28 Ağustos 2020 01:00

Antiemperyalizm, yurtseverlik, fetihçilik, cihatizm

Erdoğan ve beraberindekiler Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığında

Fotoğraf: TCCB/Murat Çetinmühürdar/AA

Paylaş

Malazgirt Savaşı’nın 949’ncu yıl dönümü, önceki gün yapılan ve gün boyu süren törenlerle kutlandı. Törenlere kalabalık protokolün yanı sıra binlerce görevli ve vatandaş katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da katılımın kalabalık olmasını övdü.

Peki bu binlerce kişi bu etkinliklere, pandemi kuralları denilen, “maske-mesafe-hijyen” önlemlerine uyarak mı katıldı?

Elbette hayır!

Etkinliklerden yansıyan görüntüler, bu kurallara uyulmadığını, özellikle de Erdoğan ve Bahçeli etrafındaki kalabalığı oluşturan zevatın bu kuralları umursamadıklarını gösteriyor. Ama, genellikle askeri geçit törenleri ağırlıklı olarak kutlanan 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını, İçişleri Bakanlığı pandemi önlemlerini gerekçe göstererek yasaklıyor!

Tıpkı Ayasofya’nın camiye çevrilmesinde yüz binlerce kişinin daracık bir alana yığılması, 15 Temmuz törenleri, yüz binlerce öğrencinin sınavlara sokulması örneklerinde olduğu gibi pandemi koşulları umursanmazken, iktidarın hoşuna gitmeyen HDP’nin, baroların, kadınların,... eylem ve etkinlikleri “pandemi bahanesi” ile yasaklanabiliyor!

Demek ki bu lanet Kovid 19, sadece iktidarın hoşuna gitmeyen ekinliklerde coşuyor, iktidarın şovlarını ise sadece seyrediyor!

GELECEKSİZLİK, FETİHÇİLİK VE CİHATİZMLE AŞILMAK İSTENİYOR

Medya ve siyasette günlerdir, Malazgirt Savaşı’nın yıl dönümünün kutlanması serbestken, 30 Ağustos kutlamalarının İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklanması tartışılıyor.

Malazgirt’in iktidarın değerler terazisindeki ağırlığının 30 Ağustos’a göre açık ara fazla olması, elbette ki AKP’nin genlerindeki gericiliğin canlanıp ülkenin demokratik kazanımlarıyla, cumhuriyet değerleriyle hesaplaşma güdüsünün giderek daha belirginleşmesiyle bağlantılıdır.

Bu tutum kendisini; cihatizm ve fetihçilik ile kurtuluş mücadelesi savunuculuğu, antiemperyalizm ile emperyalistler arasında gidip gelen iş birlikçilik arasındaki salınma ilişkisinde de göstermektedir.

Örneğin AKP ve tabii AKP’nin dayanağı olan geleneksel dinci-milliyetçi siyaset anlayışı, İstanbul’un Kurtuluş Savaşı’yla emperyalist güçlerden kurtarılmasını değil ama İstanbul’un 1453’teki fethini gürültülü bir biçimde kutlamaktadır. Ya da Anadolu’nun kurtuluşunun ifadesi olan 30 Ağustos’u değil ama Anadolu’nun fethinin kapısını açan Malazgirt Savaşı’nı kutlamayı tercih etmektedir. Hatta Kurtuluş Savaşı’nın karşısına, gerçekte Alman emperyalizminin çıkarları uğruna girilen 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın cephesi olduğu gerçeğinin üstü örtülerek Çanakkale Savaşı konulmakta ve Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist niteliği, ilerici değerlerinin üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Çünkü çağımızda kurtuluşçuluk, emperyalizme karşı olmayı dolayısıyla yurtseverliği gerektir. Fetihçilik ve cihatizm ise doğrudan ya da dolaylı olarak emperyalizmin iş birlikçiliğinin son sığınağıdır.

