25 Ekim 2020

Sansasyon için medyaya hala ihtiyaç var mı?

Buralarda pek duyulmadı ancak bu ayın başında New York Times’ta yayınlanan Ben Smith imzalı bir yazı gazetecilik açısından büyük bir skandalı tüm ayrıntılarıyla ortaya serdi. Romanya asıllı Rukmini Callimachi pek çok ödül almış, çatışmalı bölgelerde haber yapmış ödüllü bir gazeteci. 2018 yılında çalışmakta olduğu New York Times’ta IŞİD’i konu alan Caliphate (Hilafet) adlı podcast serisinin başındaydı; gazete için yeni mecrada bir ilkti ve Pulitzer ödülü finalistliğine kadar yükseldi. Seri, IŞİD adına savaşan militanların ifadelerine yer veriyordu. Bu militanlardan biri ve podcast’in yıldızı, Kanada'dan IŞİD'e katılan Abu Huzayfah’tı.

Huzayfah kayıtlarda “Sadece kan vardı, sıcaktı ve her yere sıçramıştı; adam ağlıyor ve çığlık atıyordu. Çok zordu. Onu defalarca bıçaklamak zorunda kaldım. Sonra çarmıha gerdik. Hançerimi onun kalbine saplayıp bıraktım” demişti. Rukimini, Huzayfah’ın peşine düştü. O sırada bu araştırmacı gazetecilik dosyasının duyurusuna denk gelen ve gazeteciye hayranlığını dile getirmek için mesaj atan Derek Henry Flood Suriye’de bulunuyordu. New York Times, öldürülme ve kaçırılma olayları nedeniyle bir süredir Suriye’den bilgi verebilecek insan aramayı kesmişti. Ancak Derek, Rukimini’nin ilgisini çekti, çatışmaların olmadığı Menbiç’te yaşadığını belirtmesine rağmen günlük 250 dolar telifle Huzayfah’ın peşine düştü, ancak hiçbir iz bulamadı. Podcast serisinin başladığı 19 Nisan 2018’te gazetenin editörleri halen bu hikâyeyi doğrulamaya çalışmakla meşguldü.

Meslektaşlarının olayın ayrıntılarına ve Rukimini’yle geçmiş deneyimlerine dair pek çok tanıklığı var; ancak gazetecilik açısından en önemlisi şu: “Pek çok muhabirle çalıştım, gerçeklerin peşindeydik. Ancak Rukimini’nin haberi kafasında önceden kurguladığını hissettim. O sadece, şahane bir haber olacağını düşündüğü olayla ilgili inandıklarını doğrulayacak birilerini arıyordu”.

Eylülün sonunda Kanada polisi adının Abu Huzayfah olduğunu iddia eden ancak resmi kayıtlarda Shehroze Chaudhry olarak geçen birinin tutuklandığını duyurdu. Gerekçe IŞİD üyesi olma değil sahtekârlıktı. Şimdi podcast’te IŞİD’e sadakat yeminleri eden ancak Suriye’ye hiç gitmeyen Huzayfah’ın terör örgütü üyesi sayılıp sayılmayacağı ya da bunu ilgi çekmek, toplumda korku yaratmak için yapıp yapmadığı tartışılıyor. New York Times bu skandalın ardından bütün süreci anlattığı ve bu yazının da kaynaklarından biri olan hikâyeyi biraz da tepkilere ön almak için yayımladı. Öte yandan da gazete The Peabody gazetecilik ödülünü alan podcast’i bu tutuklamayla açığa çıkan bilgiler üzerinden düzeltmeye çalışıyor.

Sansasyon gazetecilikte çok uzun yıllardır işleyen bir formül. Rukimini skandalı ilk değil. Bu konuyu tartıştığım gazeteci arkadaşlarım Der Spiegel’in yıldız muhabiri Claas Relotius’u hatırlattılar. Relotius, Meksika sınırından ABD’ye göç edenlerden, IŞİD tarafından kaçırılan Iraklı çocuklara, Suriyeli bir graffiticinin yazdığı tarihten, Guatanamo sürgünlerine dek bir düzineden fazla uydurma haber yazmış ve kimse fark etmeden pek çok ödül almıştı.

Türkiye’den örnek isterseniz, kimi göz ardı edilmiş, kimi açığa vurulmamış nicesi var ancak en öne çıkanı bundan tam 11 yıl önce 22 Ekim 2009’ta Taraf gazetesinin başlığıdır “Ölüm helikopterinde 139 defa arandı”. Gazete 25 Mart 2011'de Kahramanmaraş’ta Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte altı kişinin ölümüne yol açan helikopter kazasını NTV haber merkezinden yapılan yüzlerce telefon aramasıyla ilişkilendirip bu başlığı atmıştı. NTV, Taraf’ın haberinde saat farkını gözetmediğini, aramaların kaza haberinden sonra yapıldığını kanıtladı, Taraf da özür diledi, ancak olay bize özgü biçimiyle gazetecilerin doğrulamak için meslektaşlarını arama zahmetine dahi girmediğini gösteren, doğrulama mekanizmalarının bizde hiçbir şekilde işlemediğini kanıtlayan çok “özel” bir örnek olarak tarihe geçti.

Sansasyon haberlerle çok okunmak, çok “tık” almak siyasi ve ekonomik gerekçelerle çok başvurulan bir yöntem olmakla birlikte artık geçerliliğini kaybeden bir strateji. Bir zamanların umut ışığı ama bugün “fake news”le özdeşleştirilen ‘yeni dünya ve iletişim düzeni’nde yalan haberin mumu yatsıyı bulmuyor. Dahası sosyal medya ve onun ötesinde dark web sansasyon, vahşet arayana fazlasını zaten sunuyor. Şu açıdan da bakabiliriz: ifade ve basın özgürlüğünün baskı altında olduğu bizim gibi ülkeler ve bu yolda ilerleyen batı demokrasisinin bugün çok tartışılan neo-liberal ekonomi politikalarına eklemlenmiş medyasının sonucu bir taraftan bu skandallar. Star gazeteciler dâhil kimse kendi işini ve geleceğini güvende görmüyor ve sistem bireysel hırsları teşvik ediyor.

Sonuç olarak gazeteciliğin zirvesi görülen araştırmacı gazeteciliğin bu minvalde saplandığı, belli ki de mecbur bırakıldığı iklimden çıkmanın yollarını bulmak gerek. İşte o zaman belki bu topraklarda gazetecilik tarzını çok eleştirdiğimiz Ahmet Hakan’ın bir gece, hangi motivasyonla olduğunu bilmediğimiz, Ümit Özdağ söyleşisinin gündem belirleyecek güce sahip olmasını engelleyebilir, sözde tarafsızlığı gönül rahatlığıyla ifşa edebiliriz. Bunu yapmadığımız sürece her birimiz güvensiz ve güvencesiziz.

Rukimini skandalının açığa çıktığı günün sabahında linkini atan, konuyu geçmişteki örneklerle açan, tartışmalara dair içerideki bilgilerden beni haberdar eden ve en nihayetinde gazeteciliğe aynı yerden bakan, çözüm üreten gazetecilere ne kadar teşekkür etsem az. Bu yazıları yazmama sebep olan onların mesleğine duydukları sorumluluk ve inanç…

Evrensel'i Takip Et