Kimin ekonomik savaşı?

Ülke tarihinin en ağır ve en uzun süreli ekonomik kriziyle karşı karşıya olan Türkiye’de başta ücretli emekçiler olmak üzere, geniş halk kesimleri açısından son derece zorlu bir dönem yaşanıyor. 2018’in ikinci yarısında başlayıp sonrasında dalgalı bir seyir izleyen, Kovid-19 salgını ile daha da belirginleşen ekonomik kriz süreci ülkeyi, dolayısıyla halkın ekonomisini adeta uçurumun eşiğine getirmiş durumda.

Erdoğan, tıpkı 2018’de olduğu gibi, Türk lirasının ABD doları karşısında istikrarlı olarak değer kaybettiği koşullarda yaptığı açıklamalarında ‘Ülkemizi ekonomi alanından kuşatmaya çalışanlara karşı ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz’ diyerek her başı sıkıştığında başvurduğu ‘ekonomik savaş’ söylemine bir kez daha sıkı sıkıya sarıldı.

Üretimde ve tüketimde dışa bağımlılığın giderek artması, döviz kurlarında yaşanan ani yükselişlerin en somut etkilerini işsizlik ve enflasyon oranları üzerinde göstermesi, halkın cebindeki paranın değerinin, satın alma gücünün hızla düşmesi, milyonların yaşadığı geçim krizinin daha da derinleşmesini beraberinde getirdi.

Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumdan bihaber olan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, bütün ekonomik göstergeler aksini göstermesine rağmen, dalga geçer gibi ‘Ekonomide V tipi toparlanma sürüyor’ açıklaması yaparak ekonomide ortalığın toz duman olduğu koşullarda bile kendince tozpembe tablolar çizmeye devam ediyor. Ülke ekonomisi büyük bir yangının tam ortasındayken, ekonomi politikalarına yönelik kuru propaganda olmaktan öteye gitmeyen övgü dolu ifadeler, yıllardır iktidarı gözü kapalı destekleyen kesimlere bile inandırıcı gelmemeye başladı.

Bakan Bey, 30 Eylül’de yeni ekonomik programda (YEP) 2020 yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 10.50 olarak açıklamıştı. Yılın bitmesine iki ay kala diğer hedefler gibi enflasyon hedefi de hayal oldu. TÜİK’in hesabına göre gıda enflasyonu bir yıl önce yüzde 7.85 iken, ekim 2020 döneminde iki kattan fazla artarak yüzde 16.51’e yükselmiş. Döviz kurundaki artışın da etkisiyle üretici fiyatlarında görülen yüksek oranlı artışın tüketici fiyatlarına yansıyacak olması, yıl sonunda belirlenen hedefin çok üzerinde bir enflasyona neden olacak. Ekonomide geleceğe yönelik beklentilerin hızla bozulması, bir avuç azınlık dışında, geniş halk kitlelerinin daha fazla yoksullaşmanı beraberinde getirecek.

Kovid-19 salgını ile ekonomik krizin iç içe geçtiği koşullarda ciddi boyutlarda iş ve gelir kaybı yaşayan milyonlar açısından örneğin işini kaybeden, uzun süredir iş arayan, ücretsiz izne çıkarılarak ayda 1168 TL’ye mecbur bırakılan emekçilerin yürüttüğü zorlu yaşam mücadelesi ile Erdoğan’ın söylediği ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ arasında hiçbir ilişki yok. Bu nedenle Erdoğan’ın kendi sorumluluğunu gizlemek için gündeme getirdiği ‘ekonomik savaş’ ile ay sonunu getiremeyen milyonlarca emekçinin, ücretlerini ve kıdem tazminatlarını almak için Ankara’ya yürüyen maden işçilerinin, yine birikmiş ücretleri ve tazminatları için mücadele eden BİMEKS işçilerinin, aileleri ile birlikte yaşam mücadelesi veren bütün işçi ve emekçilerin yürüttüğü ‘ekonomik savaş’ birbirinden tamamen farklı.

Bir savaştan bahsedilecekse, iktidarın, çıkarlarını temsil ettiği sermaye sınıfının talepleri doğrultusunda işçi sınıfının haklarına karşı uzun süredir yürüttüğü sınıf savaşından, krizin bütün yükünü emekçilerin sırtına yıkmak için gece gündüz demeden attığı adımlardan bahsetmek daha doğru olur. Örneğin herkesin dikkati İzmir’de yaşanan depremin ve kaybedilen canların üzerindeyken Meclis gündemine getirilen, 25 yaş altı ve 50 yaş üstündeki işçilerin kıdem ve ihbar tazminatı ile emeklilik haklarını ortadan kaldıran, milyonlarca işçiyi esnek ve güvencesiz çalışmaya mahkum eden torba yasa saldırısı, iktidarın ekonomik savaşı aslında kimlere karşı yürüttüğünü gösteriyor.

Evrensel'i Takip Et