16 Ekim 2020 00:37

Kadir Şeker’e verilen ceza: Adalet bunun neresinde?

Kadir Şeker, polis eşliğinde götürülürken.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Konya’da sokakta bir kadına şiddet uygulanmasına müdahale ederken şiddet uygulayan kişinin ölümüne neden olan Kadir Şeker 12 yılla cezalandırıldı. Kararın açıklanmasının ardından #KadirİçinAdalet diyenler kadına ve çocuklara yönelik şiddetin cezasız bırakıldığı, faillerin hani neredeyse ödüllendirildiği vakaları sayıp döktüler. Bu hafızanın bizatihi kendisi bize “adaletsizliğin” ne olduğuna dair çok şey anlatıyor.

Örneğin; Gülay Mübarek’i 4 yıl boyunca tehdit ve taciz eden Erdoğan Küpeli hakkındaki onlarca şikayet dikkate alınmazken, Küpeli kendisini reddeden Tuğba Keleş’i başından tabancayla vurarak öldürdüğünde...

Mersin’de Özkan Yarbi’nin boşandığı Hatun K’ye silahla saldırıp sakat bıraktığı, kadının 33 kez şikayette bulunduğu ama hiçbir şey yapılmadığı ortaya çıktığında...

Erzurum’da komşusuna tecavüz edip çıplak fotoğraflarını çekerek şantaj yapan M.S, adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakıldığında...

Konya’da öğrencileri tarafından defalarca cinsel istismarla suçlanan İlkokul Öğretmeni Z. K. beraat ettiğinde... Urfa’da bir lisede müdür yardımcısı olan Ö. K. okuldaki odasında 14 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunduğu için şikayet edildiğinde, tutuksuz yargılanmasına karar verildiğinde ve bu arada okuldaki görevine devam edebildiğinde...

23 yaşındaki G.C’ye tecavüz ettiği için ceza alan Milli Güreşçi Recep Çakır hakkındaki haberlere erişim engeli getirildiğinde...

Yanında çalışan altı stajyer kadın avukata “cinsel saldırıdan” yargılanan tutuklu Avukat Muhittin K’nin davasına yayın yasağı getirildiğinde...

Diyarbakır’da G.A’ya bir yıl boyunca cinsel saldırıda bulunan beş erkek akrabasının dördü, 10 ay sonra ifadeleri alındıktan sonra salıverildiğinde...

İpek E’ye “cinsel saldırı”dan yargılanan Uzman Çavuş Musa Orhan 1 hafta cezaevinde tutulmasının ardından serbest bırakıldığında… Feray Şahin’i öldürdüğü için 5 yıl 3 ay hapse mahkum edilen Özel Harekat Polisi Fatih Burak Aykul 1.5 yılın ardından tahliye edildiğinde... Gülistan Doku 250 günü aşkındır kayıpken, eylem yapmak isteyen annesi ve ablası gözaltına alındığında... Nadira Kadirova’nın odasında yapılan olay yeri incelemesine ait görüntüler bir boğuşma yaşandığını alenen ortaya koyduğu halde AKP Vekili Şirin Ünal hakkında hiçbir işlem yapılmadığında…

Yani isimler, şehirler, tarihler değişse de sistematik bir biçimde kadınların ve çocukların hayatlarına kastedenler aklandığında, korunduğunda…

Bugün toplumun geniş kesimleri; kopyala-yapıştır kararlarla görev savanların önceliğinin kadınların hayatları olmadığını, şiddete uğrayan kadınlara verilen koruma kararlarında dahi kıstasın şiddet faillerinin “rahatını” bozup bozmayacağı, “Kişilik haklarını zedeleyip zedelemeyeceği”, “Mesleki faaliyetlerini engelleyip engellemeyeceği” olduğunu biliyor. Bu adaletsizliktir.

Yemeğin tuzunun çok olmasının, çocukların sesinin yüksek çıkmasının, kadının pencereden kuşlara ekmek kırıntısı vermesinin, cinsel ilişkiye girmeyi istemeyişinin erkekleri “tahrik” ettiğine kanaat getiren hakimlerin kadınlara karşı işlenen suçlarda faillere indirim üstüne indirim yaptığını biliyor kamuoyu. Yıllarca şiddet gören, başvurduğu hiçbir yerden medet bulamayan, en son noktada canını kurtarmak için kendisine doğrultulmuş silahla, bıçakla şiddet failini öldürmek zorunda kalan kadınların, kadınları tasarlayarak, planlayarak öldüren erkeklerden çok çok daha fazla cezaya çarptırıldığını biliyor. Bu adaletsizliktir. 

Bütün bu adaletsizlikler nedeniyle Kadir Şeker’e verilen ceza adaletsizdir.

“Sonuçta bir insan ölmüş, elbet ceza verilecek” diyenler de çok. Doğru, insan hayatı elbette kıymetli. Ancak bu tartışmayı yaparken kadın ve çocukların hayatının her vesileyle, üstelik devlet eliyle “bir hiç”e indirgendiği unutulmamalı. Bireylerin suç teşkil eden fiilleri ile eşitsizlik yaratan toplumsal tahakküm pratikleri arasındaki bağlantı koparıldığında “adalet”in ne olduğu, nasıl sağlanacağı da karışıyor.

Hukukun hiçbir zaman hukuk kurallarından ibaret olmadığı, daima zor kullanma tekelini eline almış bir iktidara yaslandığını biliyoruz. Tek adam iktidarında yasal düzenlemelerin ve uygulamaların ruhlara da şekil veren, kamuoyunu oluşturan bir aparat haline geldiğini, ceza hukukunun toplum mühendisliğinin en önemli araçlarından biri olduğunu da her gün yeni bir vesileyle yaşıyoruz. İktidar, hukuk aracılığıyla varlığını tüm ağırlığıyla hissettirmenin, şiddetle yoğrulmuş derin bir mantığa sahip olduğunu hiç çekinmeden sürekli hatırlatıyor. Kadınları eşitsizliğin, şiddetin, sömürünün nesnesi yapan bir düzende, zor kullanma tekelinin daima kadınların aleyhine kullanılması topluma bir şey söylüyor. Şiddeti olağanlaştırma, kabul edilir ve giderek de desteklenir kılma çabasının bir ürünü olan bu karar yalnızca kadınlara değil, tüm topluma açık seçik bir mesaj veriyor: Kadınlar ulu orta dövülebilen, sövülebilen, tokatlanabilen, tecavüz edilebilen, tehdit edilebilen varlıklardır. Bu, erkeğin kadın üzerindeki “hakkıdır”, erkeğin elinden bu hakkı almaya çalışan suçludur!

Kadınların dövülemeyeceğini, sövülemeyeceğini düşünmenin, bunun için harekete geçmenin “cezalandırılma” nedeni olarak ilan edilmesi, kadına yönelik şiddetin her türden görünümüne “olağanlık” atfetmektir… Hayır, olağanlaşmasına izin vermemeliyiz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa