Bir mülakat üzerine

Bir muhalefet parti lideri bir vatandaşın şikayetini dinlerken karanlık bir tablo ortaya döküldü. Gerçi böylesi uygulamaların olduğu biliniyordu, ancak işin bu denli yaygın ve insanları adeta açlıkla terbiye etme gibi bir vicdansızlık boyutuna ulaştığı düşünülemiyordu. Sürecin bu boyuta varması hem toplum hem de bizzat buna yol açan siyasi örgüt için fevkalade tehlikelidir. Konu şu, bir vatandaş bir örgütte şoför olarak istihdam edilişinin ikinci gününde, parti ile ilişkisi olmadığı gerekçesi ile işten çıkarılmış. Bu durum anlık olduğu gibi, gelecek için de üç açıdan çok vahim bir tablo ortaya koymaktadır.

Birincisi, kamu ya da özel kesimde istihdam edilme koşulu sadakat ya da yandaşlık ölçütüne göre değil, liyakate göre olmalıdır. Kadroların ehil olmayanlar tarafından doldurulması halka ilave yük yıkma anlamına gelir. Zira ehil bir elemanın işini ehil olmayanın yapması durumunda maliyet yükselir, bu durum toplumsal vergi yükünün artması ya da tersinden bakarsak aynı yükle topluma daha kalitesiz hizmet sunulması anlamına gelir. Siyasi erke tevdi edilmiş kamusal kaynakların etkin kullanılması esas olarak, liyakat yerine sadakat aranması durumu, siyasetin eylemlerini ekonomi kurallarına göre irdeleyen bir yüksek mahkemede toplumun genel çıkarını gözetme gerekçesiyle mahkum edilebilir. 

İkincisi, özellikle kamu kurumlarında olmak üzere, siyasilerin hakim olabildikleri diğer alanlarda da kendi elemanlarını ya da tanıdıklarını işe yerleştirmeleri, bu koşulu sağlayan yandaş dışı elemanların işe alınmamaları toplumun bölünmesine ve bir kesiminde kin ve nefret tohumlarının yükselmesine yol açar. İş bununla da kalmaz, takiye yaparak işe giren elemanlara yapılan dayatmaların ne zaman ve hangi koşullarda parti aleyhine dönebilecekleri de muallakta kalan bir konudur. Tanıdık ya da yandaş elemanlarla doldurulan kadrolardan beklenen siyasi tabanı oluşturma gayreti, umalım ki, zorunlu olarak duruma boyun eğmiş dürüst insanların direnişi neticesinde bizzat açlıkla partizanlık arasında seçime zorlama durumunda bırakan siyasi örgüte kısa sürede gerekli dersi verir.

Üçüncü olarak da, geçmişin hatasının tersi uygulamalarıyla topluma saçılacak çoklu bölme tohumları zamanla iflah etmez boyutta büyüyerek tam bir sosyal çöküşe neden olabilir. Şöyle ki, iktidarın alınışından FETÖ grubunun devre dışına çıkarılmasına dek geçen zamanda istihdam edilenlerin 15 Temmuz şaibeli darbe sonrasında karşıtları(!) tarafından ikame edilerek sistematik olarak kadrolarda partileştirilmeye gidilmesi, iktidar değişiminden sonra oluşabilecek karşıtların da, yönetime hakim olma (İktidarın muktedir olma gayreti!) amacıyla aynı politikayı izlemelerine yol açabilir. Böylece her iktidar bir öncekileri kendi yandaşları ile ikame etmeye başlarsa, ne devlet yönetiminde devamlılık ilkesi oturtulabilir, ne de hizmetlerde etkinlik sağlanabilir. Özel işletmelerde sık vardiya değişiminin işveren tarafından hoş karşılanmamasının nedeni maliyet artışına yol açıyor olmasıdır. Kısmen farklı olmakla beraber, dönemsel olarak aynı sürecin kamu kesiminde yerleştirilmesi de maliyete yol açmakla beraber, siyasi ekipler işveren gibi davranmayacağından bu durumu işletme mantığı ile maliyet olarak değil, siyasi sadakat ve siyasi taban mantığı ile değerlendirmeye yönelir. Ne var ki, kamu kesiminde verimsizliğin düşük olması siyasiler tarafından algılanmaz, fakat bu durum ekonomide sinsi maliyet ve enflasyon odağı oluşturur.

1960 darbesine giden yolda dönemin siyasi örgütü Demokrat Parti inanılmaz şekilde Vatan Cephesi sahteciliğine soyunmuş, durum o hali almıştı ki, eğer çetele tutulmuş olsa idi ülke nüfusunun bir kaç katı, bu garip örgütün üyesi olarak vergilerimizle hizmet veren devlet radyosundan ilan edilir hale gelmişti. Bu bir siyasi zavallılık örneğidir. Vatandaşın üye olarak ya da seçimde bir siyasi örgütü desteklemesinin açlık ile partizanlık ikilemi koşuluyla sağlanması, temel demokrasi kuralları bir yana, acizlikten de öte, aklın ve mantığın kabul edemeyeceği bir davranış bozukluğudur. Geçmişte bir taksi şoförü de benzer hikaye anlatmıştı da inanmamıştım. Şöyle ki, otobüs şoförü olmak için ilgili makama başvuran vatandaş Kâğıthane’de bir adrese yönlendirildiğinde durumun çirkinliği anlaşılmış.

Toplumu çökertmeye götüren bu süreç maalesef yüksek eğitim kurumlarında da gerçekleştirilmekte ve sürdürülmektedir. Oysa eğitim yandaşlıkla yapılabilecek bir görev değildir. Yüksek eğitim kurumundaki elamanlar devamlı yurt dışı temasları yapar, yabancı yayınları izler ve yabancı dergilerde yayın yapar olduklarından, diğer bir deyişle akademik personel ülkenin dışa bakan yüzü olduğundan yandaşlıkla yapılan atamalar ülkeye yapılan korkunç bir kötülüktür; eğitimle cahil yetiştirme sanatı!  

Yandaşlık, kleptokrasi ülkeyi ve yönetim kadrolarını sinsice kemiren yönetimsel patolojidir. Kısa vadeli anlamsız ve her an elde patlayabilecek kayırma yönteminin bumerang etkisiyle uzun döneme dahi kalmadan siyasileri ve ülke yönetimini çökerteceğini akıldan çıkarmayalım.

Evrensel'i Takip Et