14 Ekim 2020

Bu iktidarı hak eden bir muhalefetimiz var!

Görsel: Gazete Duvar’da yayımlanan "İngiliz gençlerden Johnson’a antikapitalist çıkış" başlıklı haberin ekran alıntısı

11 Ekim tarihli Gazete Duvar’da “İngiliz gençlerden Johnson’a antikapitalist çıkış” başlıklı bir haber vardı. Haberin kendisi de başlı başına çok önemli olmakla beraber, ben şimdilik sadece haberde kullanılan fotoğrafla ilgili düşüncelerimi yazacağım. Sözünü ettiğim fotoğraf, Fransa’da düzenlenen kapitalizm karşıtı protestolardan bir kareyi yansıtıyor. Bir protestocunun elinde tuttuğu pankartta “On a une gauche qui mérite des droites”, yani “Sağları hak eden bir solumuz” var yazıyor. Üzerine kafa yormayı fazlasıyla hak eden bir düşünce. En nihayetinde her pankart, her slogan, her eylem bir düşüncenin ifşası.

Daha önce birkaç yerde de ifade etmiştim, Türkiye’deki otoriterleşmeyi geriletmenin, durdurmanın yolunun muhalefet üzerine daha fazla düşünmekten ve yeni bir muhalefet anlayışını hayata geçirmekten geçtiğini düşünüyorum. Yoksa iktidarı analiz et, analiz et, tespitler yap, nereye kadar? Bir adım ötesine geçip o halde ne yapmalı deyip adımlar atmadıktan sonra! Bu yaklaşımım nedeniyle olsa gerek, fotoğraftaki pankartı görünce, oradaki sözleri hemen şöyle değiştirmek istedim: Bu iktidarı hak eden bir muhalefetimiz var! Biraz fazla sert ve acımasız gelebilir size, ama kesinlikle uzunca bir süredir böyle düşünüyorum. Düşüncelerimi bu kadar ustalıkla anlatan başka bir ifade var mı bilmem.

İktidarlar, en azından bazıları, muhalefeti kendisine benzetmekte oldukça usta oluyor. Bizimkisi de maalesef öyle. Her şeyden önce, iktidar muhalefetin sınırlarını çizerek onun oyun alanını belirliyor. Dar alanda kısa paslaşmalar da karşılıklı hamle ve stratejilerin birbirine daha fazla benzemesine neden oluyor. Muhalefet karşı hamle geliştireceğim diye, giderek daha fazla karşısındakinin tersini yapmaya başlıyor, iktidar A derse B demek marifet haline geliyor. İşte tam da bu noktada muhalefet oyunun belirleyicisi olmaktan çıkıyor; bundan böyle iktidarın oyununun bir parçası oluyor. Artık kendisine atılan pas kadar sözü var. Kendi düşüncesini oluşturmaktan, sözünü kurmaktan giderek uzaklaşıyor.

Daha da vahimi, giderek iktidara benziyor ve aslında onun için yegane mesele iktidara sahip olmak haline geliyor. İktidara sahip olmak da pasta paylaşımını yeniden yapmaktan öte bir anlam ifade etmiyor. Zira muhalefetteyken eleştirdiği politikaları, iktidara gelince uygulamakta bir beis de görmüyor.

Böyle bir anlayışta, biz sıradan yurttaşlar için iktidarlar değişiyor, ancak izlenen politikalar ve zihniyet değişmiyor. Üstelik de bu, sadece merkezi iktidarla sınırlı değil, yerel yönetimlerden, en küçük idari birimlere kadar gündelik yaşamımızın her alanına sirayet etmiş. Merkezi iktidardan, belediye yönetimlerine, üniversite yönetimlerinden, kıytırık bir bölüm başkanlığına ve hatta apartman yöneticiliğine kadar ülkede işler böyle yürüyor.

Başka bir dünya, başka bir yönetim mi istiyoruz? Bence işe önce kendimizden başlamamız lazım. Öz eleştiri yapmadığımız, kendimizdeki eksikleri gidermediğimiz ve yanlışları düzeltmediğimiz sürece bir taraftan inandırıcılık sorunumuz oluyor, diğer yandan da süreç içinde çok fazla insanı yolda giderken kırıp döküyor, yarı yolda bırakıyoruz. Tam da bu nedenle, çıktığımız yollarda “Buradan bir şey olmaz, bir şey çıkmaz” deyip ayrılan az mı insan oldu? Hep giden mi yanlıştı? İktidar hastalığına kendilerini kaptıranların hiç mi suçu yoktu bu gidişlerde?

Anlamışım ama ben de yanlış mı anlamışım? İnanın bu meseleyi tartışmaya başlayabilmek bile büyük bir adım olur. Keşke oradan başlayabilsek!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzsüzlük seferberliği

Yüzsüzlük seferberliği

“Vergide adalet” sözünü ağzından düşürmeyen Maliye Bakanı Şimşek’in başlattığı seferberlikten yine sermayeye kıyak çıktı. Bütçede sermayeden alınacak 2.2 trilyon TL vergi gelirinden vazgeçen iktidar, trilyonlarca liralık gelir elde eden 100 şirketin, 62.5 milyar liralık vergisini erteledi. Yüksek enflasyon nedeniyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan patronların ödeyeceği vergi kuşa dönecek.

Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.

Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.

Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et