11 Ekim 2020

Bir Küçük Bulut, Güneşi gördüm; ’90’lı yıllar ve göç filmleri

Görseller: Güneşi Gördüm ve Üçüncü Sayfa filmlerinin afişleri | Kolaj: Evrensel

Sinema toplumsal ve siyasal süreçlerden etkilenen ve aynı zamanda bu alanları etkileyen bir sanattır. Dolayısıyla her hikaye, her yaşam öyküsü kentin temel bileşenidir. Bu çerçevede filmler de kentleri anlamada, tanımada bize ışık tutan belgesel eserlerdir. “Türkiye kentleşme tarihinin kendine özgü deneyimleri ve sorunları çerçevesinde farklı dönemlerdeki film senaryolarına konu olduğu düşünüldüğünde, yaşanan mekansal ve toplumsal dönüşümü anlamayı sağlayacak çok sayıda belgesel niteliğinde yapıtla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Özellikle de Türkiye’nin göç ve gecekondulaşma sürecini dönemsel farklılıklarıyla yansıtan her öykü önemli bir eser haline dönüşmektedir.”

Ülkenin geçirmiş olduğu değişimlerin, yeni değerler ve yaşam biçimlerinin ortaya çıkması sürecinin en belirgin gözlemlendiği kent-mekan, İstanbul’dur. Kentler, özellikle de İstanbul filmlere yansıyan aşklara, hayallere, yenilgilere, yalnızlığın işlendiği bireysel öykülerde ya da kültürün, sosyoekonomik yapının ifade edildiği daha toplumsal anlatımlarda önemli bir dekor olmuştur. Öykülerin ağırlıkla İstanbul’da geçmesinin yanı sıra, filmlerin neredeyse tamamı da İstanbul’da üretilmiştir.

1950’li ve ’60’lı yıllarda çekilen filmlerde kitaplara, araştırmalara, belgesellere konu olan eşsiz-muhteşem İstanbul manzaraları ve masalsı öyküler, “Büyük ölçüde kentleşmenin önünü açan ve bir anlamda göçü teşvik etmeye programlı yapıtlardır ki, bu etki tüm büyük kentlere yönelen bir göç akışı ve gecekondulaşma ile sonuçlanmıştır.” Büyük ve erişilmez kentin giriş kapısı birçok filme yansıyan Haydarpaşa Garı’dır. “Eminönü, Galata, Ayasofya, Sultanahmet ve Süleymaniye camileri önünde süzülen vapurlar, Çamlıca, Adalar, Sarayburnu izleyiciye sunulan çekici kent manzaraları olmuştur. Yabancılara göre enerji dolu ve büyük umutlar vadeden bu muhteşem şehir, uzun süre yaşayanlara göre ise dipsiz bir kuyu gibidir.”

Sonraki yılların filmlerinde, özellikle göç filmlerinde, “Gurbet Kuşları”nda olduğu gibi, göçmenleri kendisine çeken güzel İstanbul manzaralarının yerine, giderek alt gelir gruplarının yaşadığı eski mahallelere yer verilir. “Bitmeyen Yol” filminde kentin kıyısında, ancak İstanbul’un yükselen yapılarını uzaktan izleyen bir gecekondu alanı, orada yaşayanlar ve yaşananlar vardır.

Filmlere yansıyan sonraki dönem (’70’ler) göç öykülerinde ilk dönemin umutlu-mutlu insanlarının yerini kentte var olma, tutunabilme savaşı veren insanlar-aileler alır. Toplumsal sorunlar, adaletsizlik 1970-1980 yılları arasında çekilen filmlerde daha da belirginleşir.

1990’lı yıllar ve sonrası küreselleşmenin etkilerinin ekonomik yarılmanın daha da derinleştiği, kentte tutunabilmenin güçleştiği, yoksulluğun kentlerde daha da hissedilir olduğu, görünür hale geldiği yıllardı.

2000’lerde sinema alanında önemli bir sıçrama ve dönüşüm yaşanır. Bu kriz ortamında yeni yönetmenler önceki dönemlerde yaşanan göçün nedeninden çok, göçmeni kentin bir parçası olarak ele almış, onun yaşadığı sorunları kentli değerler üzerinden seyirciye sunmuşlardır. “Bu dönem filmlerinde önceki dönemlerde göç etmiş ailelerin kentte doğmuş büyümüş yeni nesilleri anlatılmaktadır. Bunu yaparken arka planda kentin ve gecekondu alanlarının değişen çehreleri filmlere yansıtılmakta ve temel beklentinin sınıf atlama arzusu olduğu ortaya konmaktadır. Gecekondu alanlarının artık “varoş” olarak nitelendirildiği filmler İstanbul’un arka sokaklarındaki yeni kuşak göçmenlerin hikayeleri üzerine kuruludur.” (*)

“Benim Sinemalarım” (1990), “Boynu Bükük Küheylan” (1990), “Gece, Melek Ve Bizim Çocuklar” (1993), Zeki Demirkubuz filmleri (C Blok-1994, Masumiyet-1997, Üçüncü Sayfa-1999) 1990’lı yılların filmlerinden bazılarıdır. “Uzak” (2002), ”Gönül Yarası” (2005), “Sır Çocukları” (2002), “Metropol Kâbusu” (2003), “Kayıp Cennet İnsanları” (2004), “Başka Semtin Çocukları” (2009) ise yakın dönem filmlerine örnek verilebilir.

BİR KÜÇÜK BULUT: Daha rahat bir yaşam sürebilmek için İstanbul’a göç eden bir ailenin hikayesinin anlatıldığı filmde aile önce bir akrabanın evinde kalır. Ardından önce merkezdeki çöküntü alanlarından ve daha sonra da bir gecekondu mahallesinden ev kiralar.

Gecekondu yapımının artık olmadığı süreçte yaşam mücadelesi veren ailenin kente alışamaması, kıra özlem ailenin en yaşlı bireyi üzerinden sıklıkla vurgulanır. Kent vitrinler ve arabalar üzerinden anlatılırken gecekondu mahallesi yalın ayaklı çocuklar, çeşme başında kuyruk bekleyen kadınlar ve toprak yollarla yansıtılır. Filmdeki bir tirat dönemin kente bakış açısını yansıtır: “Bir evin oldu mu gerisine karışma, gerisi gelir, her işin başı ev, çocuğu da okula yazdırdık mı değme keyfimize, bir de küçük muhallebici…”

Gördüğümüz evlerdeki bahçe ve kırsal yaşam, kentsel hizmetlerden yararlanamama genel gecekondu ortamını bizlere sunmaktadır. Film ayrıca gecekondu alanlarındaki siyasi ortamı da ortaya koyan toplumcu sinemanın önemli örneklerindendir. Senaryosu Cemal Şan’a ait olan, Faruk Turgut’un yönettiği 1990 yapımı filmin başlıca rollerinde Tarık Akan, Füsun Demirel, Osman Alyanak, Zeynep Irgat, Nurettin Şen, Cemal Şan, Enver Dönmez, Tuncer Sevi yer alır.

GÜNEŞİ GÖRDÜM: 2009 yapımı Mahsun Kırmızıgül’ün oynadığı ve yönettiği film 1990’larda yoğun olarak yaşanan zorunlu göçü anlatması bakımından dikkat çekici ve önemlidir. Köyde son kalan bir ailenin hikayesini aktaran filmde doğu bölgelerinde yaşanan çatışmalar, mayından sakat kalma, eğitim gibi en temel sosyal hizmetlere erişememe vb. sorunlar çerçevesinde yaşanan göç anlatılmaktadır. Filmde göç sinemasında görüldüğü biçimde İstanbul’a duyulan hayranlık işlenmektedir. İstanbul Boğazı ve Galata Kulesi görüntüleri ile yansıtılan bu sahnelerin ardından bir ailenin büyük kentteki çözülüşü aktarılır.

İlk göçülen yer, bir tanıdığın yardımıyla Tarlabaşı’da kiralanan evdir. Mekan özellikle travestiler gibi ötekileştirilmiş grupların yaşadıkları bir yerdir ve onların bu alanları kirlettiği vurgulanmaktadır. Filmde insan kaçakçılığı da anlatılan diğer konulardan biridir.

 İstanbul birçok filmde güvene dayalı ilişkiler kurmanın zor olduğu bir kent olarak konu edilmiştir. “Gurbet Kuşları”nda göçmenlerin kentte tutunabilmek için sermayeleri vardır ancak onun bir kısmını hileyle kaybetmişlerdir. Söz konusu güvensiz ortamda aile ve hemşehrilik ilişkileri tek sığınılacak yer olarak ve yoksullukla baş edebilme stratejilerinin bir parçası olarak ortaya konmaktadır.

(*) Yazıda kullandığım alıntı ve bilgiler için “Türk Sinemasında Göç Temalı İstanbul Filmleri Üzerinden Kentlerdeki Mekânsal ve Toplumsal Değişimlerin İncelenmesi” adlı makaleden yararlandım. Hayat Zengin Çelik, Senem Tezcan. (Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, Sayı 2, Aralık/ 2017)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Diplomaya da kayyım!

Diplomaya da kayyım!

Bir süredir operasyonlar, tutuklamalar, kayyım atamalarıyla siyaset alanını zorla daraltan iktidarın, bir ‘hayali’ daha gerçekleşti. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olması beklenen Ekrem İmamoğlu’nun diploması, iktidara yakın gazetecilerin günlerdir anons ettiği gibi, üniversite yönetimi marifetiyle iptal edildi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
19 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et