13 Eylül 2020

Bir şair: Kaya Çanca

Fotoğraf: Kitap kapağı 

Kıbrıs’ın İngiliz sömürgesi olduğu yıllarda, 1945’in Ocak 27’sinde dülger oymacı Salih Mustafa (Çanakçı) ile ev hanımı Refika Salih (Çanakçı), Abohor’da (Cihangir) ikinci çocuklarını dünyaya getirdiklerinde, Kaya adını verdikleri oğullarının şair olacağını bilmiyorlardı, kuşkusuz. İlkokul, parasız yatılı ortaokul ve bağımsızlığını kazanan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başkenti Lefkoşa’da lise yılları başarıyla sonuçlandı Kaya’nın. Yurt odalarında zorunlu konukluğu ve yalnızlığı çoğaltan Kaya, Fen Bölümü’nden 1962-63 öğretim döneminde mezun olduğunda soluğu Ankara’da aldı, Ekim 1963.  Jeoloji ve maden mühendisliği mutsuzluk demekti daha çok. Şubat 1964’te geri döndü Ankara’dan.  “Ben ovalarda dolaşıp kuyu kazacak, su arayacak biri değilim. Benim ilgi alanlarım başka...” diye yazacaktı annesine.

Ülkesine dönüp sınavında başarılı olduğu Öğretmen Koleji’nde okudu. 1968 Haziran’ında mezun olup öğretmenliğe başladığında ilk kitabının basımı üzerinden üç yıl geçmişti.  Kaya Çanca, Öğretmen Koleji yıllarında yazdığı şiirlerini “Eski Beste” adıyla bir araya getirmiş, 1965 yılında Lefkoşa’daki Halkın Sesi Matbaası’nda bastırmıştı.

Kaya Salih adıyla yayımladığı kitabı “Eski Bahçe”yi eline aldığında 20 yaşındaydı, Kaya Çanca. Kitapta toplam 20 şiir vardı. Şairin 1963-1965 yılları arasında yazdığı şiirlerdi bunlar. Şair yaşadıklarını ve düşlerini yazmıştı daha çok. Köy hayatı, doğa ile kadın arasındaki benzerlik, yeryüzündeki tüm canlıların kardeşliği, çocukların saflığı ve temizliğine rağmen dünyanın tımarhaneye benzemesi, tavus kuşlarının kafese kapatılması gibi geleneğe yaslanan naif şiirlerdi “Eski Bahçe”nin toplamı.

Zamanın Türkiye’siyle Kıbrıs Cumhuriyeti ne kadar benzerlik taşıyor olabilir, ayrı mesele. Dil benzerliğinin ötesinde dil uyuşması şairleri yakınlaştırıyor. Farklı nedenlerle, benzer duyarlıkları dile getirip şiir için açılan olanakları kullanabiliyor şairler.  Orhan Veli, Oktay Rİfat ve Melih Cevdet Anday’ın o günlerde fırtına gibi esen Garip şiirleri Kaya Çanca’yı da etkilemişti kuşkusuz.

“YALNIZLIK// İnsanlardan kaçarak/ Uzaklara/ Gitmek geçer aklımdan./ Yalnız kalmak bir başıma/ Deli gibi…/ Hayvanlarla konuşmak,/ Dertleşmek kuşlarla,/ Dinlemek isterdim/ Rüzgarın sesini yalnız başıma/ Deli gibi…”

İlk kitap bazen nedenini yitirir, yük olur, taşımak istemez şair, yokmuş, hiç olmamış gibi davranabilir. Kaya Çanca da ilk kitabı “Eski Beste” için benzer şeyler hissetti kısa sürede. Yok saydı ilk kitabını şair. Üç yıl sonra yayımlanan ikinci kitabının ilk sayfasında “birinci kitap” yazıyordu “Y. Sokağı” için. Zafer Matbaası’nda 30 sayfa halinde Şubat 1968’de yayımlanan “Y. Sokağı” karşılıksız aşkın zehirli kanıyla dolaşıyordu Kaya Çanca’nın damarlarında. Bu kitapta babasından ödünç aldığı “Salih” adını atmış, soyadı Çanakçı’yı Çanca’ya uyarlayarak Kaya Çanca’yı yaratmıştı. Milliyetçi şiirin böğüre böğüre Kıbrıs sokaklarında dolaştığı yıllarda soyut şiir yazmanın kapılarını açmışlardı Fikret Demirağ ile birlikte.

“yıldıza yakınlığım// size yakınlığım var/ herkese uzağım/ siz de şimdi uzağımdasınız/ gökte bir sürü yıldız/ bütün yıldızlara uzağım/ uzak bir yıldıza yakınlığım var”

’Eski Beste’deki şiirler günlük güneşliktir, fakat ‘Y. Sokağı’nda ve sonrasında yazdığı şiirlerde genellikle yağmur yağar. İlk kitabındaki şiirleri bireyselleşmeden önce yazdığı için henüz bir üslubu yoktur, ama ikinci kitabında Kıbrıs’taki şiir geleneğinden kopmaya başlamış, gittikçe sertleşen ve zorlaşan bir şiir yaratmıştır. Kendi kişiliğini ve yaşadığı yerin atmosferini katmıştır şiirine. Bu şiirlerinde İkinci Yeni ve Atilla İlhan etkisi görülse de, kendine özgü imgeler, sözdizimi ve üslupla kuşkusuz kendi yolunu açtığını söyleyebiliriz. İkinci Yeni ile gelenekten kopma, soyutlama, biçimciliğe kayma, özgür çağrışımlar, us dışına çıkma gibi özellikleri paylaştı, ama işi anlamsızlığa, anlaşılmaz derecesinde kapalılığa, okuyucuya sırt çevirmeye kadar götürmemiştir.”[1]

Kıbrıs’ta Türk-Rum çatışmasının şiddeti giderek artıyordu, ölümlerin, kaybolmaların kuşattığı insanlar giderek kıstırılmış bir hayatın sonuçlarına katlanmanın eşiğinde yarının ne getireceğinden habersiz yaşamaya mecbur kılınmıştı.  Bu kuşatma altında “Akın Gazetesi”nin “Sanat Dünyası” sayfasında şiir ve yazıları yayımlanan Kaya Çanca, “Y. Sokağı” adını verdiği Yegane Hanım’dan karşılık göremediği aşkına çare aramakta, baş edemediği şizofreni hastalığından ötürü ani ruhsal değişimler yaşamaktadır. Gittikçe daha yalnız, daha sinirli, daha bakımsız, ilgisiz ve uzaklaşma eğilimindedir. Sonrası malum. Yaşamamayı tercih etti Kaya Çanca.

Kaya Çanca’nın kendinden sonra gelen kuşaktan ziyade, 1990’lı yılların başında yazmaya başlayan Kıbrıslı şairleri daha çok etkilediğini yazmış, Gürgenç Korkmazel.

Vefa, hepimiz kadar, şairler için de gerekli. Anımsamak, dile getirmek, anmak, paylaşmak ve çoğaltmak için vefa. Gürgenç Korkmazel’in titiz ve inatçı araştırmalarıyla “Kaya Çanca Yaşamı ve Eserleri” okuyucuyla buluşmasa, bütün bu özete ve  Kaya Çanca’nın şiirlerine ulaşamazdık kuşkusuz. Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin katkılarını da unutmamak gerek.

Hamiş: Bu yazı, Evrensel Kültür’ün Şubat 2015’te yayımlanan 278. sayısından kısaltılarak yayımlandı.


[1] Kaya Çanca Yaşamı ve Eserleri, Sf. 13, Gürgenç Korkmazel, Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği, Lefkoşa 2010

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et