07 Eylül 2020 00:39

Kısa bir grev muhasebesi ve WNBA oyuncularına saygı

WMA oyuncuları

Fotoğraf: Michael Barera/Wikimedia Commons(CC BY-SA 4.0) 

Paylaş

26 Ağustos akşamı NBA oyuncularının polis şiddeti ve ırkçılığa karşı başlattığı grev kısa süreli oldu ama etkisi büyüktü. Bir gün içinde WNBA, MLB, MLS, NHL gibi liglerin oyuncularının harekete katılması, sporun halkların mücadelesiyle ortaklaşması serüveninde tarihi bir anı imledi. Oyuncular, üretimden gelen güçlerini kullanarak konumlarının ve mücadele araçlarının ne olduğunu net bir şekilde ortaya koydu.

Karşı tarafın hamleleri de gecikmedi. Bu hamlelerin iki yüzü var. Biri oyuncuları da içeren Black Lives Matter hareketini desteklediğini söyleyen ABD deyimiyle “liberal” yüz. NBA yönetiminden, Nike gibi markalara ve pek çok takım sahibine kadar genişletebileceğimiz bu kesim, sporda filizlenen aktivizmi soğurmayı, kontrol altında tutmayı, evcilleştirmeyi hedefliyor. En simgesel eylemlerinden ikisi 2018’de Colin Kaepernick’e Nike’nin “sahip çıkması” ve 2020’de NBA’in bubble’ı sosyal mesajlı formalarla oynatması olan bu eğilim yaklaşık 6-7 yıldır gündemde. Bu eğilimin gayriresmi takipçileri grev sonrası bir yandan hareketi desteklediğini ilan ederken diğer yandan Michael Jordan’dan Barack Obama’ya kadar bir dizi figürü harekete geçirerek “Şovun devam etmesi” konusunda oyuncuları ikna etti. Diğer kesim ise zaten en büyük sözcüsü ABD Başkanı Donald Trump olan sağcılar. Bunlar oyuncuları ve oyunculara yüz verdiği varsayılan lig yönetimini suçlamaktan, hedef göstermekten hiçbir zaman çekinmedi.

Trump’ın damadı Jared Kushner grev sonrası açıklamasında tipik sağcı kurnazlığıyla oyuncularla emekçileri karşı karşıya getirmek isteyerek şöyle dedi: “NBA oyuncuları, maddi sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalmadan işlerinden bir gün kaytarabildikleri için çok şanslılar. Bu lükse sahipler, onlar için harika.” Kushner bu sözleriyle bir kez daha “şımarık, nankör zenginler” olarak oyuncuların milyonlarca emekçi Amerikalıdan ayrıcalıklı bir konumda olduğunu, bir başka deyişle onlarla “Aynı gemide olmadıklarını” ima etti.

Covid-19 sürecinde tüm dünyada spor müsabakalarının devam etmemesi gerektiğini savunan sporculara karşı emekçilerde “Ben çalışıyorsam o da çalışacak” ruh halini kışkırtan bir söylem inşa edilmişti. Mesele çok kazanan sporcuların “Çalışmamalıyız” demesi değil düzenin tüm emekçileri “Çalışmaya zorlaması” olmalıyken bir anda esas sorumlu devlet ve sermaye unutturulmuş, sporcuların “şımarıklığı” öne çıkarılmıştı. Burada Kushner’in izlediği yöntem de benzer ve bu taktiğin özellikle ABD’nin beyaz emekçi kesimi üzerinde etkili olduğu kesin.

Bu taktiğe karşı doğru tutumun ne olması gerektiğini yine spor sahalarında, WNBA oyuncuları sayesinde gördük. WNBA, büyük paraların kazanıldığı bir organizasyon değil ve ciddi oranda NBA’in kârlılığıyla sübvanse ediliyor. Dolayısıyla oyuncuları kesinlikle NBA oyuncuları gibi rahat durumda değil. Bu halleriyle bir bakıma 1950’lerin ’60’ların NBA oyuncuları kuşağına benziyorlar. WNBA oyuncuları yıllardır, sporcu aktivizmi konusunda belki de NBA oyuncularından dahi tutarlı, cesur işlere imza attılar. Grevin hemen ertesinde Slate’te Maithreyi Ananthraman’ın yazdığı gibi bu güçlü duruşlarıyla hem örnek oldular hem de “NBA grevinin başlamasını mümkün kıldılar.” Kushner aklı -ki bu aslında ABD egemen düzeninin aklıdır- onlar üzerinde etkili olabilseydi, NBA’in “milyonerlerinin” hareketini kolayca küçümseyip, Ananthraman’ın ifadesiyle “burjuva” olarak kodlayıp greve katılmayabilirlerdi. Fakat bedel ödemeyi göze alıp “Sessiz kalmayacaklarını” bir kez daha gösterdiler.

Nisan ayında başladığımız “NBA’i değiştiren emek mücadelesi” serisinden bu yana WNBA’in çok daha az göz önünde olan ama hareketin ahlaki pusulasını, bir yönüyle liderliğini üstlenen tavrına hak ettiği yeri verememenin rahatsızlığını yaşıyordum. Bu yazıyla birlikte bu kez WNBA’in cesur savaşçılarını anlatmaya başlayalım, haftaya buluşmak üzere.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa