Suriyeliler Barometresi-2019: Görünür olan emek değil dilenciler
Görsel: Suriyeliler Barometresi 2019 raporunun kapağı
Suriyeli mülteciler ile Türkiye toplumu birbirini ne kadar benimsedi? Bu soru, anket ve saha araştırmalarının da konusu. Prof. Dr. M. Murat Erdoğan öncülüğünde 2014 ve 2017’de yayınlanan Suriyeliler Barometresi (SB), bu kez 2019 raporunu açıkladı. Daha önce KONDA ve İstanPol araştırma raporlarında gördüğümüz “Endişe yerini öfke ve nefrete bırakıyor” saptaması, belirli yönleriyle “Barometre” çalışmasında da kendini gösteriyor.
Bütün bu raporların toplamı toplumsal kırılmalara, şiddet ve çatışma dinamiklerine işaret ederken, memleket adeta Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanı gibi: Herkes yaklaşan felaketi biliyor, hissediyor ama konuşmak istemiyor!
MESAFE UZADI, KAVGALAR ATTI
SB’ye göre 2017’de toplumun yüzde 57.8’i Suriyelilere “zulümden/savaştan kaçan mağdur insanlar” diyordu. Ama 2019’da oran yüzde 35’e düştü! Tehdit algısı, ötekileştirme ve yaygın endişe öne geçmeye başladı. Yüzde 42, Suriyelileri “Bize ileride çok sorun açacak tehlikeli insanlar” olarak ifade ediyor. Bunu yüzde 41.4 ile “Kendi ülkelerini korumayan insanlar”, yüzde 39.5 ile “Bize yük olan insanlar” seçenekleri takip ediyor.
Ve dikkat: Daha önce toplumun yüzde 10.6’sı Suriyeliler ile “sorun/kavga” yaşadığını söylerken bu oran 2019’da ikiye katlandı: Yüzde 20.6. Suriyelilerle sosyal mesafenin “çok uzak” olduğunu söyleyenler de yüzde 36.1’den yüzde 51’e çıktı. Barometre sonuçlarına göre Suriyeliler Türkiye’de kalıcı. Toplum buna itiraz etse de mültecilerin “Geri döneceklerine dair umut ve inanç” azalıyor. Bir arada yaşam konusunda da durum feci: Vatandaşların yüzde 80’i gettolaşmaya yol açacak ayrıştırıcı önerilerde bulunuyor. Suriyeliler “Türkiye’nin ilk üç sorunundan biri” olarak görülüyor.
Kanımca bu tablonun müsebbibi yoksul Türkiye halkı değil. Çünkü 9 yıldır halkı ve mültecileri rahatlatacak doğru düzgün bir mülteci politikası ortaya konmadı. “Saldım çayıra mevlam kayıra” hesabı milyonlarca mülteci kent varoşlarında kaderine terk edildi. BM, hükümet, medya doğru bir tartışma zemini sunmadığı için; insanlar mülteci politikalarını sorgulamak yerine Suriyelileri sorgular oldu. Bu da çözümsüzlüğü derinleştirmekten başka işe yaramadı.
SB, uyum konusunda Suriyelilerin yerli topluma göre daha istekli olduğunu söylese de (Ki bunda doğruluk payı var); statüdeki belirsizlik ve emek sömürüsü Suriyelilerin huzursuz olduğu konular. En azından saha gözlemlerimiz bunu söylüyor.
GEÇİMLERİNİ SAĞLIYORLAR AMA NASIL?
SB-2019’a göre Suriyelilerin kendi geçimini sağladıklarına dair toplumdaki inanç yüzde 50.9’a yükselmiş. Peki bu nasıl bir geçim? “Dilenerek” seçeneğini işaretleyenlerin oranı yüzde 54.2. Yani toplumun çoğunluğu Suriyelilere dilenci gözüyle bakıyor. “Suriyeliler ucuz işçi olarak sömürülmektedir” diyenler ise sadece yüzde 18’de kalmış. Oysa Barometre, Suriyelilerin yüzde 30-40 kadarının çalıştığını saptıyor. Ki bu rakam 1.2 ile 1.4 milyon arasında işçi kitlesi demek. Yani merdiven altı atölyelerde korsan çalıştırılan mültecilerin emeği toplum tarafından görülmediği gibi amansız sömürü baskısı da fark edilmiyor. Suriyelilerin üretken emeği yerine dilenenlerin önde görülmesi, emekçilerin sınıfsal kardeşleşmesinin de önüne geçiyor. Elbette sendikaların, sınıf kaygısı duyanların bu tabloyu önlerine koyup düşünmesi lazım. Zira Suriyelilerin “Çalışmalarına izin verilmemelidir” diyenlerin oranı yüzde 56.8’lere kadar çıkıyor.
Barometre analizinde deniyor ki; “Kayıt dışı çalışma kabul edilebilir olmasa da toplumsal kabulü kolaylaştırdı. Kısa ve orta vadede ise Türkiye’de bu durumun değişmesi mümkün değil.” Buraya bir soru işareti koymak lazım. Zira formel alanda çalışan emekçiler meselenin kısmen uzağında olsa da enformel alanda çalışan yerli işçiler, mülteci emeğinin rekabete sokulmasını ciddi bir sorun olarak görüyor. Ayrıca “Bu durumun değişmesi” yani herkes için sigortalı/güvenceli çalışma düzeninin sağlanması; mevcut sermaye politikaları ile mümkün olmasa da bu politikanın değişmesi durumunda pekala mümkün.
ADRES ‘KALKINMA PLANI’ OLURSA
SB-2019, saha verilerine dayanan oldukça kıymetli bir fotoğraf sunuyor. Fakat SB’nin tavsiyeler bölümünde önerilen politikalar tartışmalı.
Örnek: “Kalkınmaya dayalı bir göç ve sığınmacı politikası, huzurlu ve ortak bir yaşam için ciddi bir alan sağlayabilme potansiyeline sahiptir. T.C. 11. Kalkınma Planında da vurgulandığı üzere bu politikanın önemli başlangıç noktası ise uyum politikalarıdır…” SB’de sözü edilen kalkınma planı, Türkiye Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının (2019-2023) On Birinci Kalkınma Planıdır. Açıp tekrar okudum, Planın “İstihdam ve Çalışma Hayatı” bölümünde bakın ne yazıyor:
Madde 567.3: İş gücü piyasasının ihtiyaçlarına yönelik esnek çalışma biçimleri etkinleştirilecek ve konuya ilişkin denetimler artırılacak.
Madde 568: Kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecek.
Özetle 5 yıllık kalkınma planında, kıdem tazminatı gibi işçi sınıfının kritik öneme sahip kazanımlarının elden gitmesi kadar, sermayenin “esnek çalıştırma” hevesi yer alıyor. Sendikaların da eleştiri hedefinde olan bu stratejinin yerli ve mülteci işçilere bir getiri sağlamayacağı çok açık.
Benzer biçimde mülteci tarım işçilerinin “muafiyet belgesi”ne dayanarak kayıt dışı çalıştırılması orta yerde dururken; bunu eleştirmek ve ortadan kaldırılmasını savunmak yerine tarımda AB uyum politikalarını referans göstermek, SB tavsiyelerinin bir başka handikabını oluşturuyor.
SURİYELİLERLE NASIL BİR GELECEK?
SB’de yer alan kritik bir soru: “Suriyelilere siyasal hakları ile ilgili nasıl bir düzenleme yapılmalıdır?” Bu soruya toplumun yüzde 87.1’i “Hiçbir siyasal hak verilmemelidir” demiş. Suriyelilerin çoğunluğu da vatandaşlık ya da çift vatandaşlık istemiş.
Vatandaşlık bir hak talebi olmakla birlikte altyapısı olmadan gerçekleşmesi çok zor bir mevzu. SB ara formül olarak ikamet/oturum belgesine işaret ediyor. İyi ama neden “mülteci statüsü” değil? Doğrusu bu eksik tavsiye, BM ve gelişmiş devletlerin Türkiye’yi “göçmen deposu” gören anlayışını da pas geçiyor. Oysa hâlâ kota paylaşımına yanaşmış değiller. Siyaset hakkına gelince; kanımca burada “oy hakkı” ile sınırlı siyaset anlayışı aşılmalı. Yerlisi, mültecisiyle ağır sömürü altında olan işçiler, sermayeye karşı ortak siyaset ve örgütlenmenin yollarını açmalı. Emek ve sınıf iddiası taşıyan partilerin ise kapılarını mülteci ve göçmen işçilere açması gerekiyor.
Elbette bir kitap hacmindeki SB araştırmasını bu köşe yazısına sığdırmak mümkün değil. Erişime açılan Barometre sonuçlarını herkesin okumasını tavsiye ederim.
- Deprem illerinde işçiler ve patronlar 21 Mart 2023 04:52
- Beyaz Toros’lar ve onu üreten işçiler 07 Mart 2023 04:52
- Kapitalist yağma düzeniyle hesaplaşmadan bu enkaz kalkmaz 28 Şubat 2023 04:18
- Domuz damı 21 Şubat 2023 04:39
- ‘Asrın felaketi’ ve acil ihtiyaç listesi 14 Şubat 2023 04:33
- Dipten gelen dalga 31 Ocak 2023 04:40
- Bir mitingden ötesi 17 Ocak 2023 05:06
- İBB’ye kuşatma, siyasete vesayet: Ne yapmalı, ne yapmamalı? 03 Ocak 2023 04:45
- Siyaset ve sendikalar 27 Aralık 2022 04:24
- Denizlerden Erdallara yürüdüğümüz bir yol var bizim 13 Aralık 2022 04:34
- Vizyon ve emekçi ittifakı 06 Aralık 2022 04:31
- Gençlik ve umudu kesilen ülke 29 Kasım 2022 04:28