12 Eylül 2020 23:16

Sinemada 12 Eylül etkisi ve yansımaları

Film afişleri | Kolaj: Evrensel

Paylaş

12 Eylül darbesi sinemayı da sonuçlarını kırk yıldır yaşadığımız biçimde kökten etkiler. Yılmaz Güney’in 1970 yılında yönettiği “Umut”, hem Yılmaz Güney sineması hem de sinemamız için bir dönüm noktası oluşturmuştu. Yeşilçam içinde farklı bir sinema da yapılabileceğini gösterir Yılmaz Güney. Açılan bu kapıdan yürüyen Şerif Gören, Ali Özgentürk, Erden Kıral, Yavuz Özkan, Korhan Yurtsever, gibi genç/yeni sinemayı oluşturabilecek yönetmenler farklı ve siyasal denebilecek filmler yapmayı sürdürüyorken, 12 Eylül darbesi gelişebilecek bu sürecin de yolunu keser.

12 Eylül’le birlikte film sayısı oldukça azalır. 1979 yılında 195 olan film sayısı,1980 yılında 62’ye düşer. İlk yılın şoku atlatıldıktan sonra çekilen film sayısı 1981 ve 82’de 72, 1983’te 78, 1984’te 124, 85’te 127 ve 1986’da 185 olur.

12 Eylül’ün ve Özal döneminin yarattığı ve ne yazık ki başarılı da olduğu en büyük tahribat, bütün bir toplumun apolitikleştirilmesi ve toplumun baştan ayağa yeniden örgütlenmesi, dönüştürülmesidir.

Kültür-sanat ürünlerinde kalitesizliğe verilen prim, sistemin kurumlarınca desteklenir, özendirilir. Toplum gerçek sorunlarından uzaklaştırılır. Darbe sonrası oluşturulan seçilmişlerin sisteminde, tüketim toplumunun ve iktidarın sunduğu nimetlerin cazibesine kapılan küçük aydınlar, aydınlar, muhalif bireyler saf değiştirebilmişlerdir. Çürüme toplumun her katmanında yaşanır.

Sanatın bütün alanları gibi sinema da bu koşullarda üretiliyor, yaşananlardan payına düşeni alıyordur. Darbe koşulları ve bütün bu köklü dönüşümler sinemaya da doğrudan yansır; etkiler, dönüştürür. 12 Eylül’le yüzleşmek, hesaplaşmak sinemanın gündeminde olan fakat hep sonraki yıllara ertelenen bir durum olarak yer alır.

12 Eylül askeri yönetimi döneminde çekilen filmler, içerik olarak toplumsal eleştiriden uzak filmlerdir. Darbe koşullarında çekilen “Yol” ve “Hakkâri’de Bir Mevsim” filmleri devlet karşıtı ve sakıncalı bulunduğundan yasaklanırlar.

1980 öncesinin kargaşa ortamından bunalmış kültür-sanat alanı ve sinema, 12 Eylül darbesinin yarattığı korku ve baskı ortamında yeniden şekillenir. Kişisel filmler, kadın filmleri, bireyin sorunlarına yönelen, iç yolculuğunu, bunalımlarını ve arayışlarını yansıtan filmler bu ortamın ürünleridir.

Yalnızca kadın filmleri, kişisel ya da bireyin sorunlarına yönelen, bireyin iç yolculuğunu anlatan filmler ya da arabesk furyası olarak yansımaz sinemaya 12 Eylül. Darbenin yarattığı toplumsal-bireysel dönüşümlere, bu dönüşümlerin yarattığı insan ilişkilerine yönelik toplumsal eleştiriler içeren filmler de yapılır, 1980’li yıllarda ve sonrasında.

Apolitikleştirilmiş ortamda bencilleşen bireylerin dünyasının yarattığı toplumsal-bireysel yıkımlar da yansır sinemaya. Örneğin 1980-1990 yılları arasında yapılan toplumsal/siyasal eleştiriler içeren filmlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz: At, Banker Bilo, Zübük, Talihli Amele, Dolap Beygiri, Faize Hücum, Namuslu, Pehlivan, Züğürt Ağa, Bir Avuç Cennet, Çıplak Vatandaş, Yoksul, Değirmen, Bir Avuç Gökyüzü, Umut Sokağı, Selamsız Bandosu, Düttürü Dünya, Zengin Mutfağı, Karılar Koğuşu…

12 Eylül’ün yarattığı korku ve baskı ortamının kara bulutları fiili uygulamalar olarak yumuşamaya başladığı yıllarda, içinden 12 Eylül geçen temalar yansır filmlere.

Bir televizyon programında, 12 Eylül’ün trajik, dahası traji-komik bir süreç olduğunu, Sırrı Süreyya’nın senaryosundan çekilen Beynelmilel filminde bu sürecin komik, kendi filmin Eve Dönüş’te ise trajik yanın ağır bastığını, anlatıldığını söyler Yönetmen Ömer Uğur.

12 Eylül’e dair filmleri 12 Eylül sabahından çok öncesine dayandırabiliriz. Yavuz Özkan’ın yönettiği “Maden” (1978) ve “Demiryol” (1979) filmleri de 12 Eylül’e uzanan süreci, o süreçte yaşanan işçilerin örgütlenme, sendika-grev gibi sorunlarını, iktidar güçleriyle çatışmalarını anlatıyor olması ve “Otoriter bir rejim gelmeden karşı hareketi durdurmak mümkün olmuyor” cümlesiyle sürecin darbeye yöneldiğini işaret etmesiyle 12 Eylül’le ilgili filmlerdir. 1986 sonrası çekilen, içinden 12 Eylül geçen filmlerle ‘12 Eylül Filmleri’ başlığıyla tanımlanan, gruplanan filmler içinde sayılmasalar da 12 Eylül’e giden süreçle ilgili önemli politik filmlerdir.

Ülkenin yakın geçmişi ‘on yılda bir’ yapılan askeri müdahalelerin, darbelerin yaşandığı büyük altüst oluşlar, acılar, sarsıntılar yaşatan süreçlerle anılıyordu. 27 Mayıs müdahalesi sonrası yapılan anayasanın yarattığı ortam edebiyatta ve 1960’ların ilk yarısında sinemada toplumcu gerçekçi ürünler verilmesine zemin hazırlasa da askeri müdahaleyi sorgulayan, hesaplaşan bir sanat anlayışına yönelim olmaz. 12 Mart darbesi de edebiyat ürünlerinde karşılığını bulurken, sinemada ertelenmiş, uzak durulmuş bir sorun olarak kalır.

12 EYLÜL FİLMLERİ

12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan süreç sonrasında ise yaşananlar uzun sessizlik sonrası sinemada karşılığını bulur. 1986 yılından itibaren, sonrasında “12 Eylül Filmleri” olarak tanımlanan filmler, çekilmeye, arka arkaya gösterime girmeye başlar. 12 Eylül koşullarında yapılan ikisi de ‘Yılmaz Güney filmi’ olan “Yol” ve “Duvar” dışında sessizlik 1986 yılında Şerif Gören’in yönettiği, “Sen Türkülerini Söyle” (1986) filmiyle bozulur. Sıkıntılı/sancılı süreçte 12 Eylül darbesinin yarattığı ‘yeni durum’u ilk dillendiren, perdeye yansıtan “Sen Türkülerini Söyle” (1986) filmiyle Şerif Gören olur. Zeki Ökten’in “Ses” (1986) ve Zeki Alasya’nın “Dikenli Yol” (1986) filmlerinin eklenmesiyle “12 Eylül Filmleri” tanımlaması yapılır. Sonraki yıllarda çekilen başka filmler de bu sınıflandırmanın içine yerleştirilir.

Bu ilk üç filmde anlatılan, daha sonra çekilen başka filmlerde de göreceğimiz ‘eve dönüş’ öyküleridir. 12 Eylül’le birlikte hapse girmiş devrimcilerin hapisten çıktıklarında karşılaştığı ‘yeni toplum’ ve dışarıda bıraktıkları arkadaşlarının, yakınlarının bu yeni toplum içerisindeki değişimleri, yabancılaşmaları, çatışmaları anlatılır.

“Sen Türkülerini Söyle” filmiyle başlayan, farklı tarih aralıklarıyla “Bu Son Olsun” (2012) filmine dek süren (Sonrasında eklenen birkaç film dahil) 12 Eylül filmleri, yaşanan toplumsal dönüşümlere paralel özellikler içeriyordu.

2012 yılında Orçun Benli’nin yönettiği “Bu Son Olsun”da sokaklarda yaşayan beş evsiz, 12 Eylül 1980 darbesiyle sokağa çıkma yasağı ile karşı karşıya kalır. Ancak onların gidebilecekleri tek evleri vardır; o da yine sokaklardır. Yaşanan bir dizi yanlışlıklar komedisi sonucu kendilerini siyasi mahkumlarla birlikte aynı cezaevinde bulurlar.

“Bu Son Olsun” filmi de Sırrı Süreyya Önder’in senaryosunu yazıp Muharrem Gülmez’le birlikte yönettiği “Beynelmilel” gibi 12 Eylül’e mizahi bir üslupla yaklaşıyor, yaşananların trajikomik yanlarına vurgu yapıyordu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa