İhtiras: Julien ve Alemdar

Alemdar Mustafa | Fotoğraf: Wikimedia Commons
“Julien’in gözleri bu yırtıcı kuşu, iradesine bağlı olmayan, içinden geçen bir hareketle izliyordu. Onun sakin ve güçlü hareketlerine hayran hayran bakıyor; onun gücüne, onun yalnızlığına gıpta ediyordu. Napoléon’un yazgısı böyle olmuştu, acaba bir gün kendi yazgısı da böyle olacak mıydı?” [1]
Edebiyat Profesörü Francesco Fiorentino, Stendhal’in “Kızıl ve Kara” adlı romanını değerlendirirken, 19’uncu yüzyılın başlangıcında “İhtiras artık bayağı bir ruhun damgası değildi; devletin faydalanabileceği bir Allah vergisine dönüşmüştü” diyor. [2] 18’inci yüzyılın sonu, 19’uncu yüzyılın başı Napoléonların çağıdır: İkarus misali yükselen bu türediler iktidarın zirvesine ulaştılar ve kendilerini geçmiş çağların üstünlük sembolleriyle donattılar. Tarihçi Katherine Elizabeth Fleming’in Tepedelenli (Yanyalı) Ali Paşa’yı “Müslüman Bonaparte” olarak tarif etmesi çok isabetlidir.[3]
Bosna’da kökeni bilinmeyen bir aileden çıkıp, Hekimoğlu Ali Paşa’nın berberi olarak Mısır’a gelip, Sayda ve Şam valiliğine yükselen Cezzar Ahmet Paşa’nın kendini Napoléon’la kıyaslaması için önemli bir sebebi vardı. Akka kuşatmasından önce Napoléon paşaya mektup yollayarak iş birliği önerdiğinde Cezzar Ahmet mektubu getiren elçileri idam ettirmişti. Napoléon’un ilk büyük yenilgisi Akka’yı ele geçiremeyip, Filistin ve nihayet Mısır’dan çekilmesiydi. Akka savunmasından sonra paşanın padişahtan Mısır valiliğini istemesi, ihtirasta Bosnalı’nın Korsikalı’dan aşağı kalmadığını gösteriyor. Cezzar Ahmet’in kapamadığı Mısır sonunda Kavalalı bir tütün tüccarının oğlu Mehmed Ali Paşa’ya kaldı. 1952’ye kadar Mısır’a hükmedecek hanedanı kuran Mehmed Ali dönemin Napoléonları arasında kazandığını kalıcılaştırabilmiş tek siyasetçidir.
Rusçuk âyanı Alemdar Mustafa’nın hikayesini bu karakterlerle eş zamanlı olarak yazmak gerekir. Ali Yaycıoğlu, Alemdar’ın üç yıldan az bir süre içinde nasıl muazzam bir servete ulaştığını anlatıyor. Alemdar intisap ettiği (kapılandığı) Rusçuk âyanı Tirsinikli İsmail’in desteğiyle önce 1804’te Tuna Bulgaristanı’nın (Deliorman) Razgrad şehrine âyan atanır. İsmail’in 1806’daki ölümü üzerine, Rusçuk “siyasal toplumu” tarafından onun yerine seçilir. Bundan sonra (kuzeydoğu Bulgaristan’daki) Silistre valiliğine yükselir, sonra (Bulgaristan’ın merkezindeki) Tırnova muhafızı olur ve nihayet Osmanlı-Rus harbinde Tuna cephesindeki taşra ordusunun kumandanı olarak atanır.
Yaycıoğlu, Alemdar’ın yükselişinde başlıca ortağının Ermeni bir sarraf olan Manuk Mirzayan olduğunu vurgular.[4] Rusçuklu Manuk, Tuna Bulgaristanı ve Eflak’ta ticaret; Bükreş’te emlak spekülasyonu yapıyordu. 1795’te âyan olarak Rusçuk giderlerini karşılayacak nakit arayışında olan İsmail’e yanaştı. İsmail’in koruması altındaki Manuk, Tuna Havzası’nda ipek, yün, pamuk, tütün, bal ve baharat ticareti yürüttü. Eflak’ın Fenerli Valisi Konstantinos İpsilantis sayesinde Rus pazarıyla yakın ilişkiler kurarken Leipzig’li tüccarın konaklaması için Bükreş’te büyük bir han inşa ettirdi. Ve en önemlisi: İsmail’le beraber İstanbul’a buğday gönderilmesi ihalelerini alarak 19’uncu yüzyıl Ermeni finans ağına eklemlendi. 1806’da İsmail öldürüldüğünde Manuk ve Alemdar ortaklık kurmaya karar verdiler. Manuk’un İstanbul bağlantıları ve İsmail’in mirasını almak için Alemdar’ın hazineye yapacağı teklife finansman sağlaması Alemdar’ın Rusçuk âyanı olarak atanmasında kilit rol oynadı. Yaycıoğlu’nun deyişiyle: “İsmail’in müsadere edilmiş (el konulmuş) serveti Mustafa Bayraktar’ın [Alemdar’ın] başlangıç sermayesiydi”. [5]
Nizam-ı Cedîd’in iktidardan düşmesiyle Alemdar Rusçuk Yârânı olarak bilinen partinin lideri halinde geldi. Diğer taşra âyanının da katıldığı bu parti sonunda İstanbul’da bir darbe düzenleyip Alemdar’ı sadrazamlığa -Osmanlı tarihinde bir taşra âyanının ulaştığı en yüksek makama- taşıdı. Manuk önce Boğdan muhafızı olarak, sonrasında imparatorluğun baş tercümanlığına atandı. Ancak birkaç ay içinde kasım 1808’de Alemdar Yeniçeri’nin liderlik yaptığı bir isyanda öldürülünce Manuk Rusya’ya kaçıp ticari ve diplomatik faaliyetlerine orada devam etti. Ölümüyle beraber Alemdar’ın servetine hazine tarafından el konuldu. Alemdar’ın terekesini ele alan Yaycıoğlu, topluluklardan ve kişilerden alacakların servetin yüzde 87’sini oluşturduğunu tespit ediyor. Alemdar’ın borcu ise toplam servetin yüzde 56.8’ine ulaşıyor.
Yaycıoğlu’nun gözlemlerine göre Alemdar’ın borçlularının arasında tüccarlar ve askeri-idari makamlar da var: Balçık, Topçu, Şumnu âyanı; Silistre’nin vali vekili (kaymakamı), Rusçuk gümrük emini. Bu makamların hepsi kendi denetimleri altındaki birimlerden vergi toplayıp, Alemdar’ın payını iletmekle görevliydi. Bunların yanında Razgrad, Kızanlık, Tırnova, Ziştovi toplumları Alemdar’a kolektif (toplu) olarak borçlular. Alemdar’dan alacaklıları bölgesel çalışan Ermeni sarraflar ve Bulgaristan’dan Mısır’a bölgeler-ötesi ticaretle uğraşan tüccardan oluşuyor. Sarraf nakit kredi sağlarken, tüccar Alemdar’ın hanesinin, eski dille “kapısının”, ve askerinin iaşesini temin ediyor.
Kimi okur haklı olarak bu manzarayı “Osmanlı yap-işlet-devret modeli” olarak yorumlayabilir. Günümüzdeki kurumlarla benzerlikler ve farklılıkları takip etmek finans ve ticaret sermayedarlarının askeri örgütlenmeyle nasıl mevzilendiğini görebilmek açısından çok faydalı olur. Yaycıoğlu’nun anlatımında şiddet araçlarının ve güçlerinin kontrolünün sermaye birikiminde yaşamsal bir rol oynadığını görüyoruz.
Julien, Napoléon’a özenirken belki bir orduya sahip olması gerektiğini atlıyor. Alemdar ise Napoléon konusunda herhangi bir illüzyon içinde gözükmüyor. İstanbul’a Sezar’ın tacıyla girmemiş olsa da Alemdar nihayetinde kredisi ve ordusu sayesinde imparatorluğun merkezinde iktidara geldi. “Devletin faydalanabileceği Allah vergisini” devlet vergisiyle buluşturan Alemdar yeni bir rejim kurmaya talipti. İttihatçıların Alemdar’dan bir kahraman yaratmaya çalışmaları tesadüf değil.
[1] Stendhal, Kızıl ile Kara, Nurullah Ataç (Çev), İstanbul, Can Yayınları, 2011, ss.94-95.
[2] Francesco Fiorentino, “Ambition: The Red and the Black”, New Left Review, Sayı 90, Kasım-Aralık 2014, s.81.
[3] Katherine Elizabeth Fleming, The Muslim Bonaparte: Diplomacy and Orientalism in Ali Pasha’s Greece, Princeton, Princeton University Press, 1999.
[4] Manuk Mirzayan için önemli bir kaynak için bkz.: Silvart Malhasyan ve Aysel Yıldız, “Bir Rahibin Kaleminden Alemdar Mustafa Paşa’nın Sarrafı Manuk Mirzayan Bey”, Cihannüma: Tarif ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, Temmuz 2017, ss.123-172.
[5] Ali Yaycıoğlu, Partners of the Empire: The Crisis of the Ottoman Order in the Age of Revolutions, Stanford, Stanford University Press, 2016, s.98.
Evrensel'i Takip Et