29 Ağustos 2020 23:00

Eylül günlerinde şair dayanışması

Abdülkadir Bulut Kasabalı Lorca kitabının kapağı

Fotoğraf: Abdülkadir Bulut Kasabalı Lorca kitabının kapağı

Paylaş

Kasabalı Lorca için bir araya gelmişlerdi. Paşaların potinleri parlıyordu hâlâ. 12 Eylül bütün şiddetiyle “huzur ve güven ortamı”nı sağlamaya devam ediyordu. 1985 yılının 8 Ağustos’unda akıl almaz bir kaza geçiren şair Abdulkadir Bulut tüm çabalara rağmen kurtarılamamış, kaldırıldığı hastanede bir gün sonra hayata gözlerini yummuştu. 

İşte şimdi herkes onun için Şan Sineması’nın kapısından içeri giriyordu, evet. 

Bir araya gelmenin ve dayanışmanın önemi her zamankinden daha bir hissedilir olmuştu. Paşalar gelmiş, omuzlarına koyamadıkları her yıldıza düşman ayetleri okur olmuşlardı. O günlerin koşullarında böyle bir dayanışmayı düzenlemek hayal bile edilemiyordu. 

Aslında plan 25 Kasım 1985’ti, dayanışma gecesi o tarihte düzenlenecekti ama izin almak mümkün olmamıştı. 

İstanbul Valisi’nden izin alması için görüşmeye gönderilmişti Doğan Hızlan. Hürriyet gazetesinde yazıyor olması bir yerde anlaşılır görüldüğünden olsa gerek Hızlan’ın girişimleri sonucu neden sonra izin verilmiş ve Abdulkadir Bulut ile dayanışma gecesi düzenlenebilmişti.

Şan Sineması’nın bütün koltukları ve merdiven boşlukları doluydu. Salonda adım atmaya yer yoktu çünkü 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonda ilk defa bir araya gelmek olanağı bulan insanlar bu dayanışmadan kaçınmak istemiyordu.

Herkes için değil tabi… Geceyi sunacak TRT sanatçısının annesi son anda hastalandığı için beklenmedik bir sunucu krizi yaşanmıştı daha başlamasına dakikalar kala. Ama bir dakika… Sennur Sezer orada. Hemen işe koyulup sunuculuğu üstlenmiş. Canım kadın, yürekli şair. 

Ortaokul yıllarından beri şiir yazan Abdulkadir Bulut için Sennur Sezer, 1986’da ilk baskısı yapılan “Bu Resimde Kimler Var” adını verdiği kitapta “Abdulkadir Bulut’a resim altı” başlıklı şu şiiri yazmamış mıydı:

“Bir selam gibi değip geçtin hayata/ Şiirin/ Güneş yanığı bir sayfa/ Kitabımızda”

Dayanışma gecesini sunmak için kulisten sahneye yöneldi Sennur, ayağı kablolara takıldı, birkaç defa sendeledikten sonra toparladı. İlk cümlesi “Karanlıkta sizi göremiyorum” oldu. Nasıl da döneme, güne, gündeme dair bir cümle. Belki de bu cümle o günleri özetledi.

Mustafa Ekmekçi yanında Vedat Türkali ve Emil Galip olduğu halde gitmişti salona. O gece olup bitenleri 21 Aralık 1985 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde yazacaktı. Buradaki tanıklığın bir bölümü de o köşe yazısından alınmadır. Demek ki o günlerde, 1985 Aralık’ının ikinci yarınsında düzenlenebilmişti dayanışma gecesi.

Programı sunan Sennur Sezer, Abdulkadir Bulut’un şiiri üzerine de kısa bir konuşma yaptı. Hilmi Yavuz, Recep Güneş, Doğan Hızlan ve Özdemir İnce de şair hakkında konuştu programın açılışında. Her şey yazılıydı. Bütün konuşmalar yazılı yapılıyordu çünkü metnin bir kopyası kuliste, sahne arkasında, seyirciler arasında yerini almış olan polise teslim edilmek zorundaydı. 

Genco Erkal ve Deniz Türkali şairimizin şiirlerini okudu. Polis bundan da emin olmak istiyordu çünkü Nâzım’ın şiirlerinin okunmasına izin vermeyeceklerini açıklamışlardı ve olası bir Nâzım şiirine tahammül etmeleri ya da izin vermeleri olası değildi. Abdulkadir Bulut’un oğlu Ekin Bulut da babasının bir şiirini okudu gecede.

Selda Bağcan, Ünol Büyükgönenç, Ömer Özgeç, İstanbul Folklör Araştırma Derneği ve Kartal Halkoyunları Ekibi gecede çalıp söyledi. Sanata sansür kaç yazar? Selda Bağcan özellikle Nâzım Hikmet Sabahattin Ali ve Hasan Hüseyin’den oluşturduğu repertuarı seslendirdi o gece. 

Dayanışmanın ve darbeye karşı direnmenin, kendini korumanın ve muhalefeti yükseltmenin gecesiydi. Konuşmalar, şiirler, şarkılar ön sıralarda eşi ve çocukları oturan şair Abdulkadir Bulut içindi.

.  .  .

Hapishanedeki bir yakınının duruşmasından dönüyordu Abdulkadir Bulut. Silifke Anamur yolunda açılan minübüs kapısı onu yere düşürdü, Mersin Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındıysa da kurtarılamadı maalesef ve şiir tarihimizin en trajik kazalarından biri yaşandı. 9 Ağustos 1985 şairin ölüm tarihi olarak geçti kayıtlara.

Akine Köyü, Alaköprü Barajı nedeniyle sular altında kalan ve başka bir yere taşınan bir köydür orası nicedir, 1942 doğumlu şair. Öğretmen. Ama yaptığı bir konuşma nedeniyle halkı kin ve düşmanlığa sevkettiğine ikna olan devlet onu uzun zaman bu meslekten uzak tuttu. Yazdı, çizdi, eşi Havva Hanım (Özdemir Nutku’nun kız kardeşi) çocukları ile sürdürdü yaşamını. Cemal Süreya onun içim “Kasabalı Lorca” dedi. Milliyet Sanat’ın açtığı 1974’ün En Başarılı Genç Şairi yarışmasında övgüye değer şairlerden biri oldu. Şimdi adına bir kütüphane var köyünde. Ali Bilir’in çaba ve emekleri için ne kadar teşekkür etsek azdır.

Nicedir susku suikastinin bir yiğit neferi Kasabalı Lorca. Adından bahsedilmeyen, birkaç kitabı olan şairlerin bile şiirlerinden habersiz olduğu bir Akdenizli. “Ülkemin Şiir Atlası”nda bir araya getirilen şiirleri ilgi ve okunmayı bekliyor. 

Not: O gece orada bulunan ve Oktay Akbal’ın konuşmasını konuklara okuyan Adnan Özyalçıner’e sözlü aktarımları, şair arkadaşım Mehmet Özkan Şüküran’a arşiv taramasındaki yardımları için teşekkür ederim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa