17 Eylül 2020 00:44

Çember daralıyor

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Kovid-19 salgını sürecinde yapılanlar ve yapılmayanlar, hem üretim ilişkilerinde hem siyasi karar alma süreçlerinde mevcut sınıfsal ayrımı gözle görülür şekilde belirginleştirdi ve daha görünür hale getirmeye başladı. Kovid-19’un bugüne kadar ortaya çıkardığı tablo,  salgının yoğun olarak görüldüğü, hasta ve ölüm oranlarının en yüksek olduğu yerlerin işçilerin yoğun olarak yaşadığı kentler ve mahalleler olduğunu, yaşanan ağır sağlık sorunlarının giderek sınıfsal bir boyut kazandığını gösteriyor.

F. Engels’in 175 yıl önce kaleme aldığı ve işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları üzerinde yazılan ‘İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’nda yaptığı tespitlere benzer şekilde, işçi sınıfının salgın hastalıkların yayılmasını kolaylaştıran çağ dışı çalışma ve yaşam koşulları salgının işçiler arasında daha yaygın görülmesine neden oluyor. 19. yüzyılda Avrupa’da ve özellikle İngiltere’de görülen salgın hastalıklar (kolera, tifüs vd) büyük şehirlerin işçi bölgelerinde ve yoksul mahallelerinde daha hızlı yayılım gösteriyordu. Benzer durumu, bugün için işçilerin dip dibe çalışmak zorunda olduğu fabrikalarda ve bulaşma riskinin yüksek olduğu kalabalık işçi ailelerinde gözlemlemek mümkün.

Başından itibaren iktidar tarafından alınması gereken önlemler büyük ölçüde bireysel tedbirlere indirgendi. ‘Evde kal’, ‘Sosyal mesafeyi koru’, ‘Hayat eve sığar’ vb gibi popüler söylemler bir işe yaramadı. Salgının yayılması sürecinde bütün sorumluluk bireylere, salgınla mücadelede bütün yük sağlık emekçilerinin omuzlarına yıkıldı. Sağlık emekçilerinin üzerlerindeki yük sürekli ağırlaşırken iktidara ‘Yönetemiyorsunuz, ölüyoruz, tükeniyoruz’ diyerek seslenmeye başladılar.

Geçtiğimiz 18 yıl içinde çalışma ilişkilerini büyük ölçüde büyük sermaye ve patronların insafına terk edenler, salgına karşı en yaygın çözüm olarak bireysel tedbirleri, maske kullanmayı, fiziksel mesafe kurallarını hatırlatıp kendi sorumluluklarını sürekli geri plana ittiler. Salgın kontrolsüz bir şekilde yayılırken bile TTB ve SES gibi sağlık meslek örgütleri ve sendikaların, alanlarında uzman bilim insanlarının eleştiri ve önerileri yeterince dikkate alınmadı.

Salgının başlangıcında gündeme getirilen kısmi/sınırlı sokağa çıkma uygulamaları, üretimin devam etmesi ve patronların çıkarlarının korunması için alınan ekonomik önlemlerin tamamına yakını patronları korumayı hedefledi. Salgına karşı insanüstü bir mücadele veren her kademeden sağlık emekçileri başta olmak üzere, mal ve hizmet üreten emekçilerin en temel ihtiyaçları ve talepleri sürekli görmezden gelindi.

Salgının başından bu yana, çok sayıda işyerinde Kovid-19 vakası çıkmasına rağmen üretimin/hizmetin çoğu zaman hiçbir ek önlem alınmadan devam etti. Karantinaya alınan çok sayıda işçi herhangi bir test uygulanmadan evlerine gönderildi, hatta gündüz fabrikada çalıştırılıp gece toplama kampları gibi yerlerde karantinaya alınarak hapis hayatı yaşadı. İşyerlerinin çoğu işçileri ücretli idari izne çıkarmak yerine, ücretsiz izin dayatmasında bulundu ve milyonlarca işçi ayda 1168 TL’ye geçinmeye zorlandı.

Kovid-19 vakalarının görüldüğü, hiçbir ek tedbirin alınmadığı işyerlerinde üretimin/hizmetin kaldığı yerden devam etmesi, işyerlerinde salgının yayılmasını hızlandırırken, geçtiğimiz aylara göre çok da fazla vakanın görülmeye başlanması kesinlikle tesadüf değil. Bilim insanlarının, TTB’nin ve sendikaların uyarılarının dikkate alınmaması, bugün oluşan ağır tabloda asıl sorumluluğun salgın koşullarında bile her şeyi tek başına belirleyen ‘tek adam’ yönetiminde olduğunu gösteriyor.

Her akşam açıklanan ve kimsenin inandırıcı bulmadığı resmi verilerin çok üzerinde hasta ve ölüm oranlarıyla karşı karşıyayız. Bugün gelinen noktada Kovid-19 salgının yayılma hızı ve etkileme alanı giderek genişliyor. Toplu olarak dip dibe çalışmak zorunda olanlar, toplu taşıma araçlarını kullananlar ve risk grupları başta olmak üzere, herkes açısından çember giderek daralıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa