Felaket haberleri

Fotoğraf: Mahmut Serdar Alakuş/AA

Televizyon açık. Sabahtan beri felaket haberleri dinliyoruz. Kovid-19 pandemisi can almaya devam ediyor. Ölüm ve hasta sayısı mart ayı seviyelerine ulaştı. Artık ünlü kişilere de hastalık bulaşıyor, ölenler oluyor. Pandemi ile nasıl baş edeceğiz derken, İzmir’den gelen haberlerde her saat ölü ve yaralı sayısı artıyor. Ayda bebek canlı diye sevinirken, Alanya’da tekne kazası haberi geliyor.

Sanki felaketler sıraya dizilmiş, peş peşe geliyor.

Kimi 2020 yılını uğursuz ilan etti. Bir an önce yeni yıla geçmeyi bekliyor. Kimi Çin takvimini keşfetmiş. Fare yılı böyle olurmuş. Fakat, Fare yılı bitti felaketler bitmedi. Kimi ise işlenen günahlar nedeniyle Allah’ın bizi cezalandırdığını söylüyor. Tabii, Allah’ın günah işleyenlerle birlikte günahsızları da helak etmesi, Allah inancını zedelermiş diye bir kaygıları yok bunu söyleyenlerin.

Yukarıda saydığımız felaketler önlenemez değil. İnsanlığın ulaştığı maddi ve manevi seviye bu felaketleri en az kayıp ile atlatmaya yeterli.  Ama insanlığın bu birikimini mevcut sistemler nedeniyle kullanamıyoruz. İnsanlık Mars’a gitmeye çalışırken, insanları yöneten sistemler orman kanunu uyguluyor. Doğal güçlükleri bilim ile önlemek yerine, insanların ihtiyaçlarının eşitlik temelinde planlı bir kaynak kullanımı ile gidermek yerine; kâr ve artı değer sömürüsünün yönlendirdiği bir orman kanunu sistemi ile en basit doğa olayları karşısında çaresiz kalıyoruz.

Türkiye haritasını bir çarpı işareti gibi bölen fay hatları bilinirken ve onlarca ilimizde yıkıcı depremler beklenirken ve 1999 depremi gibi bir tecrübe yaşanmışken, yirmi senedir hiçbir şey yapılmıyor. Yandaş müteahhitlere para aktarmak için yapılan köprüler, yollar ve havaalanlarına harcanan paralar ile İstanbul, İzmir ve diğer kentlerdeki depreme dayanıksız yapılar yıkılıp yenileri yapılabilirdi. TOKİ dağa taşa iç içe, dip dibe satamadığı yüksek binalar yapacağına bu kentsel dönüşümün motoru olabilirdi. Kent içlerindeki kötü zeminler parklara dönüştürülerek ve kamulaştırılan konutların sahiplerine yeni konutlar verilerek, evini yıkıp yeniden yapamayacaklara yirmi, otuz senelik vadelerle kira öder gibi kredi verilerek bu iş çözülebilirdi.

Pandemi sınırların sıkı kapatılması ve on günlük tüm yurtta sokağa çıkma yasağı ile durdurulabilirdi.

Bunlar kapitalizm koşullarında dahi yapılabilecek işler. Fakat, devlet kaynaklarını daha fazla talan etmek için gözü dönmüşçesine sağa sola saldıran, emekçileri daha fazla sömürmek için yapmadığını bırakmayan iktidarın etrafında toplanmış patronları; halkın yıkıntılar altında kalarak, pandemi hastanelerinde acı çekerek ölmeleri; işsizlik ve yoksulluk nedeniyle intihar etmeleri, sokaklarda açız diye bağırmaları ilgilendirmiyor. 

Gençliğimizde bizi bugün yaşadıklarımızın onda biri devrimci yapmaya yetmişti.

Kriz günlerinde, en çok acı çektiğimiz günlerde doğru ile yanlışı daha iyi görüyoruz. Deprem sonrası kurtarma çabaları kolektif ve bilimsel yöntemlerle çalışmanın değerini herkese açıkça gösteriyor. Pandemi ile mücadelede bilimi rehber edinmiş doktorlar ve sağlıkçıların mücadelesi ile iktidarın yetersizliği arasındaki fark anlaşılıyor.

Elbette, bugün de insanlar felaket gibi görünen sorunların çözümü olduğunu, halkın kendi kendini yönetmesi ile sorunların kolayca çözülebileceğini görecektir. Önemli olan bu süreci hızlandırmak; felaket denilen sorunlar sonucu daha fazla acılar çekmeden bu düzeni değiştirmektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et