11 Ekim 2020 00:27

Edebiyatçılar toprak sahada

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Sağdan gelen topa ustaca bir vole vurdu Ülkü Tamer. Gol olacağına o kadar da emindi üstelik ama top gidip direkte patladı. O nasıl vurmaksa, Antepli topa nasıl asılmışsa artık direk önce bir sallandı, sonra bir daha sallandı ve kalecinin üstüne yıkıldı. Kalede Adnan Özyalçıner vardı. Şöyle bir uzandı, gerindi, ne olduğunu anlamaya, yanına koşan arkadaşlarının telaşına anlam vermeye çalıştı, sonra kalkıp oyuna devam etti. Neyse ki bir şeyi yoktu.

Herkes pantolon ve gömlekle çıkardı sahaya ama Adnan Özyalçıner kaleci kazağını giyer, şortunu çeker, tozluğunu takar öyle çıkardı. Onun önünde bek oyuncusu olmak zor işti vesselam; uyarır, hırslanır, terslerdi kötü oynayanı. O gün direk gazisi olmuştu hani, o başka. Şimdiki munis adamın 1960’lardaki haline bakar mısınız?

Bunlar toplaşıp Altunizade’ye futbol oynamaya giderdi. Kemal Özer, Ülkü Tamer, Onat Kutlar, Adnan Özyalçıner… Arada bir Demir Özlü katılırdı onlara, Ferit Öngören, Feridun Metin Aksın, Cemal Süreya ve Edip Cansever katılırdı. Süreyya Kanıpak o günlerin birinde Berfe soyadını almamış mıydı yahu?

Şimdi orda AVM mi dersiniz, metro mu, metrobüs mü?... Köprüden önce son çıkış olarak da biliyoruz Altunizade’yi ama 1960’lı yıllarda bıçkın a’cıların top tepikledikleri bir mahalleydi. Boş alanlardan birini futbol sahasına dönüştürmüştü Mehmet Fuat. Mahallenin çocuklarına orada futbol oynatıyordu. Kitap okutuyordu arada, sanat ve edebiyat meraklılarını yönlendiriyordu bir biçimde. Altınyurt Kulübü, bu mantıkla oluştu.  Edebiyat, müzik, tiyatro çalışmaları yapan bir kulübe dönüştü Altınyurt. Mehmet Fuat bir süre sonra voleybol antrenörlüğüne soyundu. Birinci lige taşıdı kulübü hatta. Bir dönem voleybol milli takımının da antrenörü olduğunu bilmeyen mi var Mehmet Fuat’ın?

Bizimkilerin futbola merakı var mıydı bilmiyorum ama bir gün Mehmet Fuat’ın bahçesinde otururlarken, kafa kafaya verip futbol sahasına gitmeye kalktılar. Kaleye şut atmaktı, paslaşmaktı, şurdan burdan derken iyiden iyiye futbola sardırdılar zamanla. Artık neredeyse her hafta maç yapar oldular. Ülkü Tamer ile Kemal Özer’in Beşiktaş maçlarını birlikte izledikleri çok olmuştur hani. Kemal Özer’in koyu bir Beşiktaş taraftarı olduğunu, maçlara gittiğini biliyoruz, arada Ülkü Tamer’i de ayartıp birlikte Dolmabahçe’ye mi, Mithatpaşa’ya mı, İnönü’ye mi gidiyorlardı müphem. Fakat bilmem ne Arena olmadığı açık.

Ülkü Tamer, Kemal Özer ve Adnan Özyalçıner müdavimdi, Altunizade’deki futbol maçlarına mutlaka giderdi bu tayfa. Keşanlı Ali Destanı’nın oynandığı ilk günlerdi. Oyunda rol alan tiyatrocularla edebiyatçılar arasında bir maç tertip edilmişti. Edebiyatçıların kaptanı Orhan Kemal oldu. Tiyatrocular da Haldun Taner’i kaptan seçti ama Bedri Koraman da yandan yandan tiyatroculara kaynamış, onların takımda “konuk oyuncu” olarak forma giymişti.

Edebiyatçılarla tiyatrocular futbol maçı yapar da ilgi olmaz mı? Mahalle sakinleri gelmişti, taraftarlar yerini almıştı ve basının ilgisi de halliceydi icabında. Ses dergisi iki sayfa ayıracaktı bu maçın detayları için, bir gün sonraki gazetelerin çoğunda da haber olacaklardı.

Edebiyatçıların destekçileri bir de pankart hazırlamıştı: “Yürüyün Fazıl’ın aslanları!” yazıyordu pankartta. Fazıl Hüsnü orada mıydı, bilmiyorum ama onlara sorsanız “Fazıl Hüsnü’nün askerleriyiz!” demezlerdi zannımca.

Sahi size de biraz muzip geliyor mu Ülkü Tamer? Bende az sonra bir şaka yapacakmış hissi uyandırıyor. Fotoğraflarına bakarken bunu hissettim hep. Yan yana oturup rakı içerken de bir muziplik bekledim nedense. Neyse ilk golü santrafor Ülkü attı. Neredeyse orta sahadan abanmıştı topa, öyle bir abanmıştı ki topun kaleciyi geçip gol olduğunu görünce şaşkınlık ve hayretle karışık bir mutluluk yaşamıştı; ama Keşanlılar da armut toplamıyor; onlar da biraz sonra bir golle yanıt verdi. Arkasından bir gol daha attı Ülkü Tamer. Kıran kırana geçen maçın hakemi elbette Halit Kıvanç’tı. Edebiyatçılar ilk yarıyı 3-1 önde kapattı.

İkinci yarıya hızlı başladı Keşanlılar. Kısa sürede beraberliği yakaladılar. Ülkü Tamer fırtına gibi esiyordu sahada, bir gol daha attı ve edebiyatçılar öne geçti. Biraz sonra yine kaptı topu bizim santrafor, ama o da ne ceza sahasında Keşanlı bek oyuncusu tarafından resmen biçildi. Halit Kıvanç durur mu, verdi penaltıyı.

Çok penaltı gördüm şimdiye kadar. Lefter’in, Metin’in, İstanbulsporlu İbrahim’in penaltılarını nasıl unutabilirim. Ama o gün Orhan Kemal’in attığı penaltı kadar güzelini görmedim desem, kimseye haksızlık etmiş olmam! Orhan Ağabey, kaleciyi sağa yatırıp sol köşeye gönderdi topu. Şimdi kaleciler penaltı atışlarında kendilerini bir yana atıp işi biraz da şansa bırakıyor ya, öyle değil. Usta yazar, futbolculukta da ustalığını konuşturdu, kaleciyi resmen aldattı. Hepimiz topun sağ köşeye gideceğini sandık.

Anılarında böyle bahsediyor o günkü maçtan ve topun peşinde koştukları zamanlardan Ülkü Tamer. O gün sahadan 5-3 galip ayrıldı edebiyatçılar. Omuzlarında kaptanları Orhan Kemal olduğu halde sahada bir tur attılar. Soluk soluğa yere yığılıp kaldıklarında mutluluktan nefesleri kesilmişti.

Kaynak: Ülkü Tamer, Yaşamak Hatırlamaktır, YKY

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa