Edirne Vakası: Balkan âyanı Nizâm-ı Cedîd’e karşı

III. Selim | Fotoğraf: Wikipedia
1808’de padişah ve âyan arasında imzalanan Sened-i İttifak iki yıllık sancılı bir sürecin ürünüdür. Taşradaki iktidarı elinde bulunduran âyanla merkezi devlet bürokrasisi arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlandığı bu dönem, kapitalist devletin oluşumunu anlamak açısından büyük önem taşır. Bu dönemin siyasî olaylarını yakından incelemek, 19’uncu yüzyıldan itibaren saltanat ve cumhuriyet idaresine ilişkin tartışmalara damga vuran ademimerkeziyetçilik ve merkeziyetçilik ikiliğinin ne kadar yanıltıcı olduğunu gözler önüne serer. Günümüzde de hükmünü devam ettiren bu ikilik aslında merkezi idarenin ancak yerel iktidar odaklarının desteğiyle kurulduğunu göz ardı etmektedir. Ali Yaycıoğlu’nun tarihinde, finans sermayesinin imparatorluğu bir arada tutan bir zamk işlevi gördüğünü, bu çerçevede âyan ve merkezi bürokrasinin birbirinden ayrı var olmadığını, var olamadığını okuyoruz.
Olayları takip edebilmek için kısa bir kronolojik çizelgeyle başlayalım:
- Ağustos 1806: Yeniçeriler ve yerel halkla beraber hareket eden Rumeli âyanı Edirne’de Nizâm-ı Cedîd ordusunun Balkanlara girişini engeller.
- 1806 Sonbaharı: Osmanlı imparatorluğu Napoleon’la ittifak ederek Rusya’ya savaş açar.
- Mart 1807: III. Selim ve Nizâm-ı Cedîdçiler, Yeniçerilerin öncülük ettiği bir ayaklanmayla iktidardan düşürülür.
- 1808 Yazı: Alemdar Mustafa ve bir grup Nizâm-ı Cedîdçi bir darbeyle iktidara gelir.
- Kasım 1808: Kabakçı Mustafa isyanı, Alemdar Mustafa ve Nizâm-ı Cedîd ittifakını iktidardan düşürür. Alemdar Mustafa çatışmada ölür.
Hikaye şöyle başlar: Nizâm-ı Cedîd’in önde gelen figürlerinden Kadı Abdurrahman Paşa, Belgrad’da Sırp âyanla Yeniçeriler arasındaki çatışmaya son vermek üzere Anadolu köylülerinden oluşan Nizâm-ı Cedîd ordusunun başında İstanbul’dan hareket eder. Bu seferberliği bir tehdit olarak algılayan Rumeli âyanı ise Edirne âyanı Dağdevirenoğlu Mehmed liderliğinde güçlerini toplar ve ordunun Edirne’nin ötesine geçmesini engeller. Bu olay tarihe Edirne Vakası (Ağustos 1806) olarak geçer.
Bu hadiseye ilişkin birkaç noktanın altını çizmek gerekir: İmparatorluk coğrafyasında Rumeli-Anadolu ayrımı bir hayli kuvvetlidir. Nitekim Edirne Vakası’ndan sonra III. Selim’e verilen bir rapor Rumeli ve Anadolu arasında bir “zıddiyet”ten bahseder.[1]
Bu zıtlık (Belki bugün izlerini görebileceğimiz biçimde) kültürel bir ayrım olarak tanımlanamaz. Mesele özünde bir iktidar kavgasıdır: Yerellerde birbirleriyle rekabet eden âyan bölgesel siyasette de bilek güreşi yapmaktadır. Edirne’de durdurulan Nizâm-ı Cedîd ordusu Anadolu’nun ileri gelen âyanından Çapanoğulları ve Karaosmanoğulları’nın askerinden oluşmaktadır. O vakitte Mustafa Alemdar’ın hamisi olan Rusçuk âyanı İsmail gibi güçler, bir yandan İstanbul’da Anadolu âyanının desteğiyle oluşan Nizâm-ı Cedîd’i destekler, diğer yandan Nizâm-ı Cedîd’in Balkanlar’da yerleşmesine muhalefet eder.
Edirne Vakası III. Selim’in orduyu geri çağırmasıyla “tatlıya bağlanır”, ancak imparatorluğun iç ve dış politikasını sarsacak bir dizi gelişmeyi tetikler. III. Selim Napoléon’a karşı ittifak ettiği Rusya’yı memnun etmek için 1802’de Eflak Voyvodalığına atadığı Konstantinos İpsilantis’i ve Moldavya Voyvodalığına atadığı Alexander Mourouzis’i görevden azleder. Napoléon’un ilişkileri düzeltmek için İstanbul’a elçi olarak gönderdiği Horace Sébastiani Rus ve İngiliz elçilerin protestolarına rağmen başarılı olmuş ve III. Selim’i Fransa’yla yeni bir ittifaka razı etmiştir. İstanbul’da henüz Edirne Vakası’nın yankısı dinmemişken padişah şimdi de Rusya ve Britanya’nın ortak saldırısıyla karşı karşıya kalacak, başkentteki kamuoyunda iyice gözden düşecektir. Tedirgin Sultan Kabakçı Mustafa isyanına giden yolda hızla ilerlemektedir.
[1] Ali Yaycıoğlu, Partners of the Empire: The Crisis of the Ottoman Order in the Age of Revolutions, Stanford, Stanford University Press, 2016, s.165.
Evrensel'i Takip Et