Fatura halklara
Hemen hemen tüm dünyada devletleri yöneten egemen sınıflar ve onların iktidarları Covit-19 pandemisinin faturasını halklara çıkarma konusunda aralarında sanki bir anlaşma yapmış gibi davranıyorlar. Gerçi anlaşma yapmalarına da zaten gerek yok, aynı refleksleri göstermeleri sınıfsal konumlarının doğasında var. İnsanlara diyorlar ki; “Maske, mesafe, hijyen kuralına uyun, ama maalesef uymuyorsunuz ve bunun sonucu olarak salgın giderek yaygınlaşıyor”. Ve devam ediyorlar; “Ama fabrikaları, iş yerlerini doldurmanız gerekiyor, üretim devam etmeli, ticaret durmamalı”. Sürü yerine koydukları işçi ve emekçilere bu durumu açıklayacak bir formül zaten hazır: Buna “sürü bağışıklığı” diyorlar. Yaşananlar gösteriyor ki; yönetici egemen sınıflar kendi halklarına köleleri gibi davranmaktadırlar.
Göstermelik ve sonuç vermeyen, bazıları da bıktırıcı olan, sahteliği ve ikiyüzlülüğü açığa çıkmış olan “tedbirler” kitlelerde bir bezginlik yarattı ve bu bezginlik yerini giderek öfkeye bırakmaya başladı. Artık resmi rakamlara kimse güvenmiyor. Kitlelerde hastalığın ve ölümlerin açıklanan rakamların çok üzerinde olduğu konusunda genel bir bilinç gelişiyor. Egemen sınıfların sömürüyü ve kârları güvenceye almak için kendilerine bir sınır koymamaları, buna karşın kitlelerin hak arama ve dayanışma eylemlerine katı sınırlamalar getirmeleri, artık ikiyüzlülük ve keyfilik olarak değerlendiriliyor. Alanlar, sokaklar yavaş yavaş hareketleniyor.
Sermaye egemenliğinin salgın ilk başladığında alabildiği kısmi sınırlı tedbirleri yeniden almaya artık mecali yok. Diyorlar ki “İnsanlar ölebilir ama bizim sömürü koşullarımız, sınıf egemenliği sistemimiz, üst sınıflar olarak sevdiğimiz ve sahip olduğumuz hayat tarzı yaşamalı ve korunmalı, artık sınırlı karantinaya bile dayanacak gücümüz yok”. Namuslu kalmış az sayıdaki bilim insanı diyor ki; “Salgını denetim altına alabilmek için belli bir süre tam izolasyon sağlanmalı”. Yanıt sermayenin bilim adamlarından geliyor: “Evet ama yalnız hastalığa yakalananlar izole edilmeli”. Yani salgının yaygınlaşmasını önlemek için kitlesel izolasyon olmamalı. Kitlesel izolasyon ve karantina hastalığın yaygınlaşmasının önünü alabilir, salgın kontrol altına alınabilir. Ama diyor sermayenin sözcüleri ‘Bu yapılırsa bu arada biz sizlere ömür olabiliriz’.
Evet gerçek durum budur. Ebedi olduğu iddia edilen kapitalist sistemin tam bir karantinaya dayanabileceğine ilişkin bir güveni bulunmamaktadır. Dayansa bile kayıplar tahammül edilemeyecek düzeyde ağır olacaktır. Daha da önemlisi, temel ihtiyaçları karşılanmayan, çoğunluğu kendi kaderine terkedilen işçi ve emekçilerin, yani halk kitlelerinin tepkisinin hangi patlamalara, nasıl altüst oluşlara yol açabileceğinin az çok tahmin edilebilmesidir. Bundan duyulan korku nedeniyle daha bugünden gerici halk hareketlerine yol verilmekte, kitlelerin yönetimlerin ciddiyetsizliğine duydukları öfkenin yönü saptırılmaya çalışılmaktadır. Oysa salgının hızlı yayılmasının nedeni kitlelerin kurallara uymaması değil-bu tali bir yer tutuyor- egemen sınıfların dizginleyemedikleri sömürü ve kâr hırsıdır.
Şurası açık ve net olarak görülmektedir ki; dünya genelinde pandeminin yol verdiği ekonomik krizin -Türkiye zaten krizdeydi- tüm faturası işçi ve emekçi yığınlara, halk kitlelerinin sırtına yıkılmış durumdadır. Çalışma koşulları, saatleri uzatılmakta, pek çok ülkede ücretler düşürülmekte -THY’de olduğu gibi- alma olanağının olduğu ülkelerde işsizlik ödenekleri budanmakta, kitlelerin en temel sağlık hizmetlerine ulaşımı olanaksız hale gelmektedir. Sermaye iktidarları giderek daha yüksek sesle fedakarlık çağrıları yapmakta, kitlelerin dikkati dış sorunlara, “ulusal meselelere” çekilmeye çalışılmaktadır.
Ülke ise bütün bu sorunları daha da ağırlaşmış, etkileri katlanmış biçimde yaşamaktadır. İkinci çeyrekteki küçülme aşırı makyajlama ile 9.9’da tutulmuş, bir önceki çeyreğe göre 11’i bulmuştur. Gerçekte ise ölçümler uluslararası standartlara göre yapılmış olsaydı küçülmenin yüzde 30’u çok aştığı görülecekti. İşsizlik de buna paralel gitmektedir. Yoksulluk ise derinleşmekte ve yaygınlaşmaktadır. İşçiler ağır çalışma koşullarına mahkum edilmekte, hasta arkadaşları ile aynı tezgahta, üretim bandında çalışmak zorunda bırakılmaktadır. İşçi, emekçi ve gence; salgın da bahane edilerek, normal koşullarda da zaten zor olan hak aramak yasak, iktidara ise her şey serbesttir. Bütün bunlar öfkeyi büyütüyor, sabrı tüketiyor. Ülke çok da uzakta olmayan gelecek günlerde pek çok gelişmeye aday durumundadır.
Evrensel'i Takip Et