Burjuva karanlığı ve Elif ile Ayda’nın aydınlık elleri!

Elif Perinçek'in enkaz altından çıkarıldığı an | Fotoğraf: İstanbul İtfaiyesi/AA
Türkiye depremlerle sarsılıyor ve dünya yangın yeri. Son yüz yıldır dünya kapitalizminin koordinatör gücü konumunda olup son otuz yıldır bu konumuna itirazların çoğalıp rakip emperyalist güçlerce hakimiyeti sınırlanmaya çalışılmasına karşın, dünyanın hala en büyük ekonomik ve askeri nükleer gücü olan ABD’de bir seçim dolayısıyla, iç savaş tertibatı alınmış bulunuyor ve Ortadoğu-Kuzey Afrika, Akdeniz ve Karadeniz ülkeleri ‘istim üstünde!’ 2020 yılının “felaketler yılı” olarak tarihe kaydı kesin değildir ama kuvvetle muhtemeldir.
2020 yılı, kuvvet ve olanakları ellerinde bulunduran tekelci sermaye yönetimlerinin halklara yönelik saldırılarının katlandığı bir yıl oldu. Her bir ülkede, emek gücü sömürüsüyle sağlanan kaynaklar büyük sermayeye daha pervasız şekilde peşkeş çekilirken büyük şirketler korona salgını ve kriz koşullarında da kârlarını artırabildiler. Verimlilik artışı için ileri teknoloji kullanımıyla daha çok sayıdaki işçi işsizlerin safına savruldu. Sosyal haklar budandı, sosyal ilişkiler alabora edildi. Teknolojik gelişmeler ve ekonomik olanaklar, halk kitleleri üzerindeki baskıyı daha fazla yoğunlaştırmak için kullanıldı. Bilgisayar teknolojisi, mikroçipler, kamera takip sistemi, depolanmış bilimsel bilgi ve yapay zekâ vb. sistemler, insan yaşamını iyileştirme ve koruma yönünde değil işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci örgütlenmesine karşı, engelleme ve etkisiz kılma silahına dönüştürüldü.
Sosyalizme ve işçi hareketine vurdukları büyük darbelerle övünen ve bu yıkımı halkların “en büyük kazanımı; özgürleşmesi ve refaha kavuşması” olarak gösterme yüzsüzlüğünü sürdüren kapitalist şarlatanlar, 21. yüzyılı, insan soyunu daha büyük ve yeni yıkımlarla yüz yüze getirme yılına çevirdiler. Doğal yaşam alanları ve olanakları tarumar edildi. Atom denemeleri, kimyasallar ve atıklar yeni viral hastalıkların ortaya çıkmasını, depremlerin ve yangınların çoğalmasını tetikledi. Burjuva karanlığı yaşamı karartmaya devam ediyor ve insan soyunun bu karabasandan kurtulması için büyük bir mücadeleye ihtiyaç var. İşçi sınıfı ve emekçiler eğitimin, sağlığın, barınmanın sosyalist ve halk demokrasisi yönetimlerince toplumsal-kamusal hak ve hizmet olarak parasız ya da çok küçük bir ödeme karşılığı temin edilerek yerine getirildiği koşullarla bugünün kapitalist barbarlık koşullarını kıyaslamalıdırlar. Eğitimi, sağlığı, barınmayı, ısınmayı, kısacası halk kitleleri için yaşam ifadesi olan her şeyi kâr nesnesi yapan kapitalist-burjuva soyguncu, dünyanın neresinde olursa olsun doğal afet olarak nitelenen yıkımları da sömürü olanağı olarak göregelmiştir. Türkiye’de bunun en çarpıcı örnekleri yaşandı ve yaşanıyor.
İstanbul, Van, Erzincan, Malatya, Elâzığ, İzmir depremleri, Karadeniz’deki sel baskınları ve heyelanlar nedeniyle yaşanan yıkım ve kayıplar sadece vurguncu müteahhitlerin hileli malzeme kullanmalarıyla, “cahil yurttaşlar”ın basit menfaat hesaplarıyla, belediye yönetimlerinin gerekli önlemleri almamalarıyla açıklanamaz. On yıllar boyu bilim insanları tarafından yapılan incelemelerle gelmekte olan büyük tehlikelere dikkat çekilmiş olmasına rağmen, önlem almayan devlet yönetimleri baş sorumlu durumundadırlar. Onlar aksine yapım-inşaat işlerini, altyapı tesisleri yapımını, kent dönüşümünü yandaş kapitalistlerin vurgunu ve iktidar payandasını güçlendirmek üzere istismar etmişler; deprem vergisini (39 milyar lira) başkaca işlere (muhtemelen militarist güç devşirmeye ve savaş araçları için) ayırmışlar; yurttaşların güvenli konutlarda yaşamaları için devlet gelirlerinden kaynak sağlama yerine onların daha önce sahip oldukları olanakları da yitirmelerine yol açan uygulamalara girişerek TOKİ inşaatçılığını yandaş sermaye çevrelerinin daha fazla palazlanması için kullanmışlar ve bütün bunlar emekçiler için büyük yıkımları getirmiştir. Burjuva ve tekelci azınlık için emekçilerin yaşamının, ancak kâr nesnesi olabildiği ölçüde bir değeri bulunur. Onların gösterişli “üzüntü seansları” sahte ve iki yüzlücedir!
**
Halk kitlelerini savaşların kaos ve karanlığına sürükleyen, farklı uluslardan işçi ve emekçileri birbirine düşmanlaştıran, işgallerle ve işbirlikçi çeteler aracıyla yol açtığı yıkımlar sonucu milyonlarca insanı yerinden yurdundan ederek belirsizliğe ve umutsuzluğa sürükleyen mali sermaye ve tekellerin hâkimiyeti devam ettiği sürece, kaynağı emek gücü olan yaratımların halk yararına kullanımı ve halktan insanların ‘rahat yüzü görmeleri’ mümkün olmayacaktır. Konut sorununun çözümü ve herkesin güvenli bir konutta oturma olanağına kavuşması için, barınma hakkının kapitalist kazanç olanağı olmaktan çıkması gerekir. Ne ki böyle olması, o güne dek başkaca yapılabilir işlerin ve sağlanabilir iyileştirmelerin olmayacağı demek değildir. İşçi ve emekçiler, depremlerin ve öteki doğa olaylarının yol açtığı yıkımlar sürecinde “kimsenin aç ve açıkta bırakılmayacağı” nakaratını yineleyerek şatafatlı boy gösterimleriyle “biz buradayız!” diyen devlet-hükümet yöneticilerini, sermaye partileri ve politikacılarını koruyucu önlemler için baskı altına alarak iyileştirici düzenlemeler yapmaya mecbur bırakmak zorundadırlar. Bu ise, ancak tarihten olduğu denli yaşadıkları her yeni yıkım ve yenilgiden de ders alacak olan işçi ve emekçilerin elleri-kolları-beyinleriyle oluşturacakları büyük güç birliği ve kazanma hedefli mücadelenin eseri olabilir. Elif bebeğin elinin, Ayda’nın gülümseyişinin işaret ettiği yaşam umudu ve gücünün bütün emekçileri sararak büyümesi için, kapitalist barbarlığın, onun koruyucu gücünün etkisizleştirilmesi şarttır. İzmir depreminde, öldürücü yıkımın elinden çekilip alınan iki minik çocuğun umutlu bakışları ve küçük elleriyle tutundukları yaşam sevinci, bugünün karanlıklarından çıkışın ve gelecek zaman(lar)ın aydınlığına yürümenin sönmeyen umut ışığı olarak anılmayı hak ediyor. O iki minik elin insanlığa hediyesi yaşam sevinci olduysa, insanın insan tarafından köleleştirilmediği ve sömürülmediği koşulların yaratılması ümidi ve gücü de işçilerin, itfaiyecilerin, AFAD emekçilerinin, mühendis ve yer ve deprem bilimci bilim emekçilerinin günler boyu süren çalışmasında dile gelmiş oldu. İnsanları ölüme mahkûm hale getiren bir düzenin karanlığına karşı yaşam umudu ve dövüşüdür tanık olunan!
Evrensel'i Takip Et