11 Kasım 2020 23:16

Askıdaki ekonomi

Maskenin altında dolarlar

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu sorunlar ve riskler her geçen gün artarken, köklü bir politika değişikliği yapılmadan atlatılması mümkün görünmeyen, bu nedenle giderek derinleşen bir ‘ekonomik bunalım’ süreci yaşanıyor.

Bugüne kadar ortaya koyduğu pratik ve ilginç söylemleri ile sürekli tartışma konusu yapılan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, sosyal medya hesabından yaptığı bir açıklama metni ile görevinden istifa etti. Görev yaptığı süre içinde devlet görevlisi gibi davranmaktan çok tipik bir holding CEO’su gibi hareket eden, görsel sunumlar ve iddialı söylemler eşliğinde sürekli ‘değişim’, ‘dönüşüm’ kavramlarını kullanarak, kendisi dışında hiç kimseye inandırıcı gelmeyen söylemleriyle hep gündemde oldu.

Albayrak, Hazine ve Maliye Bakanı olduğunda ABD doları 4.52 TL, avro ise 5.32 TL seviyelerindeydi. Görevinden istifa ettiği günün sabahında ABD doları 8.52 TL’yi, avro ise 10.12 TL’yi gösteriyordu. Kendisi her ne kadar döviz kurlarına bakmıyorum dese de, bakmadığı döviz kurları yüzünden Türkiye’nin borç yükümlülüğü, sadece kur artışı nedeniyle, daha önce hiç olmadığı kadar arttı. İş o noktaya geldi ki, Türkiye’nin adı ekonomik çöküşün eşiğindeki Arjantin ile birlikte anılmaya başlandı.

Albayrak göreve geldiğinde merkezi yönetimin borcu 970 milyar liraydı ve borcun yüzde 42’sini (409 milyar TL) döviz cinsi borçlanma oluşturuyordu. Görevde kaldığı süre içinde söz konusu borç miktarı 30 Eylül 2020 itibariyle 1 trilyon 863 milyar liraya çıktı. Borç stokunun 817.9 milyar TL tutarındaki kısmı Türk lirası, 1 trilyon 45 milyar TL tutarındaki kısmı ise döviz cinsi borçlardan oluşuyor. Son iki yılda merkezi yönetimin döviz cinsinden borcunun 2.5 kattan fazla artması bile ülke ekonomisinin geldiği noktayı gösteriyor.

Türkiye’de Kovid-19 salgını tamamen kontrolden çıkarken, döviz kurları asansör gibi bir gün yükselip diğer gün düşüyor. Yılbaşından itibaren uygulanan asgari ücret mum gibi erirken, halkın satın alma gücünde ciddi azalmalar yaşandı. TÜİK’in istatistik oyunlarıyla üzeri örtülmeye çalışılsa da işsizlikte ve enflasyondaki artışın hızı kesilmiyor. Uzun süredir bozuk olan ekonomik dengelerin tamamen altüst olduğu günümüz koşullarında ülke ekonomisinin fiilen askıda olduğunu söylemek mümkün.

İktidar, krizden en çok etkilenen emekçilerin taleplerine kulaklarını tıkarken, patronların isteklerini yerine getirmek için bütün imkanlarını seferber ediyor ve tercihlerini her koşulda patronları korumak yönünde yapıyor. Kovid-19 salgınından ve ekonomik krizden en çok etkilenen emekçilerin sorunlarına çözüm bulmak, onların acil ekonomik taleplerini dikkate almak yerine, bütçe ve işsizlik sigortası fonu kaynakları patronlara aktarılıyor. Örneğin son 10 yılda bütçeden patronlara sadece SGK prim desteği için 154 milyar TL kaynak ayrıldı. 2021 bütçesinde 27.7 milyar TL daha destek verilecek.

Ülke ekonomisinin bugün itibariyle geldiği noktada önemli pay sahibi olsa da, ekonomik krizin adım adım bunalıma doğru yol almasında asıl sorumlunun sık sık ‘Ekonominin sorumlusu benim ben!’ çıkışı yapan Erdoğan ve toz kondurmadığı ‘tek adam rejimi’ olduğu çok açık.

Türkiye ekonomisinin içine girdiği ekonomik bunalımdan çıkabilmesi, özellikle yüksek işsizlik ve enflasyon sorununa kalıcı çözümler üretilebilmesi için sadece ekonomide yaşanan sorunların çözülmesi yeterli olmayacaktır. Bunun için ülke ekonomisinin çöküşün eşiğine gelmesinin en önemli nedeni olan mevcut siyasal sistemin tamamen değişmesi/değiştirilmesi için mücadele etmek dışında herhangi bir çıkış yolu görünmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa