‘Stratejik’ sansür hamlesi
Fotoğraf: DHA
Politico’da çarşamba yayımlanan bir habere göre Twitter’ın kamu politikası direktörü Carlos Monje istifa etti. İddiaya göre Monje ABD seçimlerinde Demokratların adayı Joe Biden’ın ekibinde yer alacak. Bu iddiayı güçlendiren durumsa Monje’nin daha önce Hillary Clinton ve Obama ekiplerinde yer almış olması ve istifanın hemen öncesinde Demokratlar için fon toplanan bir toplantıda görülmüş olması. Başkanlık seçimlerine iki ay kala Biden’ın ekibini sosyal medyada tecrübeli iletişimciler arasından seçmesi şaşılacak bir durum değil. Zira, günümüzde diğer pek çok şey gibi siyasal iletişimin de ana mecrası sosyal medya olacak. Ancak Trump taraftarları daha şimdiden siyasi reklam almayacağını açıklayan Twitter’ın siyasi eğiliminin açığa çıktığını söylemeye başladılar.
Siyasetçiler seçim dönemlerinde ve seçildikten sonra toplumun algısını yönetebilmek için iletişim konusunda bilgili ve tecrübeli danışmanlarla çalışırlar. Bunlara Anglosakson bir tabir olan spin doctors adı verilir. Döndürmek, çevirmek anlamına gelen spin kamuoyu algısını dönüştürmeyi ifade ederken bunu yapana doktor denmesi ise profesyonel bir iş olduğunun göstergesidir. Kutuplaşmanın daha az olduğu liberal demokrasilerde spin doktorları siyasi görüşünü belli etmez, herhangi bir partiye hizmet verebilecek kadar ‘profesyonel’leşmişlerdir. Herhangi bir şeyin pazarlanabildiği gibi siyasetçiler de pazarlanabilir, reklamları yapılabilir, siyasi olarak sıkıştıkları durumlardan, bu doktorlar sayesinde yara almadan sıyrılabilir. Spin doktorlarının en önemli işlerinden biri de eşik bekçileri diyebileceğimiz gazetecileri istedikleri gibi yönlendirmektir. Bunu ödüllendirmek ya da korkutmak gibi teknikleri kullanarak da yapabilirler. Ancak burada kilit nokta toplumun bunun farkında olmamasının sağlanmasıdır. Yani iyi bir spin doktor, kamuoyunu yönlendirmiyormuş gibi yaparak yönlendirebilendir. Örneğin, kafasına silah dayanmış birinin sözleri inandırıcı bulunmayacağı gibi desteklediği politikadan çıkar sağlayan birinin samimiyeti de sorgulanır. Propaganda, propaganda değilmiş gibi yapılmalıdır.
Propaganda günümüz siyasetinde sevilmeyen, kötü anlam çağrıştıran bir kavram. Bunun sebebi iki dünya savaşı boyunca kitleleri manipüle etmek için kullanılan teknikler. En bilinir uygulayıcısı Nazi dönemi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels. Popüler siyaset giderek daha fazla kendisine referans verme ihtiyacı duysa da siyasal iletişim ve sosyal psikoloji alanında çalışanlar Goebbels’in başarısını toplumun içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik koşullar, tarihsel travmalarla açıklarlar. Bir başka deyişle dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir zamanda topluma aynı şeyi defalarca söylediğinizde inanacaklarının bir garantisi yok.
Aslında bir ikna çabası olan propagandaya, propaganda dememek, onu kötü bir şey olarak ayırıp yerine daha havalı ama aslında yine savaşı çağrıştıran “stratejik iletişim”, “kamu diplomasisi” gibi terimler bulmak kapitalizmin bir başarısı. Chomsky propagandadan arınmış olduğumuz algılamasının oluşturulmasını 21. yüzyılın en büyük propaganda başarılarından biri sayar.
Konuyu nereye getireceğimi tahmin ettiğinizi sanıyorum. Cuma günü resmi gazetede yayınlanmasının ardından İletişim Başkanlığı yepyeni bir konuma erişti. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İletişim Başkanlığı’na “stratejik iletişim ve kriz yönetimine ilişkin politikaları belirlemek, bu kapsamda ulusal ve uluslararası alanda yürütülecek faaliyetlerde tüm kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonu sağlamak” görevi verildi. Dahası altında Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı gibi yeni bir birim oluşturuldu. Görevlerinden ilki “Devletin stratejik amaç ve hedefleri ile devletin ve milletin menfaatleri doğrultusunda gerektiğinde ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak ulusal ve uluslararası alanda yürütülecek faaliyetlerde uygulanacak stratejik iletişim politikalarını belirlemek.” Zaten İletişim Başkanlığı da bunu yapmıyor muydu?
Eskiden cumhurbaşkanlığının iletişim faaliyetleri basın müşavirliği ile yürütülürken başkanlık sistemine geçilmesinin hemen ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı diye dışarıdan bakıldığında tereddütsüz propaganda bakanlığı olarak tanımlanabilecek bir yapı oluşturuldu. Yapı sadece kurulan birimden ibaret değil bunun için devasa bir bina da inşa edildi. İletişim Başkanlığı’nın sitesine girdiğinizde sizi iletişimle ilgili bir sevimli bir simge değil kocaman bir gökdelen fotoğrafı karşılıyor. Yalnızca bu bile ortada iletişimden ziyade bir kudret gösterisinin söz konusu olduğunun işareti.
İletişim Başkanlığı propaganda faaliyetlerinin yanı sıra basın kartı dağıtımı ile ulusal ve uluslararası basının akreditasyon işlerini de yönetiyor. Ki bunların, temel bir hak olan basın özgürlüğü çerçevesinde asla yan yana gelmemesi gerekiyor. Bu kısmı zaten kuruluşundan beri tartışıyoruz. İletişim Başkanlığı’nın sitesinde haber ve duyurular kısmına girdiğinizde çoğunluğu Cumhurbaşkanı’nın olmakla beraber arada İletişim Başkanı’nın demeçleri de göze çarpıyor. Bir spin doktoru asla kendi görüşlerini açıklamaz. Oysa Fahrettin Altun yeri geliyor Macron’u kınıyor, yeri geliyor mitingde fotoğraf çekiyor. Hatta salgının başlangıcında yani stratejik iletişim faaliyetlerine en fazla ihtiyaç duyulan günlerde, evinin yanındaki araziye kondurduğu çardakla kendisi haber haline geliyor. Acaba Altun’un kendisinin de bir spin doktoruna ihtiyacı olabilir mi? Mesela ‘böyle bir dönemde arazi işine girmeseniz başkanım, basının kontrol edemediğimiz kısmı bunu haber yapacaktır’ falan diyebilecek…
Dönelim yine esas sorumuza, bu yeni görevlendirme ne ifade ediyor? Şu ikisi mühim:
“Türkiye Cumhuriyetine karşı yürütülen psikolojik harekat, propaganda ve algı operasyonu faaliyetlerini belirleyerek her tür manipülasyon ve dezenformasyona karşı faaliyette bulunmak.”
“Kriz, afet, olağanüstü hal dönemleri ile yakın savaş tehdidi, seferberlik ve savaş halinde, devletin belirlediği amaç ve hedeflere ulaşmak için stratejik iletişim ve kriz yönetimi faaliyetlerinde bulunmak.”
İlkinden başlayalım: Neredeyse adlı adınca propaganda bakanlığı olarak inşa edilmiş bir birim, propaganda faaliyetlerine karşı nasıl faaliyette bulunacak, uluslararası ilişkilerde kimi, nasıl inandırabilecek?
Bildiğimiz kadarıyla ülkede bir kriz yok, yani en azından Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak olmadığını söylüyor. Afet, olağanüstü hal… vs. durumlarında başta yayın yasakları olmak üzere hükümetin elinde uygulayabileceği pek çok tedbir var.
Bir madde var ki bence sorunun cevabı orada gizli:
“Türkiye Cumhuriyetine yönelik iç ve dış tehdit unsurlarını analiz ederek stratejik iletişim ve kriz yönetimi açısından gerekli tedbirleri uygulamak.”
Uluslararası alandaki propagandanın başarısı kurumun yapısı ve yöneticilerinin yetenekleri ile sınırlıyken, kendisine bağlı Basın İlan Kurumu eliyle bazı gazetelere sürekli ilan cezası kesen İletişim Başkanlığı’nın “iç tehdit unsurları”na karşı hangi araçlarını kullanılabileceğini az çok tahmin ediyoruz. Dolayısıyla, bu yeni görevlendirme yakında karşı karşıya kalacağımız yeni bir sansür döneminin yasal alt yapısını hazırlıyor. Ancak atanmış olmasına rağmen bir siyasetçi gibi davranmaktan çekinmeyen bir bürokrata bu derece geniş yetki tanımak AKP’ye yarar mı? Chomsky’e göre yaramaz.
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20
- Gazeteciliği S-400’lerle aynı kutuya mı koyalım, ayrı mı saralım? 01 Eylül 2024 04:52
- Kâr-zarar hesabıyla ‘dijital faşizm’ 10 Ağustos 2024 06:50
- "Net olarak" sansür 04 Ağustos 2024 05:21
- ‘Canın sıkkın senin bugün Kelleci...’ 07 Temmuz 2024 04:45
- Google Meclis’te: -‘Kaç para kazanıyorsunuz?’ -‘Size tam ne lazım?’ 30 Haziran 2024 04:43
- RTÜK Başkanı’nın ‘ikazı’ istifasını gerektiren bir skandaldır 09 Haziran 2024 04:03