08 Kasım 2020 22:54

Meryem ana ile Lokman oğul

Fotoğraf: Ercüment Akdeniz

Paylaş

Sekiz çocuklu bir ev... Ve o evde hem baba hem ana bir kadın: Meryem Bulut.

Batman’da rençberlik, İskenderun’a göç ve tarlada çapa işçiliği.

1990’lı yıllar, çetin zamanlar. Aynı anda hem dağda hem askerde evlat sahibi olmanın zorluğu. Ve yıllarca kayıp çocuk, kayıp yeğen, kayıp torun aramanın vazgeçilmez umudu.

Barış nedir? Barış evlattır” demiş hep yanındakilere bu yüzden. Barış annesi “Meryem Ana” demeleri de bu yüzden.

71 yaşında öldürdüler onu! 10 Ekim 2015 sabahı, Ankara Gar Meydanı’nda, bir miting kalabalığında, yüzü aşkın insanla birlikte. Katliamcılar, IŞİD’in canlı bombaları.

Onu tanıma şansım hiç olmadı. Katledildikten sonra, İstanbul Okmeydanı’da kurulan taziye evini ziyaret ettim. Oğlu Lokman’a götürdüler beni. Taziyeleri kabul ediyordu. Bana Meryem Ana’yı anlatmasını istedim. Şöyle başladı:

“Küçükken annemlerin eylemlerine katılırdım. Uzun oturma eylemlerinin neden olduğunu pek anlamazdım. Önlerinde tuzlu ya da şekerli sular vardı. Onları niye içtiklerini bilmezdim. Biz çocuklar da onlarla beraber, oyun olsun diye aynı suları içerdik. Sonradan anladım ki annemler HEP (Halkın Emek Partisi) zamanında, tutsaklar için açlık grevindeymiş.”

Annene kızar mıydın yoksa onunla gurur mu duyardın?

“Yaşlı insanlar camide, kahvede zaman geçirirken; o 71 yaşına kadar bir dakika bile boş durmadı. Ben 5 yaşımdan beri annemi böyle hatırlıyorum. Yaşlıydı ama diğer yaşlılar gibi değildi; o benim kahramanımdı.”

Lokman’ın aktardığına göre; Meryem Ana her sabah Kürtçe “Bu kanın durması lazım, Allah’ım bu ateşe bir su dök” dermiş. Çünkü Allah ölmeyi değil yaşamayı, yaşatmayı emredermiş. Televizyonda asker ya da polis cenazesi görünce de çok ağlarmış.

Lokman’ın, annesini anlatırken en sarsıldığı anda duyduklarım şunlardı:

“Son gece onu yolculamadan önce yemek yedik. Manavda mandalinaları görmüş, canı mandalina çekmiş. Bu mandalinalar ona İskenderun’u hatırlatmış. Gittik aldık mandalinaları. Tadına baktı, ‘ekşi bunlar’ dedi, mandalinalar daha olmamışlardı…Evdeki kadınlar onun ayakkabılarını boyamaya karar verdiler. Çünkü o, eylemlere boyanmış ayakkabılarla giderdi. Annem ölümün üzerine işte o boyanan ayakkabılarla gitti. Yollarda olma sebebi evlat özlemiydi. Barış gelince kayıpların daha kolay bulunacağına inanıyordu…”

Nedenini hatırlamıyorum ama Lokman’a şu garip soruyu da sormuşum: Yas tutmak ne demek sizin için?

Ben kendimi bildim bileli, aile içinde doğru düzgün bir yas tutamadık. Ölüm olur, yas olur sonra yas biter; hayat devam eder sonuçta. Ama bizde hiç öyle olmadı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; abim dağa çıktıktan sonra bizde hiç bayram da olmadı. Bayram günleri, komşulardan gelen güzel yemek kokularını anneme söyler ve ‘Anne, bari bize bayram yemeği yap’ derdim. Ben bayramlarda sadece annemin yaptığı o yemekleri bilirim, başka da bayram bilmem... Evde adı konmamış bir yas var. Aslında bu yas hiç bitmedi. Bundan sonra da bu yas devam edecek bizim için...

***

Geçen hafta bir cenaze ilanıyla sarsıldım!

2015 yılında röportaj yaptığım Lokman (Adnan Bulut) koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetmişti. Yaşı henüz 36’ydı ve pırlanta gibi iki çocuğu vardı. 

Yasın o hiç bitmek bilmez konağına şimdi Lokman’ın acısı eklenmişti.

Hüzün ve keder içinde, bana anlattığı şu anıyı hatırladım:

“Rahmetli babam bana Adnan ismini vermek istemiş ama annem ille de Lokman olsun demiş. Anlaşamamışlar; resmiyette babam, aile içinde annem kazanmış. Kimliğimde Adnan yazıyor ama evde bana herkes Lokman diyor. Galiba hekim olmamı istiyordu ya da bir hekim gibi şifa dağıtmamı.”

***

Lokman’ın ailesine ulaşmaya çalıştım. Konuşacak halde olmadıklarını öğrenince bundan vazgeçtim. Sonra kurucuları arasında yer aldığı 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneğini aramaya karar verdim.

Telefonun diğer ucunda Dernek Başkanı Av. Mehtap Sakinci vardı. Bana anlattıkları şunlardı:

“Katliamdan sonra derneği birlikte kurduk. Yönetimde yer alan 7 isimden biriydi. Lokman’la yaşımız aynıydı. 5 kasımda hayatını kaybetmiş, aynı gün sessiz sedasız defnetmişler. Malum korona. Oysa onun özlemi Batman’da annesinin yattığı mezarlığa gömülmekti... Avukat olduğum için Meryem Ana’dan kalan kanlı elbiseleri aileye ben götürmüştüm. Lokman annesinin acısını uzun süre yaşadı, vücudu yorgundu, belki de kovide o yüzden yenildi. Meryem ana yaşasa iyileşirdi... 10 Ekim aileleri aslında epey hırpalandı. Anneler yaşlı ve birçoğu kronik hasta…”

Koronavirüsün öldürme yaşı her gün biraz daha aşağıya inerken ve salgın her gün birkaç güzel insanı daha aramızdan koparıp alırken; ne olur virüse karşı daha dikkatli olalım. Dayanışmayı el üstünde tutalım. Sağlık ve yaşam hakkı için mücadeleye el birliğiyle sarılalım. 

Son sözüm barışa dair…

10 Ekim Katliamı’nda hayatını kaybeden canlar kadar ailelerine de sahip çıkmalı. Çünkü o yaslı evler bizim ülkemiz. Kayıp giden her bir aile bireyinin yerine, 10 Ekim Katliamı davalarına bir başka yurttaşımız dahil olmalı. Çünkü Meryem Ana’nın barış için dua açan elleri çocuklarımızın geleceği. 

*Röportajın uzun hali Evrensel Kültür dergisinin 288. sayısında yayımlanmıştır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa