11 Eylül'den Moria'ya giden yol
Fotoğraf: AA
Yarattıkları güçlü etki ile küresel ölçekte insanlığın geleceğini etkileyen, umut yaratan ve bugün de esinlendiğimiz tarihler var: 1789 Fransız Devrimi, 1871 Paris Komünü, 1917 Ekim Devrimi. Etkileri görece farklı başka tarihler de eklenebilir kuşkusuz.
Bir de, Türkiye’de 12 Eylül darbesi, küresel ölçekteki etkisiyle de ‘11 Eylül’ gibi, bir azınlık için güç tahkimi, servet birikimi ve yeni hegemonya alanları anlamına gelen, halklar açısından yarattığı büyük yıkım ile hâlâ süren tarihler var.
40 yıldır etkileri süren 12 Eylül üzerine bu yıl da, daha içeriden bir gündem olduğu için çok duruldu. Bu yazı, içerdiği özellikler bakımından onun kan kardeşi gibi olan 11 Eylül’e dair.
Evrensel’de dün yayımlanan Avrupa’nın Gündemi sayfasında Semra Çelik’in, Deutsce Welle’den çevirdiği Jannis Papadimitriou’nun, ‘Moria, yeryüzündeki cehennem’ başlıklı yazısında, Nobel Barış Ödülü sahibi Avrupa Birliği’nin (AB) düştüğü durum gözler önüne seriliyor ve “En büyük mülteci kampı, tıpkı Avrupa ideali gibi yandı.” deniyordu. Yazıdan bir bölüm şöyle: “Aslına bakarsanız en büyük mülteci kampı tıpkı Avrupa ideali gibi yandı... Kampa gelmiş olan herkes bilir: Televizyonlarda gördüğümüz fotoğraflar dünya cehennemindeki en kötü durum değil. Hayır, en kötüsü koku: Çürüyen çöp, duman, ter ve insan dışkısının sizi hemen yakalayan ve bırakmayan bir karışımı. Avrupa’nın ortasında binlerce insanın katlanmak zorunda olduğu ve bazen artık dayanamayacağı bir ölüm kokusu. Ama belki de AB’de bazılarının tam olarak istediği de bu. Belki de Avrupa’daki bazıları en azından zımnen Moria cehennemini göçü durdurmak için bir caydırıcı olarak bizzat uygulamaya sokuyor: Bize geldiğinizde sizi neyin beklediğini görün!
Ancak bunun gerçekten caydırıcı bir etkisi olacağı beklenmemeli. Çünkü Suriye veya Afganistan’da devam eden çatışmalar göz önüne alındığında, Midilli Adası’ndaki dünya cehenneminde bitmek bilmeyen bekleyiş hâlâ göreli iyi bir seçenek.”
Akademisyen Dr. Begüm Başdaş, geçtiğimiz günlerde Evrensel Web Tv’den Cem Şimşek’e, yakından takip ettiği Midilli Adası’ndaki Moria Kampı’nı küle çeviren yangına dair bilgi verip değerlendirmelerde bulunurken, Yunanistan hükümetinin bu büyük dram karşısında yeniden yerleşim değil, sorunu devam ettirmeye yönelik yeni kapalı kampların inşasına yöneldiğine dikkat çekiyordu. Başdaş, AB’nin Yunanistan’ı göçmen politikası bakımından bir kalkan olarak görerek verdiği desteğin de bu çözümsüzlüğü büyüttüğüne vurgu yaptı.
Dr. Begüm Başdaş, Yunanistan’da konuyla ilgisi olmayan bakanların bile televizyon programlarına çıkarak aşırı sağcı yorumlarla, “Her yangın çıkardıklarında biz onlara ev mi inşa edeceğiz? Hukuksuzca burada bulunuyorlar ve sınır dışı edilmeleri gerekir” dediklerini aktardı. Vicdanı olanlar, Türkiye’ye sığınmak durumunda kalmış Suriyeliler için de benzer açıklamaların yapıldığını hatırlayacaktır. Olmayanlar da, muhtemelen benzer suçlayıcı ifadeleri sürdürecekler.
Bir adım geriye çekilerek soruna baktığımızda, Jannis Papadimitriou’nun, “Suriye veya Afganistan’da devam eden çatışmalar göz önüne alındığında, Midilli Adası’ndaki dünya cehenneminde bitmek bilmeyen bekleyiş hâlâ göreli iyi bir seçenek” tespitinin, savaşlar nedeniyle ülkelerini terk edenler için “Cehennemlerden cehennem beğen” diye özetlenebilecek büyük insani trajedinin devamına işaret ettiğini görüyoruz.
Peki, bunun gerisinde ne var? Göçlere neden olan savaş ve işgallerin tarihinin çok eskilere gittiği bir gerçek ise de, ABD’nin ilan ettiği ‘11 Eylül’ (9/11) konsepti, en azından yakın tarihimiz için etkileri güçlü bir biçimde süren özellikler taşıyor.
ABD’nin ikiz kulelerine el Kaide tarafından 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilen uçaklı intihar eylemleri çok sayıda insanın yaşamını yitirmesine yol açarken, dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un buna karşı başlattığı savaşla Afganistan’ın ve Irak’ın işgali yıkımlara yıkımlar ekleyerek günümüzdeki mülteci dramının da zeminini oluşturdu.
Bu işgallerin ardından gelen Arap İsyanları’nın bazıları demokratik güçlerin öncülüğünde ileri özellikler taşırken, önemli bir kısmının da, emperyalist batılı güçlerin hegemonya politikalarına bağlanan hesaplarla maniple edildiği sır değil. Bu politikalar en büyük etkisini Suriye’de gösterdi. Hem ülke içinde büyük bir yıkıma, hem de büyük mülteci dramına yol açtı. ABD, İngiltere ve Avrupa’da güvenlik bahanesiyle uygulamaya sokulan yeni baskı politikaları, muhafazakarlığın ve yabancı düşmanlığının güç kazanması da bu sürecin devamında gerçekleşti.
Yani özetle, 11 Eylül’den Moria’ya varan bir yol var. O uğursuz yol, yeni Moria cehennemlerinin inşa girişimlerine de kaynaklık etmeye devam ediyor.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00