Hani ÖSO Suriye'nin Kuvayımilliye'siydi?
Fotoğraf VOA
Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle yaşanan çatışmalar konusunda en dikkat çekici iddialardan biri de Türkiye’nin Suriyeli cihatçı militanları savaşmak için bölgeye gönderdiği iddiasıydı. Resmi makamlar tarafından yalanlanmış olsa da gerek Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) ve gerekse kimi medya organlarının yerel kaynaklara dayandırdığı haberler bu iddiaları doğrular nitelikte. SOHR’nin internet sitesinden yapılan açıklamada bugüne kadar 4 bin Suriyeli militanın Azerbaycan’a gönderildiği ve bunların 320’sinin Türk güvenlik şirketleri tarafından Azerbaycanlı yetkililere teslim edildiği iddiası yer alıyor. Rudaw’ın eski adı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olan Suriye Milli Ordusu (SMO) Komutanlarından General Ziyad Haci Ubeyd’e dayandırdığı haberde ise Ubeyd, SMO’ya bağlı militanların Azerbaycan’a savaşmak için gittiğini kabul ediyor. Yine BBC Türkçe’nin SMO içinde yer alan ‘Sultan Murad’ ve ‘Hamza Tugaylarına dayandırdığı haberde Cerablus, Çobanbey ve Afrin’den yaklaşık 500 militanın Azerbaycan’a gittiği belirtiliyor.
Hatırlanırsa Türkiye’deki iktidarın Ulusal Mutabakat Hükümetini (UMH) desteklemek için Libya savaşına dahil olduğu dönemde de benzer gelişmeler yaşanmıştı. Türkiye’nin Suriye savaşından devşirdiği binlerce cihatçı militanı UMH’yi desteklemek için Libya’ya gönderdiği iddiaları uzun süre gündemde kalsa da bu iddialar resmi makamlarca doğrulanmamıştı. Ta ki Şubat 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kahraman askerlerimiz, Suriye Milli Ordusundan ekiplerimizle oradayız” diyene kadar.
Suriye’de İdlib’den Afrin, Azez, Cerablus, Tel Abyad, Serêkaniyê’ye (Rasulayn) kadar Türkiye’nin desteklediği gruplarla birlikte denetim altında bulundurduğu bölgelerde binlerce (bazı kaynaklara göre 70 bin) cihatçı militan bulunuyor. Bu militanlar ekonomik olarak önemli oranda Türkiye’deki iktidarın desteğiyle ayakta duruyor. Bu durum, söz konusu militanların neden ek maaş karşılığında ve “gönüllü” olarak Erdoğan iktidarının yayılmacı emelleri doğrultusunda ihtiyaç duyduğu bölgelerde savaşmaya gittiklerini de açıklıyor.
Bu militanların Erdoğan iktidarının yayılmacı emelleri ve savaşçı politikaları doğrultusunda Suriye dışındaki topraklarda kullanılması akla şu soruyu getiriyor: Hani ÖSO Suriye’nin Kuvayımilliye’siydi?
Bilindiği gibi bu cihatçı militanların Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonlarda kullanılmasına yönelik eleştirilere Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ÖSO, kendi vatanını korumak için bir araya gelip organize olmuş, bizim de desteklediğimiz, tıpkı Kurtuluş Savaşımızdaki Kuvayımilliye güçleri gibi bir sivil oluşumdur” diyerek yanıt vermişti (31 Ocak 2018, Afrin operasyonu devam ederken yapılan açıklama).
Erdoğan bu açıklamasında ÖSO’yu, kurtuluş savaşı sürecinde işgale karşı direniş için halk tarafından kurulan sivil güçlere benzetmiş ve dahası desteklediklerini açıklamıştı.
Bu durumda şu soruyu da sormak gerekiyor: Eğer ÖSO iddia edildiği gibi Suriye’nin kurtuluşu için halk tarafından oluşturulmuş bir direniş örgütü ise, Libya’da ya da Azerbaycan’da ne işi var?
Oysa Suriye savaşına dönüp baktığımızda karşımıza başka bir gerçek çıkıyor: Erdoğan iktidarının yeni Osmanlıcı hayallerle öncülüğüne soyunduğu Suriye savaşının mezhepsel bir görünüm kazanması, Suriye rejimine karşı savaşta radikal İslamcı güçlerin öne çıkmasını sağlamıştı. Ancak bu müdahale politikasının başarısızlığa uğraması bu militanların Erdoğan iktidarının denetlediği bölgelere sıkışmalarına neden olmuştu. Bu durum, cihat için yola çıkan bu güçleri kaderleri Erdoğan iktidarı tarafından belirlenen, giderek onun politikalarına bağlanan silahlı bir yapıya dönüştürdü. Dolayısıyla bu güçler, Suriye’yi “kurtarma” hedeflerinden uzaklaştıkları oranda Erdoğan iktidarının hem Suriye’deki operasyonlarda ve hem de başka ülkelerde kullandığı “paralı askerler” haline geldiler.
Yoksa bu güçler gerçekten Suriye’nin “milli güçleri” olsalardı, operasyonlarda ele geçirilen bölgeler için ‘ganimet’ fetvaları yayımlayıp yağma peşinde koşar ve dahası bu yağma için birbirleri ile çatışırlar mıydı? Afrin, Cerablus, Azez ve el Bab’ta yağma olayları ve bu nedenle yaşanan kaos ve çatışmalar öyle bir noktaya varmıştı ki, kasım 2018’de TSK desteklediği bu gruplara karşı operasyon yapmak zorunda kalmıştı. Bugünkü tablo da bundan çok farklı değil.
“Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen İsmail Ağa Cemaatinden Ahmet Mahmut Ünlü’nün ülkede 2 bine yakın selefi derneğin silahlandığı iddiasını gündeme getirdiği bugünlerde meselenin bu yönünü de bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Çünkü ülkedeki iktidarın bugün yayılmacı emelleri için kullandığı ve bütün işleri savaşmak ve yağma yapmak olan bu on binlerce cihatçı militan, uzun vadede Cübbeli’nin gündeme getirdiği iddiadan çok daha büyük bir tehlikeye işaret ediyor.
Ülkedeki iktidarın yayılmacı emelleri doğrultusunda cihatçı gruplarla sürdürdüğü iş birliği politikası ve bu politikanın yarattığı tehditler, ülkede laik demokratik bir düzen kurma ile yayılmacı emellere karşı barışı savunma mücadelesinin birbirlerinden ayrılamayacağı bir noktaya gelindiğini gösteriyor.
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57