22 Eylül 2020 00:28

Cübbeli konuşuyor muhataplar susuyor!

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Selefilik yanlısı iki bine yakın derneğin silahlandığı iddiasını dile getiren “Cübbeli Ahmet Hoca”, bu konuda savcılara bilgi vermeye hazır olduğunu da söylüyor. İktidarın hassasiyetleri söz konusu olduğunda sosyal medyada atılmış bir mesaj için bile hemen harekete geçen savcılar bu iddiaları duymazdan geliyor. Yetmiyor, ülke güvenliği bakımından bu kadar ciddi bir iddia karşısında iktidar cephesi de susmaya devam ediyor.

Önce Haber Türk TV’de Didem Arslan Yılmaz’ın ve geçen ay da CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın programına konuk olup bu iddiaları gündeme getiren “Cübbeli Hoca” olarak bilinen İsmail Ağa Cemaatinden Ahmet Mahmut Ünlü, geçtiğimiz günlerde Sözcü’den Saygı Öztürk’le yaptığı görüşmede de aynı iddiayı tekrar etti. “Cübbeli”, Saygı Öztürk’le yaptığı görüşmede iddiasıyla ilgili şunları söylüyor: “Televizyonda, IŞİD’in alt yapısını oluşturan selefi yanlısı 2 bin civarında dernek kurulduğunu ve bunların silahlandığını söylemiştim. Cumhuriyet Savcısından çağrı bekliyorum. Çağrı gelebileceğini dikkate alıp bu konuda bazı hazırlıklar yaptım, somut bilgiler edinmeye çalıştım.O derneklerden silahlandığını öğrendiğim yaklaşık 150’sini isim isim çıkarttım. Özellikle Konya, Batman, Adıyaman başta olmak üzere çok sayıda ilde geniş bir silahlanma var.”

Peki, “Cübbeli” silahlandığını iddia ettiği 150 selefi derneğin ismini vermeye hazır olduğunu söylediği ve dahası bu konuda savcılara çağrı yaptığı halde bu suskunluğu nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Ülkenin güvenliğinden birinci dereceden sorumlu kendisi değilmiş gibi Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ı “Bisikletinle işe git gel bakalım” diyerek üstü örtük biçimde tehdit eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, acaba bu iddiada ülke güvenliği için bir tehdit görmüyor mu?

İktidar cephesi susuyor, çünkü sadece “Cübbeli”nin gündeme getirdiği selefi dernekler değil, iktidar yanlısı birçok benzer yapılanmanın silahlanabildiği siyasal iklimi bizzat iktidarın kendisi yarattı.

İktidar yanlısı yazar Sevda Noyan’ın bir televizyon programında “15 Temmuz kursağımızda kaldı. İstediklerimizi yapamadık. Boş bulunduk… Yanlış anlaşılmasın, doğru anlaşılsın; bizim aile 50 kişiyi götürür. Bu konuda çok donanımlıyız maddi ve manevi olarak. Liderimizin yanındayız ve asla yedirmeyiz bu ülkede, onu söyleyeyim. Ayaklarını denk alsınlar. Bizim sitede hâlâ 3-5 var, benim listem hazır” demesinin üzerinden daha sadece birkaç ay geçti.

Noyan’ın böyle konuşmaya nereden cesaret bulduğu açıktır: İktidar yanlısı güçlerin silahlanıp karşıt gördükleri kesimleri tehdit edebilmesinin önünü darbeyle ve darbecilerle mücadele adı altında bu iktidar açtı. Dolayısıyla her ne kadar açıktan söyleyemeseler de iktidarın sözcülerine göre, Noyan gibilerinin tutumu “demokrasiyi savunma” girişimidir.

Oysa gerçekte nasıl darbeyle mücadele adına tek adam iktidarı kurulup bu iktidar üzerinden faşist bir rejim inşa edilmek isteniyorsa selefisinden Noyan’ına bu iktidarın arka bahçesinde yer alan güçler de bu faşist rejimin sivil güçleri olmaya soyunmaktadır.

Ve bir soru daha: Yayılmacı emelleri doğrultusunda Suriye ve Libya’da cihatçı militanları kullanan bir iktidarın olduğu bir ülkede bu cihatçı gruplarla aynı çizgideki selefi örgütlenmelerin yayılması ve silahlanması şaşırtıcı mıdır?

Elbette değildir. Çünkü Diyanet’in bütün camilerden okuttuğu ‘Fetih Suresi’ eşliğinde Türk askeri ile birlikte operasyonlara katılan cihatçı grupların (ÖSO) ülke içindeki devamcıları da örgütlenme ve silahlanmayı kendilerine hak olarak görmektedir.

Demek ki, “Cübbeli”nin böylesine ciddi iddiaları gündeme getirmesine ve savcılara çağrı yapmasına rağmen devam eden sessizliği bu iddiayı ciddiye almama ya da ihmal ile açıklamak mümkün değildir. Bu nedenle ülkenin güvenliği için böylesine ciddi bir iddia karşısındaki bu sessizlik ancak iktidarın politik tutumu/duruşu ile açıklanabilir.

Sonuç olarak, “Cübbeli”nin iddiası, yakın gelecekte bizi bekleyen ciddi bir tehlikeyi haber veriyor. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için atılması gereken ilk adım; iktidarın, bu iddiaları gündeme getiren “Cübbeli”nin cemaatinin de aralarında yer aldığı bütün cemaat, tarikat, dernek ve vakıflarla sürdürdüğü çıkar ortaklığının son bulması ve bunların faaliyetlerinin devletin bütün inançlara aynı mesafede durduğu laik bir ülkede olması gerektiği biçimde kontrol altına alınmasıdır.

Ancak bu yapılanmaları kurmak istediği rejim için bir dayanak olarak gören bir iktidarın bu konuda gereken tutumu almasını beklemek de fazla iyimser bir beklenti olur. Dolayısıyla bugün devletin bütün din ve inançlar karşısında yansızlığına dayanan gerçek bir laiklik mücadelesi ile tek adam iktidarına karşı demokrasi mücadelesi iç içe geçmiş durumdadır. Bu mücadelenin diğer tarafında da yayılmacı emeller ve bu emeller doğrultusunda yapılan müdahalelerin son bulması ve bu temelde cihatçı gruplarla işbirliği politikasına son verilmesi yer alıyor.

Bu gerçek görülmeden; iktidarın arka bahçesi haline gelen/getirilen dini yapılanmaların tehlikeli girişimlerine ve iktidarın politikalarına karşı laik ve demokratik bir düzen ve cihatçı gruplarla birlikte gerçekleştirilen müdahalelere karşı barış için mücadele edilmeden bu tehlikeli gidişatın değişmesi mümkün görünmüyor.

Not: Bu yazı yazıldıktan sonra İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy’dan “Bugüne kadar gerekli denetimlerin yapıldığı ve gündeme getirilen iddiaların hassasiyetle takip edileceği” açıklaması geldi. Demek ki, her şey yolunda!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa