26 Ekim 2020 01:00

İktidar kıdem tazminatını, emekliliği, sendikal mücadeleyi imkansızlaştırmayı amaçlıyor

inşatta işçi

Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel

Paylaş

“İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri tamamlandı.Komisyonda kabul edilen teklife göre;

1) 25 yaşın altı ve 50 yaşın üstündeki işçilerin, hiçbir sınırlamaya tabi olmadan “belirli süreli iş sözleşmesi”yle çalıştırılması olanaklı kılınmaktadır.

2) Teklifin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla işçileri, kayıt dışı (yasa dışı) çalıştırdığını kabul eden patronlar ödüllendirilmektedir.

3) Teklife göre 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerin kıdem tazminatı ve emeklilik hakları fiilen gasbedilmektedir.

4) İşsizlik Sigortası Fonu, “Kaçak işçi çalıştıranı”ndan “belirli süreli iş sözleşmesi”nden yararlanarak işçileri sigortasız, iş güvencesiz, kıdem tazminatsız çalıştırana, tüm patronların yağmasına sonuna kadar açılmaktadır.

Bugün yukarıda sözünü ettiğimiz yasa teklifiyle iktidar; bir yandan işçilerin “emeklilik ve kıdem tazminatı” haklarını fiilen işlemez hale getirirken, aynı zamanda “esnek çalışma”yı 25 yaş altı genç işçiler ve 50 yaş üstü işçiler için yasalaştırarak tüm sınıf içinde yaygınlaştırmanın önemli bir adımını atmış olacaktır.

ÜÇ KONFEDERASYON ORTAK BİR AÇIKLAMA BİLE YAPAMADI!

Yasa teklifi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiştir. AKP ve MHP’li Meclis çoğunluğu bu düzenlemeyi geçirmek için aylardır önlerine gelmesini heyecanla beklemekteydi. Bu yüzden de Mecliste yasanın işçi lehine dönüştürülerek çıkarılması ya da reddedilmesi beklenmemekteydi.

Hükümetin, bundan dört-beş ay kadar önce gündeme getirdiği “Kıdem tazminatını fona bağlama” düzenlemesine karşı üç konfederasyonunun ve bağlı sendikaların “Kıdem tazminatına dokunmak genel gev nedenidir” diyerek ortak bir karşı çıkış yapması ve işyerlerinden yükselen protestolar karşısında Hükümetin geri adım attığı da herkesin aklındadır.

Kısacası Hükümetin, patronları da arkasına alarak kıdem tazminatına saldırı düzenlemesi, açıkça muhtemel bir işçi tepkisi karşısında geri çekilmiştir.

Bugün ise üç konfederasyon; belirli yaşlar için kıdem tazminatını olanaksız hale getirmekle kalmayıp, işçinin emekli olmasını bile olağanüstü zorlaştıran, “Kaçak işçi çalıştırmayı” yasal hale getiren, İşsizlik Sigortası Fonu’nu patronların yağmasına sınırsız biçimde açan bir düzenleme karşısında bile bir araya gelememektedir.

Nitekim üç konfederasyon DİSK’in, “Ortak açıklama yapalım” önerisinde bile bileşememiş, ayrı ayrı açıklama yapmışlardır.

TÜRK-İŞ’İN MEKTUBU NEYE HİZMET EDİYOR?

Daha da vahimi var!

Evet, üç konfederasyon ayrı ayrı açıklamalar yaptı. Her üç konfederasyonun açıklamalarının altına bugün, bazı ayrıntılar dışında, az çok sahip olduğu hakların farkına varmış her işçi imza atabilir.

Türk-İş, açıklamasından sonra bir de TBMM’ye mektup yazdı. Bu mektubu okuyacak işçiler de altına imza atabilir. Ya da bu mektubu okuyan milletvekilleri, “İşçilerin haklarını epeyce tırpanlıyormuşuz” da diyebilir.

Ama yasayı çıkaracak olanlar, işçiler aleyhine düzenlemeler getirdiğini fark etmedikleri için çıkaracak değiller. Tersine, bu yasanın neyi amaçladığını hepimizden iyi bilmektedirler. Bu yüzden de Meclise mektup yazmak, milletvekillerine işçi haklarını anlatıp onların bu yasayı işçiler lehine bir yasaya dönüştüreceğini ya da reddedeceğini beklemek, elbette aşırı saflıktır! Ama sendikacılar, işçilere dönüp; “Bakın bu yasa hakkında gerekli açıklamaları yaptığımız halde, bizlerin oyuyla seçilen vekiller işçilerin değil patronların isteği doğrultusunda davranıyor” deselerdi ve işçileri çeşitli eylemlerle ağırlıklarını koyup siyasete doğrudan müdahale ettikleri bir mücadeleye çekmeyi amaçlasaydılar, elbette ki bu mektup bir anlama sahip olabilirdi! Ama işçiyi harekete geçirmek için parmağını bile oynatmadığı dikkate alındığında, Türk-İş’in bu mektubu, ne yazık ki işçileri AKP ve MHP’li vekillerin Mecliste bu işçi düşmanı teklifi değiştirerek işçilerden yana bir yasaya dönüştüreceği beklentisini kışkırtan bir araç olarak kullanmak istediği görülmektedir.

TEKLİF SENDİKALARA DA DARBE VURMAYI AMAÇLIYOR

Bugün gelinen aşamada, sendikaların bu kör gözüm parmağına gerçekleri Meclisteki vekillere ve kamuoyuna açıklamakla yetinemeyeceği ortadır. Çünkü sendikalar, “Kamuoyunu aydınlatmak”la görevli herhangi bir “sivil toplum örgütü” değildir. Sendikaların elbette kamuoyunu aydınlatma, bunun için açıklamalar yapma, Meclise dilekçeler yazma gibi görevleri vardır. Ama bu aydınlatmayı ne kadar iyi yaparsa yapsınlar orada kaldıklarında sendikal mücadelenin alanına girmiş olmazlar. Çünkü sendikalar, işçi sınıfının sermaye ve sömürüye karşı mücadele merkezleri olarak, işçi sınıfının örgütleri olarak, işçilerin gücünü sermaye hükümetlerinin karşısına diken bir mücadele çizgisinde hareket ettikleri ölçüde sendika adını hak edebilirler.

Nitekim sendikalar, böyle bir hatta giremedikleri her mücadelede başarısızlığa mahkum olmuşlardır.

Kaldı ki, işçi haklarına yönelik olarak girişilen TMBB’de görüşülen saldırı teklifi, aynı zamanda sendikalara yönelik bir saldırıyı da içermektedir. Çünkü böylece sendikalar, 25 yaş altı işçilerin enerjisi ve dinamizminden alıkonulurken 50 yaş üstü işçilerin deneyimleri ve mücadeleye istikrar kazandıran ağırlıklarından da mahrum bırakılmak istenmektedir.

Gerçekler bu kadar açık ve çarpıcıdır. Ama konfederasyonlar ve sendikalar üstlerine düşen asli görevi bilmezden gelen bir tutumla açıklamalar ve mektuplarla yetinen bir çizgide hareket etmektedirler.

Oysa bundan beş ay önce “Kıdem tazminatının fona bağlanması amaçlı” düzenleme girişimine karşı Hükümetin geri adım atmasının nedeni “sert açıklamalar” değildi. Bu açıklamaların işçiler tarafından eylemle destekleneceğinin görülmesi, “Kıdem tazminatına dokunmak genel grev nedenidir” sloganı doğrultusundaki eylemlerin yayılmaya başlamasıydı!

Unutmamak ve ders çıkarmak gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa