03 Ekim 2020 00:36

Ekonomik işgalin tahribatı

Berat Albayrak

Berat Albayrak | Fotoğraf: Hazine ve Maliye Bakanlığı/AA

Paylaş

Geçen hafta ilan edilen program ekonomik ve sosyal gidişata bir çare olmayacaktır. Bunu zaten herkes bu şekilde ortaya koyuyor. O zaman şunu sormalıyız: Bu program neyin göstergesidir ve niçin hazırlanmıştır? Son cümleyi en başta söylemem gerekirse, bu programa içerik olarak değil, siyasi amaç olarak bakmamız gerekmektedir. Çünkü bu program bir yanı ile yaşanan ekonomik işgalin iş birlikçilerinin örtülü itirafı, diğer yanı ile de yüzeysel görüntüsü ile siyasi iktidarın zaman kazanma gayretinin ifadesidir. Salt bu programı yermek yetmez; bu programla birlikte siyasi rejimi de yermek gerekmektedir. Zira siyasi rejim ve siyasi taban ile yaşanan ekonomik durum arasında çok yakın bir ilişki söz konusudur.

Biraz programdan da söz etmek gerekirse, bu program fakirleştiğimizin resmidir. 2023 yılında, yani cumhuriyetin bir asırlık süresi sonucunda ulaşılması hedeflenen ulusal gelirin çok gerisinde kalıyoruz. Aynı şekilde fert başına gelirde de hedefin ancak yarısına ulaşmış olacağız. İşte sorun tam da budur; niçin 18 yıllık hem de yaklaşık tüm dönem boyunca tek parti yönetimi mantığı ile sürdürülen idare bizi buraya taşıdı? Çünkü bu siyasi kadro iktidara taşındı ve eline bir program tutuşturuldu. Bu iktidarın eline sadece ekonomik program değil, aynı zamanda bir de sosyal program tutuşturuldu. Ekonomik program emperyalist sermayenin işimi kolaylaştırmaya, sosyal program da sermaye sömürüsünde ezilen ve yoksullaşan halka karşı siyasi erke taraftar toplamaya yönelikti. Birincisi, toplumun dünya emperyalizmine kanatılmasını sağlıyor, ikincisi ise sahte ve geçici demokrasi görüntüsü altında salt Türk halkını değil, Avrupa Birliği’ni dahi kandırıyordu. ABD ekonomik düşmanı Avrupa Birliği ile mücadele ederken, hem de Sovyetler’in çöküşü sonrasında, artık Avrupa’ya askeri ve siyasi açıdan gereksinimi yokken, Türkiye’yi AB ortaklığına yönlendirmek hem Avrupa’yı hem de Türk aydınını(?) kandırmaktan başka bir amaca yönelik değildi. Peki, çok açık Batı düşmanlığı güden bir ekipten çıkarılan bu siyasi örgüt bu projeyi nasıl kabullendi? Yönetimin emperyalist merkezden yürütüldüğü açık bir projede böyle bir soru abesle iştigal olur. Siyasi örgüt dahi buna tav edildi. Kürt halkı ile ilgili proje de işin bir başka yaması olabilirdi. Böylesi çok amaçlı yamalı projeyi ne siyasi örgüt ne de halk algılayabilirdi. Peki, akademik çevreye ve aydın geçinen aymazlara ne demeli? O konuyu da Türkiye’nin olmayan ya da çok zayıf burjuvazisi ile açıklamak doğru olur.

Emperyalizmin projesi, çöküş halindeki Batı dünyası sermayesine üretim yeri ve piyasa olarak yeni alan bulmak idi. İşte, 2000 IMF-Derviş projesinin hedefi Türkiye’yi krizden çıkarmak değil, Türkiye’yi Batı sermayesine piyasa olarak açmak idi. Yani Türkiye’nin ekonomik işgalinin sağlanması idi. Ne hazindir ki, kısa süreli gelişme raporları dahi verilerek emperyalizme eklemlenen Türkiye’de akademik çevre o süreçleri ciddi ekonomik konular olarak işledi, raporlar hazırladı, görevini ne kadar çalışkanca yaptığını ağabeyine kanıtladı. Hatta arada ufak yanlışlar yapıldı ise de, bunlar da ilave kaynak aktarımı ile bağışlandı.

Eski filmlerde sosyal içerikli konular daima bir ağanın köylülere kredi verdiği, köylülerin de krediyi ödemediği durumda bütün köyü kendi mülkü olarak aldığı ve köylüleri esirleştirdiği işlenirdi. Ne yazı ki, günümüzün sinema konuları çok farklı yerlerdedir. Medyanın rolü, söylendiği gibi, toplumsal acıları işlemek değil, bu acıların hissedilmemesini sağlamaktır. Emperyalistler de 2000 yılında parlak görüntüleri ile bu köye kredi açarak planlama kafasını dumura uğratıp, üçer yıllık programlara geçirtti. Bu durum burjuvaziye, sermaye kesimine çok yaradı.

Ancak, bir gün bunların hesabı sorulacaktı, nitekim soruluyor da! Üstelik bu kadar borç sadece bugünkü gelirimizi götürerek bizi fakirleştirmekle kalmıyor, çocuklarımız ve torunlarımız da bu borcun altındadır. Dış güçler yetmiyormuş gibi bir de içeride beşibirlik sülükler çıktı. Bu nasıl kamu-özel kesim ortaklığıdır ki, bu nesli kuruttuğu gibi, gelecek nesle de el uzatmaktadır, onların oylarını aldı mı? Bu nasıl bir siyasi erktir ki, hem bu nesli, hem de gelecek nesli heba edebilmektedir? Güzel de, bu siyasi erk de tepeden düşmedi ki! Allah için şimdi doğru söyleyelim: Bu siyasi erki de emperyalistler elleri ile mi tepemize koydu? O zaman niye ve kime kimi şikayet ediyoruz ki! Her toplum layık olduğu yönetime kavuşur! Benim sorunum siyasi erkle değil, onu destekleyen siyasi tabanla. Umalım, bu taban uyanır da hem ülkeyi, hem de bizzat siyasi kadroyu bu kabustan kurtarır!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa