30 Ağustos 2020 00:45

Müjde ve Korku!

Ankara'da yapılan Suruç anmasına polis müdahalesi.

Fotoğraf: Burcu Yıldırım/Evrensel

Paylaş

Cumbş. R. T.  Erdoğan’ın Karadeniz’de 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunduğu haberini bir “Cuma müjdesi” ne dönüştürmesi ile İstanbul’da toplumsal olaylara “takviye müdahale gücü” oluşturulması haberi, iktidar politikasının birbiriyle ilişkili ve birbirini izleyen iki unsuru oldu. Saray iktidarının Dolmabahçe Ofisi’nden ve İstanbul Emniyeti’nden verilen bu iki “müjde”nin memleketin gidişatıyla, “aziz millet”in akıbetiyle, ülke, bölge ve dünya politikalarıyla ilişkisini kurmak/kurabilmek, artık o kadar da maharet işi sayılmaz. Politika ile az çok tanışmış olan herkes 18 yıllık Erdoğan yönetiminin çok boyutlu-çok bileşenli kitle avcılığının ne türden malzemelerle yüklü olduğunu, yandaş ya da karşıt cepheden kurabilecek bir deneyimden geçmiş durumdadır. Ortada hem “müjde”, hem de korku var; biri yanıltıp yedeklemeye diğeri bastırıp etkisizleştirmeye aday, ya da bu amaçlı!

Bir burjuva iktidarı ya da yönetiminin kapitalist gelişme ve teknolojik olanaklardan yararlanarak bir doğal zenginlik kaynağını bulup açığa çıkarması, bu kaynağın nasıl, kim için ve kimlere karşı kullanılacağı ve kime yarayacağı soru ve sorunundan bağımsız değildir. Bu bakımdan önemli olan, rezervin büyüklüğü-küçüklüğü değil, bu “buluş” üzerinden sürdürülen propagandanın bağlandığı çıkar ve hedeflerdir.  Sorun bu olduğunda da dünya kapitalizminin, kapitalist ülkelerin ve Türkiye burjuvazisinin pratiğine bakılır. İşçi ve emekçiler doğalgaz, petrol ve diğer hammadde kaynakları-bunlara altın, elmas, zümrüt-yakut gibi değerli taşlar da katılabilir- bakımından zengin olan ülkelerdeki keşiflerin sonuçlarından o ülkeler işçi ve emekçilerinin ne denli yararlandıklarını ya da bu buluşların onların sömürülüp ezilmesindeki rollerini araştırıp öğrenirlerse, gerçeğin ne olduğunu da daha iyi görürler.

Türkiye burjuvazisinin bu tür keşiflerde sözü edilebilir ölçekte payı olmasa da, burjuvazi bugüne dek çok sayıda keşif yaptı, çok hammadde kaynağına ulaştı, işletti, zenginleşti. İşçi ve emekçilere düşen ise, sadece geçici sevinç ama daimi acı ve yoksulluk oldu. Bilim ve aklın eseri gelişmeler toplumun sömürülen ve ezilen sınıf ve kesimlerinin yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine hizmet etmediği sürece, onlar için bir haber değeri ötesinde anlam taşımaz. İşçi sınıfı, gelecek kuşaklarıyla da kapitalistler ve burjuva devlet diktatörlüğü için çalışmak, üretmek ve ona boyun eğmek zorunda değildir. Sömürünün olmadığı bir dünya için birleşerek mücadele etmek, insan soyunun insanla kurtuluşunun yolunu açacaktır. Proletaryanın bu bilinçle hareket eden unsurları çoğaldıkça, bugünkü sistemin efendileri tarafından sömürü aracı “müjdeli haberler”le aldatılmaları da zorlaşacaktır.

Burjuva yalan ve entrikacılığının rüzgarına kapılmak ise, sömürü düzeninin geçici de olsa güç bulmasına yol açacak, bu da baskı altındaki ve sömürülen kitlelerin boyunduruk altında tutulmasını kolaylaştıracaktır.

Saray iktidarının, dünyanın çeşitli ülkelerinde daha önce gerçekleştirilen faşistleştirme politikasının gelişim sürecine benzer bir hatta ilerlediği; eline geçirdiği ve yeniden dizayn ettiği devlet aygıtı aracıyla büyük olanaklara ve güce kavuştuğu; buna rağmen hem ideolojik cephede hem de polisiye-militer alanda durmaksızın takviyelerle olası kitle eylemlerine karşı “ezme cephaneliği“ oluşturduğu, görmezden gelinemez.

“Takviye müdahale polis gücü” oluşturma, silahlı bekçi birlikleri kurma, ülke düzeyinde sık sık polisiye operasyonlar örgütleme; ve bunları dışarıya yönelik askeri yayılmacılık girişimleriyle ve Karadeniz ve Akdeniz’de doğalgaz-petrol arama çalışmalarıyla destekleme; bunların belirli bir kitle açısından bir süreliğine de olsa beklentilere güç veren girişimler olduğu görülebilir bir durumdur. Nitekim sermayenin en pespaye asalakları her cepheden başarı ve yeni müjdeler haberleriyle bir kapitalist çalışma ve olacaksa eğer üretimi ülkenin ve devletin “çağının başlangıcı” olarak ilan ettiler. Başarısızlıkları altında ezilen bir burjuva ruhunun ve kitle desteğini kaybetme yönündeki gelişmelerin önünü kesme ihtiyacı duyan bir yönetimin kapitalist gelişme ve teknolojideki olanaklarla bağlı olarak atılan her adımın yeni bir “milad” olarak reklam edilmesiyle “şad olması”na ihtiyacı var!

Ama işçi sınıfı ve emekçi kitleleri, ülke zenginliklerinin-ister rezerv olsun isterse üretilmiş- kimlerin elinde, kime hizmet ettiğini, üretilmeleriyle kimin zenginleştiğini sorgulamak durumundadırlar. Enerji, su gibi zorunlu ihtiyaç maddeleri parasız ve herkese ihtiyacı olduğu üzere temin mi ediliyor? Yoksa, kaynaklar şirketler tarafından işletilerek büyük kârlar mı sağlanıyor? Türkiye işçi ve emekçileri, bu “büyük müjde”nin duyurulduğu günlerde, Erdoğan’ın, en üst devlet yöneticisi olarak Kalyon şirketiyle, ondan önce Cengiz holdingle katıldığı açılış törenlerinin kendilerine ne sağladığını; ya da işsizliğe, yoksulluğa, açlığa ne tür çözümler getirdiğini sorgulamaksızın kendileri yararına ileri adımlar atamaz, atılmasını da sağlayamazlar.

İşçi sınıfının ve kır-kent emekçilerinin bu sömürü ve zulüm dünyasından, kapitalist sömürü üzerine kurulu toplumsal ilişkilerin sarmalından ve burjuvazinin bu ilişkilerden aldığı güçle oluşturduğu boyunduruktan kurtulması için politik-ideolojik-örgütsel çok yönlü, kararlı ve aynı zamanda militan bir çalışmayı kesintisizce sürdürmeleri gerektiğini tarihin tecrübesi olarak devralmış ileri işçi ve emekçilerle işçi sınıfı devrimcileri, gelişmeleri bu bakış açısıyla irdeleyeceklerdir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa