80’li yıllar, göç filmleri ve At, Bir Yudum Sevgi, Bir Avuç Cennet

Görsel: Bir Yudum Sevgi filminin afişi
Türkiye’de 1980’li, 1990’lı yıllarda yaşanan göç olgusu ve bunun sinemaya yansımalarına, o yıllarda yapılan göç filmlerine bakarak sürdürüyoruz yazımızı.
’80’lerin başı dünyada ve Türkiye’de küreselleşmenin, yenidünya düzeninin büyük ve köklü değişimlerin başladığı yıllardı. Bunun bizdeki miladı kanlı askeri faşist darbeyi gerçekleştirdikleri 12 Eylül 1980’di.
Hayatımızda ’70’li yıllar geride kalırken, ’80’li yılların acımasız dönüşümlerine yol alırken dünya, önce sinemalar kapandı. Yıkılan sinema salonlarının yerine sevimsiz iş hanları yapıldı. Mahallelere müteahhit, arazi mafyası ya da kooperatif adı altında rantçı, üçkağıtçı çekirge sürüleri üşüştü. Çiçeklerin, meyve ağaçlarının olduğu bahçe içindeki evlerin yer aldığı arsalar, mahalleler apartmanlarla dolduruldu. Ne yeşil alan kaldı, ne çocukların oyun oynayacakları alanlar ne de komşuluk ilişkileri. İnsanlar hayattan çekildi.
1980’lerden sonra liberal rantsal dönüşümün uygulayıcıları kentlerin silüetini, dokusunu, kültürünü yok etmeyi sürdürdü. Büyük sermayenin gökdelenleriyle başlayan dikey tabutluklar her yanı sardı, gökdelenler plazalar mezarlığına dönüştü kentler. Medya da hayattan, sokaktan çekilip plazalara gömüldü bu süreçte. Değişim yalnızca bina biçiminde değil, insan ilişkilerinde de yıkıcı boyutta yaşanıyordu. Bütün ülkeyi bir ur gibi saran gökdelenler, plazalar, rantçı liberal dönüşümün modern tabutluklarıydı ve hayatı yutmayı sürdürüyordu. Bütün bu ‘gelişmeler’, dönüşümler, yaşananlar sinemaya/filmlere de yansıyordu.
KENTLERİN YENİ SAHİPLERİ VE ZORLU YAŞAM MÜCADELELERİ
Böyle bir ortamda taşınmaz üzerinden sermaye yaratma çabaları önem kazanırken, gecekondu alanları da bu sürecin önemli bir parçası olarak özel bir konum elde ediyordu. Siyasal çıkarlarla çıkarılan af yasaları da bu konumu pekiştiriyordu. Bu süreçlerde gecekondu kentin ayrılmaz bir parçası olarak hayata ve kente dahil olur. Bu aşamada gecekondunun toplumsal ve mekansal düzeyde önemli sorunları da oluşur. “En önemli sorunlardan biri, gecekondunun artık kente gelenlerin barınma sorununu çözen masum bir barınma aracı olma niteliğini yitirmiş olmasıydı. Bir başka ifade ile artık gecekondulu da kentteki ranttan pay alan ve çalışma ya da becerileriyle değil elindeki gecekondu yoluyla kentleşme süreçlerine dahil olan bir topluluktur.” (*)
Diğer yandan bu dönemde ülke koşullarının değişimiyle göçün niteliği de değişir ve kentlere eskisinden daha yoksul ve kırılgan topluluklar gelmeye başlar. Böyle bir aşamada, koşulları ağırlaşmış bir kentsel yaşam ortamında tutunabilmek, ayakta kalabilmek kente göçenler açısından farklı bir tavır ve yapılanmayı da gerektirir. Toplumsal düzeyde dayanışma ağları güçlenir. Farklı kimlikler ve buna bağlı olarak biçimlenen kendi içine kapalı ama yan yana mahalleler kentin belirgin unsurları haline gelir.
Böyle yapılanan bir kentsel ortamda kente gelenlerin nerede, nasıl yaşayacakları ve herkesin bir köşeyi kaptığı bir ortamda gelirin nasıl yaratılacağı dönemin filmlerinde işlenen temel konular olur. 1980’li yıllardaki göç olgusunun ve yaşanan dönüşümlerin çerçevesini, köyden kente göçenlerin kendilerini kabul ettirme, sesini duyurma ve büyük kent sakinlerinin de yeni gelenleri geri püskürtme çabaları belirler.
Bu dönemde (1980-1990 arası) “Devlet Kuşu” (1980), “At” (1982), “Fidan” (1984), “Çiçek Abbas” (1985), “Züğürt Ağa” (1985), “14 Numara” (1985), “Muhsin Bey” (1987), “Gülen Adam” (1989), “Bir Yudum Sevgi” (1984) ve “Bir Avuç Cennet” (1985) gibi önemli filmler de yapılır.
AT: Köydeki evini ipotek ettirerek İstanbul’a gelen baba-oğulun karşısında yoksulları dışlayan acımasız bir İstanbul vardır. Filmde yoksulların verdiği zorlu emek mücadelesinin acımasızlığını görürüz. Bu insanların çoğu kentte hayatta kalabilmek için tek varlıkları işporta tezgahlarında seyyar satıcılık yapabilmektir. Yoksullar itilip kakılmaktadır ve okumak, iş bulmak, barınmak artık neredeyse imkansızdır. Yönetmen Ali Özgentürk, 1981 yapımı filmde köyden kente göç, sınıf atlama gibi konularla birlikte eğitim sorununu ele alır.
Hüseyin pazar yerinde seyyar satıcı arkadaşının tezgahını alır, arkadaşı pazara gelip bu durumu görünce kavga ederler. Kavga sonucu Hüseyin pazarın ortasında bıçaklanarak öldürülür. Hüseyin’in handaki arkadaşları aralarında para toplayıp oğlu Ferhat’ı köye gönderir. İstanbul bir tutunamayanını daha yenmiş, dışına atmış, yok etmiştir. Ne babanın çocuğunu okutma isteği ve çabası ne de çocuğun bir ata sahip olma düşü gerçekleşebilmiştir.
BİR YUDUM SEVGİ: Filmde kullanılan mekanlar gecekondu ve fabrika yakın çevresidir. Çocukların oyun alanları mezarlık ve çöp toplama alanlarıdır. Filmde, kadının ekonomik özgürlüğü ile gerçek özgürlüğü arasında bir bağ bulunduğuna vurgu yapılır. Göçle gelen toplulukların kente karşı güvensizliklerini öne çıkaran filmde, kahvehaneler haberleşme ve yardım toplama gibi faaliyetlerin yürütüldüğü dayanışma merkezleridir.
Atıf Yılmaz’ın yönettiği, senaryo ekibinde Latife Tekin ve Fehmi Yaşar’ın da olduğu 1984 yapımı filmde Aygül, (Hale Soygazi) dört çocuğunu işsiz kocasının (Macit Koper) yardımını görmeden büyütmeye çalışan mutsuz bir kadındır. Bir fabrikada çalışmaya başlar ve bu onun bilinçlenme sürecinin başlatıcısı olur.
Kocasını terk eder, çocuklarını alıp başka bir eve taşınır ve bu arada söylentilere aldırış etmeden fabrikadaki işi bulmasına aracı olan Cemal’le (Kadir İnanır) yakınlaşmaktan kaçınmaz.
BİR AVUÇ CENNET: Daha iyi koşullarda yaşamak için büyük kente göç eden iki çocuklu bir ailenin yaşanan aksilikler ve maddi yetersizlikler nedeniyle bir otobüste yaşamaya başlamaları anlatılır filmde. Bir otobüsü önündeki küçük bir bahçe ile sıcak bir yuvaya dönüştüren aile, çevre sakinlerinin “görüntü kirliliği” biçimindeki şikayetleri sebebiyle polis tarafından buradan atılırlar. Ancak mutluluk arayışı ve umut duyguları ile aile bir çadırda yaşamaya başlar. Hikaye büyük kente tutunmaya dair kararlılığı ve kadının bu süreçteki dirençliliğini dönemin temel özelliklerinden biri olarak işler. Gecekonduları modern binaların karşıtları olarak görürüz filmde. Umudu tüketmesine, insanı öğütmesine karşın kent, kır karşısında daha güçlü bir konumda bir çekim alanıdır.
(*) Yazıda kullandığım alıntı ve bilgiler için “Türk Sinemasında Göç Temalı İstanbul Filmleri Üzerinden Kentlerdeki Mekânsal ve Toplumsal Değişimlerin İncelenmesi” adlı makaleden yararlandım. Hayat Zengin Çelik, Senem Tezcan. (Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, Sayı 2, Aralık/ 2017)
Evrensel'i Takip Et