22 Ekim 2020 04:34

Devlet sopası ve askıdaki ekmek!

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Madenci işçiler hem işten atıldılar hem de kendi çalışmalarıyla kazandıkları tazminatları verilmedi. Yollara düşüp haklarını almaya yöneldiler, karşılarına jandarma güçleri dikildi. Komutan “kanun”dan bahsedip komut verdi; gazı basıp yıktılar işçileri, devlet biziz dediler ve evet, gaz, dipçik ve süngü olarak devlet oradaydı!

Gazetelerde bir fotoğraf karesi yer aldı. Gazetelerden birinde, “Susurluk Yaşıyor!” diye yazıyordu fotoğraf altında. Bin Operasyon Şefi Mehmet Ağar, Kontrgerilla Güçlerinin Eğitmeni Korkut Eken, içeride ve dışarıda MİT ve Kontrgerilla operasyonlarına katılan Alaattin Çakıcı ve bir başka emekli subay bir arada boy gösteriyorlardı. Bodrum’da çekilen fotoğraftakilerin tümü de “Devlet için kurşun atanlardan”dılar. Erdoğan iktidarının çeşitlendirilmiş sivil-militer örgütlenmesinin unsurları olmayı sürdürüyorlar.

Bir başsavcı, IŞİD’in 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamı’nı protesto eden avukatların cezalandırılması talebiyle iddianame hazırladı. Devlet adına; devletin savcısı, IŞİD katliamının protesto edilmesinin suç olduğunu söylüyor. Devletin emniyet kuvvetleri, bombacıların eylem hazırlığını adım adım izlemiş, rapor etmiş ve fakat engellemeye yönelik bir adım atmamışlardı.

İçişleri Bakanı, devlet ve Saray kabinesi adına hemen her gün birilerini tehdit ediyor. Muhalif parti yöneticilerini, avukat-doktor ve sağlıkçı, teknik elemanların örgütlerini, hak arayışındaki kadın örgütlerini, gençleri ve özel olarak gerekçe yaratıp Kürtleri tehdit etmediği, hakaret etmediği tek gün neredeyse yok gibidir. Devletin silahlı polis-bekçi ve özel milis kuvvetlerinin başında olmaktan aldığı güçle ve devlet adına!

Genç bir kadın maske takma meselesinden dolayı tartıştığı polisler tarafından parçalanırcasına tartaklandı. Kamera kayıtlarıyla sabitti; polislere takipsizlik, kadına ceza yazıldı. Devlet-vatandaş ilişkisinin beyanı ve resmiydi.

İşkencecilerin, “Burada devlet biziz!” söylemi eşliğinde her türden barbarca eziyeti yaptıkları ayyuka çıkmıştır. Devlettirler-yalan değildir.

Devlet gerçekte somuttur; görünmez, bilinmez değildir. Kontrgerilla-MİT-özel kuvvetler veya Saray yönetiminin özel milis güçleri-SADAT türü örgütlerinin birebir bilinememesi, onu insan gücüne dayalı ve belirli bir azınlık için çalışan bir mekanizma, bir aygıt olmaktan çıkarmıyor.  Dokunulamaz kutsiyete sahip manevi bir güç değil bir kısım insan tarafından oluşturulmuş kurumlarıyla, bir sınıfın çıkarları için bütün diğerlerine karşı örgütlenmiş askeri-polisiye güçleri başta olmak üzere mahkemeleri, zindanları, sivil-militarist bürokratik kurumlarıyla hemen her işte ve her zaman görünür durumda, basbayağı görünür ve hemen her zaman kendini gösteren-dayatan bir güçtür devlet. Yukarıdaki türden binlerce örnekle dikilir hak arayışındaki yurttaşların karşısına. Toplum düzenini ve huzurunu sağlama iddiasıyla oluşturulmuş kurumlarıyla toplumun en zengin kesiminin; üretim araçlarının, sermaye ve toprağın kapitalist sahiplerinin çıkarlarını koruma göreviyle yükümlüdür.  

Ne ki hem bu mekanizmanın hem de koruganı olduğu büyük sermaye ve servet sahipliğinin yaşaması için büyük halk kitlelerinin yanıltılması, aldatılması, sermaye düzenine bağlı-ve sadık vaziyette tutulması gerekir. Bunun için bir yandan sopaya-zora-işkenceye baş vurulur; hak arayışındaki yurttaş yürütülmez, grevi, direnişi polis-asker gücüyle; gaz sıkılarak, dipçiklenerek, yaka paça işkenceye alınarak, kurşunlanarak etkisiz kılınmaya çalışılır; diğer yandan “Aman ülke bir gemi biz hepimiz yolcuyuz, gemi batarsa hepimiz batarız, onun için siz siz olun fedakarlık yapın susun, durun!” türünden söylemlerle uyumlu olmaya çağrılır. Din istismarıyla, “aziz milletim!” nutuklarıyla, milliyetçilik ticaretiyle hareketsiz, boyun eğmiş vaziyette tutulmaya çalışılır. Yetmedi mi, “Osmanlıda oyun bitmez!” Ekmek askıya çıkar!

Yoksulluğun, işsizliğin, açlığın, savaş yamyamlığının yorgun, perişan ve çaresiz bıraktığı ve bu durumdan nasıl kurtulabileceğinin arayışı içine girmesinden korkulan emekçiler, torbaya ya da fileye konmuş kuru ve soğuk somun ekmekleriyle satın alınmaya, teskin edilmeye, devlet partisine yedeklenmeye çalışılır. Buna kanılır mı? Belki bir süreliğine ve belki bir kısım vatandaş!

Ama, askıya çıkmışsa ekmek ve on milyonlarca emekçi yoksulluk sınırı altında bir yaşam sürdürmeye mahkum bırakılmışsa ve grevci işçilerin eş ve çocukları da ekmek kavgasına katılmaya başlamışsa, devletin ve Saray iktidarının sermaye karakterinin; büyük sermayenin çıkarlarının temsilcisi olması gerçekliği de daha iyi tanınacak, bilinir olacak demektir. On milyonlarca işçi ve emekçinin dost ve düşmanını daha iyi tanımasına ihtiyaç var; başka türlü kendi haklarını almak için daha ileri adım atılamaz. Ekmeğin askıya çıkması, hayra alamet değil!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa