01 Kasım 2020 01:59

Deprem değil depreme duyarsız yönetimler öldürüyor!

Arama kurtarma çalışması

Fotoğraf: AA

Paylaş

İzmir, AFAD'ın 6.6 Kandilli Rasathanesinin 6.9 büyüklüğünde olduğunu duyurduğu bir depremle sarsıldı!

Cumartesi günü saat 14.51’de gelen depremde, bu yazının yazıldığı dün öğle saatlerine kadar yetkililerin açıklamasına göre; 17 bina yıkılmış, 28 kişi hayatını kaybetmiş, önemli bir bölümü ağır olmak üzere, 800’den fazla yurttaş yaralanmış, 180 dolayında yurttaş da enkaz altında (tahminen) bulunuyordu!

Tüm İzmirlilere ve Türkiye’nin halklarına geçmiş olsun diyor, hayatını kaybeden yurttaşlarımızın yakınlarına sabırlar, yaralıların da bir an önce sağlıklarına kavuşmasını diliyoruz.  

İzmir’de son 111 yılda 6’dan büyük 8 deprem yaşansa da 6.9 gibi bir büyüklükte olduğu tahmin edilen son depremin 1688 yılında yaşandığı uzmanların verdiği bilgiler arasında.

Bu İzmir’in en büyük depreminde; İzmir’in itfaiye ve afetle mücadele ekipleri yanı sıra İstanbul’dan Artvin’e uzak ve çevredeki illerden gelen kurtarma ekipleri ve Somalı madenciler, el birliği ile yıkılan binalardaki enkazın altındaki yurttaşların kurtarılması için gece gündüz demeden çalışıyorlar.

KEŞKE DEPREMDEN ÖNCE GÖREVLERİNİ YAPSALARDI!

Son yıllarda Muğla’dan Çanakkale’ye kadar uzanan Ege Bölgesi’nde, şiddeti 4-6 dolayında, “deprem fırtınası” denecek çoklukta deprem yaşandı.
Bu gelişmeleri de dikkate alan bilim insanları, Ege Bölgesi’nde (özellikle de İzmir ve civarında) 7 dolayında deprem üretebilecek faylarda gerilimin son derece arttığına dikkat çekerek, ilgilileri uyarıyorlardı. Hatta öyle ki son aylarda, harita üstünde adeta nokta atışı yaparak, bu son 6.9’luk depremi haber veriyorlardı!

Bu yüzden de bilim insanları için bu deprem bir sürpriz olmamıştır. Ancak, “İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış gelmez”i bir özdeyiş haline getiren medya ve siyaset erbabı için İzmir’de böylesi büyük bir depremin olması sürpriz olmuş olmalı!

Ama buna karışın, depremden hemen sonra böyle her durumda yapıldığı gibi, bakanlar, milletvekilleri, depremle ilgili kimi yüksek bürokratlar, adeta İzmir’e hücum etti. Tarım Bakanı, Adalet Bakanı, Enerji Bakanı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı gibi bakanlar, deprem bölgesindeydi. 

Hani, depremden sonra varlıklarıyla sadece arama kurtarma çalışması yapan ekiplerin dikkatini dağıtan bakanlar ve yüksek görevlilerin bu gayretkeşliklerini görünce insan, “Keşke depremle ilgili üstlerine düşeni önceden yapsalardı bu kurtarma çalışmaları hiç olmasaydı” demeden edemiyor. 

DEPREM DEĞİL BİNALAR ÖLDÜRÜYOR 

Türkiye, yer kürenin depremselliği en yüksek bölgelerinden birisi. Bu yüzden de her yıl büyüklüğü şu ya da bu olan sayısız deprem yaşanıyor. Bilim insanlarımız, deprem uzmanları, önemli bir birikime sahipler.  Bunun sonucu olarak da depremin yıkıcılığını asgariye indirecek önlemler konusunda son derece önemli bilgilere sahipler. Onlar bu bilgilerini halkı aydınlatmak için olduğu kadar merkezi iktidarı (hükümeti) ve yerel yönetimleri uyararak, yapılması gerekenler hakkında önerilerini yaparak kullanıyorlar. 

Ancak bu önlemlerin iktidarlar tarafından ne kadar ciddiye alındığı tartışılırdır. 

Bu tartışmalar içinde; depremi doğal bir olay değil, “Allah’ın azan kullarına verdiği bir ceza” olarak görenler takımı dışında herkes, “Deprem değil bina öldürür” gerçeğinin farkına varmıştır. Bu slogana dönüşmüş tespit, “Depreme nasıl hazırlıklı olacağız” sorusunun yanıtını önemli ölçüde karşılamaktadır. Ama bina topraktan çıkan doğal varlık olmayıp, sonunda bir insan yapımı, ülkeyi yöneten iktidarın politikalarıyla doğrudan ilgili, onun denetim ve yönetiminde yapılan bir iş olduğuna göre, “Deprem değil bina öldürür” sloganını “Deprem değil, deprem için gerekli hazırlıkları yapmayan iktidarlar öldürür” olarak ayrıntılandırmak gerçeği daha anlaşılır kılacaktır. Nitekim, İzmir depreminde de deprem İzmir’in bütününde olmuş ama sadece 17 bina yıkılarak içindeki insanları öldürmüştür. Belki yüzlerce bina az ya da çok hasar görmüş, yüz binlerce bina da hiç hasar görmemiştir!

Bunun anlamı ise eğer bu binalar da gerekli teknolojik özelliklere sahip inşa edilse ya da böyle alüvyonlu dere yataklarına binaların yapımına izin verilmeseydi bu deprem yine olacak ama bir doğa olayı olarak kalacak, insani bir afete dönüşmeyecekti!

‘DEPREME NE KADAR HAZIRIZ’ SORUSUNA YANIT İÇİN MÜCADELEYE DEVAM!

Bu arada da “Depreme ne kadar hazırız” sorusu, İzmir depremiyle birlikte yeniden gündeme gelecektir.  

Nitekim bugün “depreme hazırlık”tan söz edildiğinde, ilk akla gelen “İstanbul beklenen depreme ne kadar hazır?​” sorusuna, Kuzey Marmara depreminin üstünden 21 yıl geçmesine karşın, kimse iç ferahlatan, “Düne göre çok daha hazırız” yanıtını verememektedir. Tersine, belki yeni inşaatlar açısından düne göre daha hazırlıklı olunmaktadır ama ne bina stoku ne de bir deprem durumunda halka verilmesi gereken hizmetler konusunda 1999’dan daha ilerideyiz denilememektedir. “Depreme hazırlığın” en önemli dayanağı olarak getirilen “Kentsel dönüşüm programı”nın çökmüş olması da “depreme hazırlık” konusunda 21 yılda nereye gelindiğini göstermektedir! 

Bugün;
17 Ağustos 1999 depremi sonrasında “deprem vergisi” olarak toplanan, bugünün parasıyla 144 milyon TL’nin nerelere harcandığının,
“Kentsel dönüşüm”ün “rantsal dönüşüm”e dönüştürülmesine karşı mücadeleyi yenileyerek sürdürülmesi gerektiğinin önemini İzmir depremi bir kez daha göstermiştir.

“Deprem doğaldır, ama depremin insanlar için bir felakete dönüşmesi insan yapısı, daha somutlarsak ülkeyi yöneten siyasi iktidarın ve yerel yönetimlerin üstlerine düşenleri yapmamasının sonucudur” dersi hiç unutmamız gereken bir derstir!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa