‘Peynir ve Kurtlar’ ya da Şebnem Hoca ile TTB
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı (Fotoğraf: Evrensel)
Makro tarih yazımının görmezden geldiği sıradan insanları tarih yazımının merkezine oturtmayı önceleyen mikro tarihçiliğin en önemli temsilcilerinden İtalyan Tarihçi Carlo Ginzburg, ‘Peynir ve Kurtlar’ adlı kitabının ön sözüne şöyle başlar: “Geçmişte tarihçiler yalnızca ‘kralların büyük işleriyle’ ilgilenmekle suçlanabilirlerdi, ama günümüzde bu artık doğru değil. Artık tarihçiler, gittikçe daha yoğun bir biçimde, seleflerinin es geçtikleri, bir kenara attıkları ya da yalnızca bilmezden geldikleri şeylere dönüyorlar. Brecht’in ‘okumuş işçisi’ daha o zamanlar bile ‘Yedi kapılı Thebai’yi kim inşa etti?’ diye soruyordu. Kaynaklar, bu isimsiz duvarcılar konusunda bize hiçbir bilgi vermiyor, ama soru bütün anlamını koruyor.”*
Ginzburg, kitabının notlar bölümünde ise, yöntemsel tercihine dikkat çekiyor: “A. Gramsci’nin ‘tâbi sınıflar’ terimini kullanıyorum, çünkü bu terim, ‘aşağı sınıflar’ teriminin az çok kasıtlı olarak himayeci, üstten bakışçı çağrışımlarını dışta bırakan yeterince geniş bir alana sahip.” (sayfa 181)
Ginzburg, 16. yüzyılın sonlarında, İtalya’nın bir dağ köyünde yaşayan Değirmenci Menocchio’nun engizisyona meydan okumasının serüvenini anlatıyor kitabında. Egemenlerin gözüyle yapılan anlatılarla dolu makro tarih çalışmaları karşısında Ginzburg, hakim kültür ve ‘tâbi sınıfların’ kültürü arasındaki gerilimleri, ilişkileri, çatışmaları felsefi bir didikleme ile önümüze koyarak, eleştirel bakış açısının her dönem bedel ödemeye açık yapısına işaret ederken, onun onuruna sahip çıkmaya da bir çağrı yapıyor.
Eline geçen, halk diline çevrilmiş, içlerinde Kur’an’ın da bulunduğu bütün kitapları okuyan Menocchio’ya göre dünya, kaostan, bozulan peynirde oluşan kurtlar gibi türemiştir. Tanrı, gücünü herkese; “Yahudilere, Türklere, Hıristiyanlara ve hatta sapkınlara” eşit olarak vermiş, kimseyi kayırmamıştır. İsa da sıradan, yoksul bir köylüdür.
Kiliseyi ve onun koyduğu kanunları bir çıkar ilişkileri sitemi olarak sorgulayan Değirmenci Menocchio’ya göre, papaz ve keşişler de bu çıkarlar silsilesinin birer parçasıdır. Cehennem de uydurmadır. Sakin üsluplu Menocchio’nun söyledikleri dönemine göre bir “delilik” ve hatta bugün için bile cesaret isteyen şeylerdir. Söylediklerinin arkasında duran Menocchio idama mahkum edilir. Ginzburg, sıradan bir köylü olarak yaşayan kahramanını tarih içindeki duruşuyla bir halk filozofu gibi resmeder. Yani tam hak ettiği biçimde.
Ve yüzlerce yıl sonrasına, bugüne gelelim. Aradan geçen onca zamana rağmen kendisine biat etmeyenlere karşı otoritenin, iktidarın tavrı da, ses tonu da aynı. Dün “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!” diyerek barışı savunduğu için hedefe konulan, yöneticileri yargılanan Türk Tabipleri Birliği (TTB), bugün de, ağır pandemi koşulları karşısında, halkın, tüm ülkenin ihtiyacı olan gerçekleri, ‘ulusal çıkar’ manipülasyonuna kurban etmeden söylemekte ısrar ettiği için hedefte. Cumhurbaşkanı Erdoğan, TTB’yi ve Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı “terörist” ilan ederek hedefe koydu. Bu açık bir biat dayatmasıydı, biz de Evrensel’in manşetinde bu nedenle adını böyle koyarak gördük. İktidar gazetesi Yeni Şafak ise, “Terör örgütü TTB’ye el koydu” manşeti ile çıktı ve “Türk Tabipleri Birliğinin imtiyazı elinden alınacak” diyerek yol yöntem tarifi yaptı. İktidarın sesi haline gelen diğer gazetelerin manşetleri de benzerdi. Televizyon kanallarında da hakim ton, “Böyle bir TTB’nin tolere edilemeyeceği” fikrini inşa etmek üzerine kuruluydu.
Bilimin ve onun işaret ettiği aklın yerine gücün ve otoritenin kurallarının hakim olduğu bir toplumun, 16. yüzyıldaki o karanlıklar çağından kurtulamayacağını hatırlatmaya gerek var mı? Demek ki var!
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, doğrudan kendi alanı olmayan konularda da müdahil olup bedel ödemiş bir aydındır. Kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak amacıyla başlatılan “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katılan ve hakkında “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla dava açılarak hapis yatan Şebnem Hoca, basın özgürlüğü mücadelesinin sadece gazetecilerin ya da ağır sansür baskısı altındaki basın kurumlarının meselesi olarak görülemeyeceğini tutumuyla ifade eden az sayıda isimden biri. Ölüm oruçlarında hayatın kazanması için mücadele veren az sayıda insandan biriydi yine. Onun hayata dair örnek pratikleri tarihin içinde onurlu yerleriyle duruyor.
Carlo Ginzburg’un, Walter Benjamin’e atıfla hatırlattığı gibi; “Hiçbir olay tarih için kaybolmuş sayılamaz” ve “Ancak kefaretini ödemiş bir insanlık geçmişine tümüyle sahip çıkabilir.” Ginzburg, bu atıftan sonra ekliyor: “Kefaretini ödemiş ve böylece özgürlüğüne kavuşmuş insanlık.”
Carlo Ginzburg’un da dediği gibi, ihtilalci bir köylü olan Menocchio hakkında pek çok şey biliyoruz. Ama, hayatta iz bırakmadan yaşayıp ölen daha niceleri hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.
Kulaklara küpe!
* Carlo Ginzburg, Peynir ve Kurtlar, Metis Yayınları, Çeviren: Ayşen Gür, Dördüncü Basım: Ocak 2011, İstanbul, sayfa 12
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00