Türkler ne düşünüyor?

Kürt sorunu demokratik bir çözüme kavuşmadan, yani Türklerin ve Kürtlerin eşit haklara dayalı demokratik birliğine dayanan bir çözüme ulaşılmadan ülkede demokrasi adına bir ilerleme sağlanamayacağını yaşanılan her gün, yaşanılan her olay yeniden yeniden kanıtlıyor. Kürt halkının belediyelere seçtiği belediye başkanları, eş başkanlar, milletvekilleri Kobanê olayları bahanesiyle yeniden zindanlara kapatıldılar. Her zorlandıklarında seçimleri, milletin iradesini bayrak yaptığını ileri süren bir iktidar, söz konusu Kürtlerin iradesi olunca onun üzerinde tepinmeyi kendisi için doğal bir hak sayıyor.

Burada amacım bu süreci yeniden değerlendirmek değil. Gazetemizde bu konuyu her yönü ile irdeleyen makaleler yayımlandı. Burada sorunun diğer bir yanına, yani Türklerin duygu ve düşüncelerine değinmek istiyorum. Gerçi bildiğim ve takip edebildiğim kadarıyla bu konuda özel olarak Türkler arasında yapılmış bir araştırma, anket bulunmuyor. Ama bunun olmaması Türklerin ne düşündüğü üzerine bazı verilerden yola çıkarak değerlendirmeler yapmamıza engel değil.

İlk sorun şu meseleyi açıklığa kavuşturmakta: Bir halkın iradesi açıkça çiğnenince ne olur? Bunun bir örneğini son yerel seçimlerde İstanbul’da yaşadık. İktidar CHP adayı İmamoğlu’nun seçimi kazanmasını hazmedemedi ve YSK’ye de garip bir karar aldırarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini yeniletme kararı aldırdı. İktidar 17 bin, 30 bin farkı beğenmemişti ama yeni seçimlerde 1 milyona yakın fark yedi. Buradan bir sonuca geliyoruz; demek ki Türkler kendi iradelerinin ayaklar altına alınmasını kabul edemiyorlar. Burada, ama seçmenler sadece Kürt değil ki itirazlarının yükseleceğini biliyoruz. Hatırlatmak isteriz ki Kürtler ilk seçimde de İmamoğlu’na oy vermişlerdi. İkinci seçimdeki farkın ağırlıklı olarak ilk seçimde ona oy vermeyen ve oran olarak yüksek düzeyde Türk olan seçmenlerin vicdanını harekete geçirdiğini kabul etmemek için bir neden bulunmuyor.

Peki Türkler arasında Irak’a, Suriye’ye ilk müdahalelerin yapıldığı dönemdeki milliyetçilik ve şövenizm dalgası halen devam ediyor mu? Bu dalganın ciddi biçimde geri çekildiğine tanıklık ediyoruz. Libya harekatı, Doğu Akdeniz sorunu vb’de güçlü bir heyecan dalgasının yaratılamadığı görüyoruz. Şimdi Azerbaycan-Ermenistan sorununda yeni bir dalga yaratılmaya çalışılıyor ama belirtiler bunun zayıf bir heyecan yarattığını ortaya koyuyor. Bugün bu ülkenin halkı Türk’üyle, Kürt’üyle Covit-19’un insafına terkedilmiş durumda. Bakan beyimiz “ulusal çıkarların” halkın sağlığından ve çıkarından daha önemli olduğunu açıkça ilan etti. Demek ki bu ülkede yaşayan farklı bir ulus ve onun çıkarları varmış! Bunun yönetici egemen sınıflar ve onların sistemi olduğu, sömürü ve kârın her şeyin üzerinde olduğu daha açık nasıl anlatılabilir ki?

Peki Türkleri -tabii ki Kürtleri de- sadece Covit-19’mu vuruyor? Hayır. Bütün yükleri halkın sırtına yıkılan ekonomik kriz daha öldürücü ve zalim sonuçlara yol açıyor. İşçiler artık fabrikalarda ölüyor. Virüs sınıf tanımaz propagandası yapılıyordu, ama korona artık işçi ve emekçi hastalığı oldu. Makyajlanarak “düzeltilen” verilerin gerçek olmadığı kanıtlanmış durumda. Nüfusun farklı kökenlere ait genel oranına göre bir çıkarsama yaptığımızda salgından etkilenen ve telef olan insanların en az yüzde 60’ını Türkler oluşturuyor. Açıkçası bu iktidar Türkleri de gözden çıkarmış durumda.

Ama mücadele ve isyan büyüyor. Sağlık emekçileri hemen hemen her gün yeni bir eylem yapıyor. Barolar kendileri üzerine oynanan oyunları kabul etmeyeceklerini, İçişleri Bakanının genelgesine rağmen seçim süreçlerini kendi takvimlerine uygun sürdüreceklerini açıklamış durumdalar ve mücadelede kararlılar. İşçi ve emekçiler açlığa, yoksulluğa, düşük ücret dayatmasına karşı derin bir öfke duyuyorlar ve işçilerin değil, patronların temsilcisi gibi davranan sendikaların üst yöneticilerinin onları uzun süre süre dizginleyebileceğini sanmamak gerekiyor. Bütün bu tablodan sonra şu tespiti yapmak yanlış olmayacak; bu kitlelerin ağırlığını oluşturan Türkler arasında da öfke birikmiş durumda ve bunun patlamalarla dışa vurulması için koşullar her geçen gün biraz daha olgunlaşıyor.

Ama temel bir tespit yapmadan yazıyı bitirememek gerekiyor. Bu ülkenin halkları birlikte ortak bir mücadele hattı kurmaya mahkum durumdalar. Son yayımlanan bir anket Cumhur ve Millet İttifakının oy oranlarını veriyor ve ankete katılanların yüzde 8’inin farklı bir ittifak kurulmasından yana olduğunu ortaya koyuyor. Bu küçümsenecek bir oran değildir. Emek, barış ve demokrasi güçleri işçi ve emekçi halka, Türklere ve Kürtlere yeni bir mücadelenin alevlerini, yeni bir ruh ve enerjiyle taşıyabilir ve bunu yapmaları durumunda bu orandan çok daha büyük bir oranda kitleyi harekete geçirebilirler. Evet Türkler ve Kürtler iktidarın onlara layık gördüğü ölümde birleşmenin dışında, yeni bir demokrasi ve ülke kurma konusunda da birleşebilirler ve ülkenin de kendilerinin de kaderlerini değiştirebilirler. Bu daha da ileriye gitmenin yolunu açacaktır. Bugünkü koşullar bunun için oldukça uygun değil mi?

Evrensel'i Takip Et