıkıyor.
ABD’nin önceliği Rusya’nın hesaplarını bozmak olsa da AB ülkelerinin ateşkes konusunda inisiyatif almasında Fransa ve Yunanistan’ın başını çektiği AB ülkelerinin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki girişimlerinden rahatsız olması da önemli rol oynuyor.
Sonuç olarak Libya’daki ateşkes, tıpkı Suriye’de olduğu gibi ‘kazan-kazan’ oyunu oynamak isteyen Rusya ve Türkiye’nin hesaplarını bozmaya ve müdahalelerini boşa çıkarmaya yönelik bir hamle olarak anlam kazanıyor ki bu sürecin devam etmesi halinde Türkiye’nin UMH ile yaptığı mutabakatların da masaya gelmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu durum Rusya ve Türkiye’nin bu ateşkes karşısındaki sessizliğini ve rahatsızlığını da açıklıyor. Ancak yine de bu kadar çok emperyalist gücün ve bölgesel gericiliğin paylaşım mücadelesine girişip müdahale ettiği ve bağlı olarak bu kadar çok yabancı militan/savaşçının bulunduğu Libya’da, Rusya ve Türkiye’nin sessizliğini hayra yormamak ve ilan edilen ateşkes konusunda fazla umutlu olmamak gerekiyor.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34