Bunların da ötesinde, yeni Osmanlıcı siyasetin bugünkü motivasyonu işsizliğin, yoksulluğun ve geleceksizliğin pençesine atılan gençlik yığınlarına şehitlik, gazilik, fetih ve cihat vadedilerek “Dindar nesiller yetiştirilme”si amaçlanmaktadır. Bu değerler etrafında eğitilecek gençliğin, kurulması amaçlanan “muhafazakar toplum”un temeli olacağı düşünülmektedir.

EMPERYALİZMİN İŞ BİRLİKÇİLİĞİNİN ÖRTÜSÜ

Fetih, başkalarının topraklarını fethetmedir. Cihat ise, bugün AKP propagandası “Cihat o değil bu” dese de sonuçta Ayasofya’da minbere bile kılıçla çıkılmasıyla tescillendiği gibi cihat; İslam adına İslam olmayanlara karşı savaş çağrısıdır! Bunlar adeta 7. yüzyılda İslam’ın yayılması için verilen savaşlar ya da günümüzde IŞİD ve el Kaide’nin “İslam’ın nizamının yeniden kurulması” için verdikleri savaşlar gibi!

Peki, bugün fetihçiliğin ve cihatizmin anlamı nedir?

Sözlük anlamıyla bakıldığında, fetihçilik de cihatizm de çağ dışıdır, daha çok Orta Çağ değerleri olarak bir anlama sahiptirler. Ama günümüzde halkların milli ve dini duygularını istismar etme üstünden politika yapan ırkçı, dinci, radikal gerici odaklar ve tabii hükümetler bu kavramları kullanmaktadır. Ülkemizde de “yeni Osmanlıcılık” denilen yayılmacı dış politikanın benimsenmesinden beri; cihatizm ve fetihçilik ve bu kavramlarla bağlantılı olarak şehitlik ve gazi olma propagandasının gençliğe yönelik bir “kurtuluş” vaadi olarak alıp yürüdüğünü görüyoruz.

Bu yüzden de fetihçilik ve cihatizmin günümüzde gerçekte başkalarının topraklarını zapt ederek ülkenin topraklarını genişletme, bir din uğuruna savaş olmaktan öte emperyalizmin iş birlikçiliğinin üstünün örtüsüne dönüştürüldüğünü görüyoruz.

IŞID, EL KAİDE, İHVAN YA DA AKP İKTİDARI, FARK ETMİYOR

Suriye’de de bunu açık biçimde gördük. Fetihçilik, cihatizm, şehitlik, gazilik; Suriye’de “Toprak kazanma” amaçlı askeri harekatların oluşturulduğu iklimde yetiştirilip büyütüldü. Ama içeride fetihçilik ve cihatizm propagandası; Suriye’de ABD ve Rusya’nın Ortadoğu’yu yeniden paylaşım mücadelesinin bir alanı olarak Türkiye’nin iki emperyalist arasındaki mücadeleden, onların iş birlikçileri olarak pay alması tutumuna karşılık gelmiştir. Nitekim bu politika en ileri gittiğinde bile iki emperyalist arasındaki çatışmadan yararlanmanın ötesine geçememiştir.

Kısacası emperyalist kapitalist dünyada, ulusal kurtuluş mücadeleleri emperyalizme karşı mücadeleler bir yurtseverlik mücadelesi olarak biçimlenmiştir. Ama cihatizm ve fetihçilikle süslenen mücadelelerse tam tersine emperyalizmin iş birlikçiliğinin örtüsü olmuşlardır. Cihatizmde en ileri giden IŞİD, el Kaide, Müslüman Kardeşler...gibi İslamcı güçler, iddialarının da aksine, mevcut düzene karşı Orta Çağ şeriatçılığını seçenek göstererek emperyalistlerin bölgedeki varlıklarına meşruiyet kazandırmış ve onların iş birlikçisi konumunu aşamamışlardır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa