ABD seçimlerinin Türkiye ve bölge siyasetine olası etkileri üzerine

Joe Biden (solda), Donald Trump (sağda) | Fotoğraflar: AA

ABD’de 3 Kasım’da yapılacak seçimler öncesinde anketler Demokrat Aday Biden’ı önde gösterse de mevcut başkan ve Cumhuriyetçilerin adayı Trump’ın 2016’da olduğu gibi yine bir sürpriz yapıp yapmayacağı merak ediliyor.

Geçtiğimiz 4 yılda bölgedeki (Ortadoğu) gelişmelerin sadece ABD dış politikasında değil, iç politikasında da önemli bir yer tuttuğu düşünüldüğünde seçim sonuçlarının ABD’nin bölge politikasına olası etkileri üzerine birçok yorum ve analizler yapılıyor. Trump’ın yerine Biden’ın seçilmesi halinde bölge politikasında nelerin değişip değişmeyeceği, bu yorum ve analizlerin merkezinde yer alıyor.

Bölgedeki iktidarlar ve önemli siyasi odakları da bu seçimlerde taraflarını büyük oranda belli edip kendi politikalarına güç vereceğini düşündükleri adayları destekliyorlar.

Mesela Türkiye’deki iktidar gibi Erdoğan ile iyi anlaştığını söyleyen Trump’ın tekrar kazanması için dua edenler de var, Kürtler gibi Biden’ın kazanması halinde kendilerini destekleyeceğini düşünenler de.

Peki, gerçekten Trump ile Biden’ın bölge politikası arasındaki farklar sanıldığı kadar büyük mü? Başka bir deyişle Trump’ın yerine Biden’ın seçilmesi, ABD’nin bölge politikasında keskin bir dönüşüme, bir bir makas değişikliğine yol açabilir mi?

Bu soruların yanıtını vermek için ABD’nin bölge politikasının belli başlı yönlerine ve Biden’ın seçilmesi halinde bu politikada nelerin değişip değişemeyeceğine bakalım.

Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ile ilişkilerden başlayalım.

Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok iyi anlaştığını söyleyen Trump döneminde de Türkiye ve ABD arasında ciddi gerilimler yaşandı.

Öncelikle Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alması, bunların ABD ve NATO için bir tehdit oluşturduğunu savunan Trump yönetiminin Türkiye’yi F-35 savaş uçakları programından çıkarmasına yol açmıştı.

Ardından ABD’li Rahip Brunson’un tutuklanması da Trump yönetimi ile Erdoğan iktidarı arasındaki ilişkilerin gerilmesine yol açmış ve ABD, Türkiye’ye yaptırım uygulamıştı.

Sonra Türkiye’nin ekim 2019’da Fırat’ın doğusundaki Kürt özerk bölgesine yönelik ‘Barış Pınarı’ operasyonu sonrasında Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Aptallık etme, gel anlaşalım” gibi ağır ifadelerin yer aldığı bir mektup göndermişti.

Doğu Akdeniz krizinde ABD’nin Türkiye’ye karşı tutum alması ve en son S-400’lerin denenmesi nedeniyle başlayan tartışmalar, Trump’ın tekrar seçilmesi halinde de iki ülke arasındaki sorunların çözümünün kolay olmayacağını gösteriyor.

Öte yandan Erdoğan’ı “otokrat” olarak tanımlayan ve Erdoğan’a karşı muhalefeti desteklemeleri gerektiğini söyleyen Biden’ın seçilmesi halinde ABD’nin Türkiye’deki iktidara karşı daha net bir tutum alması beklenebilir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, net tutumdan anlaşılması gereken ABD’nin Türkiye’den vazgeçmesi değil; Erdoğan iktidarını kendi çizgisine çekmek için daha çok baskı uygulayacağıdır.

Irak Kürdistan Bölgesi’nde 2017’de yapılan ‘bağımsızlık’ referandumuna karşı aldığı tutum ve yine Türkiye’deki iktidarın Rojava’ya yönelik operasyonlarına açık kapı bırakması nedeniyle Trump’ı güvenilmez olarak gören Kürtler, Biden’ın kazanmasını istiyor. Ancak oluşan büyük beklentiye rağmen Biden’ın Kürtleri ne kadar destekleyeceği konusunda birçok belirsizlik bulunuyor. Çünkü Biden’ın ABD’nin bölge politikasından bağımsız bir Kürt politikası belirlemesi gerçekçi değil. Bugün Trump yönetimi de Suriye’de Kürtlerle iş birliğini sürdürüyor. Öte yandan Suriye’de PYD ve Barzani çizgisindeki ENKS arasındaki ‘birlik’ görüşmelerinin garantörlüğünü yapıyor. Dolayısıyla Biden’ın seçilmesi halinde de Kürt sorununda en olası görünen bu politikanın devam ettirilmesidir. Yani ‘birlik’ görüşmeleri üzerinden Kürt siyasetinin ABD’nin bölgesel çıkarları temelinde dizayn edilmesi; Rojava’daki yapının Irak Kürdistan Bölgesi’yle uyumlu hale getirilip PKK’nin etkisizleştirilmesi ve devamında da Barzani yönetimi ile iyi ilişkileri bulunan Türkiye’deki iktidarın bu sürece dahil edilmesidir.

Ancak bu politika, Kürtlerin bölgesel kazanımlarını korumalarını sağlayabileceği gibi, Rusya ile rekabetin ve İran ile çelişkilerin derinleşmesine bağlı olarak bu kazanımların daha kırılgan bir hal almasına da yol açabilir.

ABD’nin bölge politikasında stratejik olarak yaklaştığı konulardan biri de İsrail’in güvenliğidir. Bu nedenle İsrail ile körfezdeki Arap rejimleri arasında BAE ve Bahreyn’le başlayan yakınlaşma ve anlaşma siyasetinin Biden’ın seçilmesi halinde de devam edeceğini şimdiden söyleyebiliriz. İsrail-Filistin barışı meselesinde de Filistin’e yaklaşım konusunda kısmi bir yumuşama ihtimali ötesinde esaslı bir farklılık olmayacaktır.

ABD’nin bölge politikasının en kritik konularından biri de İran’dır. Biden’ın seçilmesi halinde İran’la ilişkiler konusunda yeni bir sürecin başlaması ihtimal dahilindedir. İlişkilerin oldukça gerildiği Trump yönetiminden farklı olarak Biden, İsrail ve körfez ülkeleri arasındaki iş birliğini İran’a siyasi çözüm için bir baskı aracı olarak kullanmak isteyebilir. Çünkü ABD’nin önümüzdeki dönem için stratejik olarak ele aldığı konulardan biri de Asya-Pasifik’e yönelme ve Çin’in durdurulmasıdır. Obama’nın 2015’te İran ile yaptığı P5+1 anlaşması da ABD’nin bölgedeki pozisyonunu koruyarak Asya-Pasifik’e yönelme politikasına dayanıyordu.

Fakat bazı yorum ve analizlerde belirtildiği gibi, Biden’ın seçilmesi halinde Obama dönemi politikasına geri dönüleceğini sanmak da fazla hayalcilik olur. Çünkü mesela bölgesel çıkarlarına bağlı olarak Türkiye’deki iktidarın Suriye’ye müdahale politikasını destekleyen de sonra bu politika kendi bölgesel çıkarları için tehdit oluşturmaya başladığında ona karşı tutum alan da aynı Obama’dır. Yani Obama’nın politikaları nasıl belli koşullar altında değişim gösterdiyse bugün Biden’ın uygulaması muhtemel politikalar da yeni koşullara göre şekillenecektir.

Toplamı üzerinden söylemek gerekirse; ister Trump’ın belirsizlikler ve gel-gitler içeren, ister Biden’ın daha net olacağı tahmin edilen politikası olsun, esasta ABD’li tekellerin bölgedeki çıkarlarını ve ABD emperyalizminin dünya emperyalist-kapitalist sistem içindeki hegemonyasını koruma hedefinde bir değişimin olmayacağı açıktır.

Sonuç olarak, Türkiye ve bölgedeki iş birlikçi iktidarlar/rejimler ve burjuva güçler, ABD seçimlerini kimin kazanacağına göre pozisyonlarını belirleyebilirler. Ancak ABD’nin başına kimin geçeceğinin sömürü, paylaşım savaşları, göç ve yoksulluk girdabına mahkum edilen bölge halklarının kaderlerinde ciddi bir değişim yaratması mümkün görünmüyor. Aksine, Türkiye ve bölge halklarının kaderlerinin değişmesi için ABD başta emperyalistlerin ülkeye ve bölgeye müdahale koşullarını ortadan kaldıracak ve iş birlikçi rejimlerin sonunu getirecek antiemperyalist, demokratik bir mücadele hattı etrafında birleşmek dışında bir seçenek bulunmuyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et