08 Kasım 2020 22:25

Pasolini oynadığında

Gramsci'nin mezarı

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

1975 yılında İtalya iki dev yönetmenin futbol maçına sahne oldu. Salò (120 Days of Sodom) filmini çeken Pier Paolo Pasolini ile 5.5 saatlik Novecento’nun dev mesaisiyle boğuşan Bernardo Bertolucci’nin set ekipleri Parma kentinde karşı karşıya geldi. 5-2’lik sonuçla kazanan, o sırada Bertolucci’nin yerel basında forma renkleri “psikedelik” olarak tanımlanan takımıydı. İddiaya göre Pasolini, o sırada Serie B’de mücadele eden Parma takımından birkaç profesyonelin Bertolucci’nin takımında oynadığı için kızgındı.

Pasolini’nin takımı kırmızı-mavi bir formayla oynamıştı. Bunlar, devrimci yönetmenin memleketi Bologna’nın meşhur futbol takımının renkleriydi. Bologna, Pasolini’nin hem futbola hem sanata tutulduğu kentti.

Pasolini’nin doğduğu 1922 Bologna’sı, İtalya’da solun kalelerinden biriydi. Ülke, “iki kızıl yıl”ın ardından Mussolini ve faşistlerin iktidarıyla karşı karşıyaydı. Faşizm, önemli bir stratejik merkez olan Bologna’ya devrimcilerin etkisini kırabilmek adına büyük bir yatırım yaptı. Buna futbol takımı da dahildi. Faşizmin futbola ilk direkt müdahalelerinden biri olarak değerlendirilen hadise, 1925’te Genoa’ya karşı oynanan finalde Bologna’nın şampiyonluğa itilmesiyle yaşandı. Cenovalılar bu olayı “Büyük hırsızlık” olarak tanımladı. Yönetmen Giuliano Montaldo’dan aktaralım: “Yaralar ancak son 20 yılda sarıldı. Onun öncesinde ‘Bologna’ dendiğinde ‘Herhalde hırsız demek istedin’ diye düzeltirdik.”

Bologna, 2. Dünya Savaşı esnasında İtalya Direniş Hareketinin de merkezlerinden biriydi. Pasolini, 1950’de Roma’ya taşındı ve sanatının merkezine de sinemayı koydu.

İtalyan Komünist Partisiyle ve diğer devrimci gruplarla ilişkilerini sürdürmekle birlikte bu 25 yılda sanatı gibi politikası da değişimler gösterdi. “Katolik Marksist” şimşekleri üzerine çekmekte rakip tanımıyordu.

İtalya’da işçi sınıfı için ’50’ler, burjuvazinin sözde mucizesi karşısında yenilgi ve örgütsüzleşme yıllarıydı. 1960’larda ise yeniden ayağa kalkışın ateşi “Citta Fabbrica” yani fabrikalar şehri Torino’da yakıldı. 1969’un “sıcak sonbaharı” ile zirvesine çıkan ve öğrenci hareketiyle birlikte ülkenin her yerine yayılan direnişin kalıcı etkileri oldu.

Pasolini ise mart 1968’de Roma’da polisle çatışan öğrencileri “küçük burjuva”, polisi ise “yoksulların çocukları” olarak tanımlayarak bir kez daha “ileri gidiyor”du.

Çok dikkate alınmasa da futbol üzerine yazmayı hep sürdürdü. Brezilya’nın İtalya’yı 4-1 yendiği 1970 Dünya Kupası finali ona göre şairlerin düzyazıcılara karşı zaferiydi. Ona göre dripling futbolun şiiriydi, haliyle Brezilyalılar da en büyük şairlerdi. Katenaçyoyu sadece kontra atağa çıkıldığında seviyordu.

1975’te  Bertolucci’nin ekibiyle yaptığı maç Pasolini’nin son maçı oldu. 2 Kasım 1975’te Roma’da vahşi bir cinayete kurban gitti. İddiaya göre failler Salò (120 Days of Sodom) filminin çalınan parçalarını alabilmek için buluştuğu hırsızlardı. Cesedi Ostia sahilindeki bir futbol sahasının kenarında bulundu.

NOT: Valerio Piccioni’nin Quando Giocava Pasolini (Pasolini Oynadığında) kitabı usta yönetmenin futbolla ilişkisine dair yazılanların bir numaralı kaynağıdır. İtalyan futbolu ve tarihiyle ilgilenenlere ise İngilizce kaynak olarak John Foot’un Calcio’sunu önerebilirim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa