“Kutuplaştırma” karşıtlığı ve “demokrasi” söylemi

Fotoğraf: DHA
Çok kullanılan kavramlar olmakla birlikte son zamanlarda başlıktaki iki kavram üzerine yapılan spekülasyonlar giderek daha fazla yoğunluk kazandı. Gazete makalelerinde ve bol sayıdaki yayın kanallarında toplumsal gelişmeler ve olası tehlikelere vurgu bu kavramlar merkezli olarak açıklanmaya ve kodlanmaya çalışılıyor. Burjuva ve tekelci sermaye politikacılarının bir bölümüyle birlikte kapitalist sömürü sisteminin sürmesini çıkarları için zorunlu sayan ekonomi-siyaset ve sosyoloji “uzmanı” ayrıcalıklı kesimler, toplumu kutuplaştırıcı politikaların içerdiği tehlikelerden söz ederek demokrasinin de tehlike altında olduğunu söylüyor, ABD’de Trump‘ın “gayrı nizami” politikalarıyla seçim kampanyasını ve Türkiye’de Erdoğan yönetiminin (Saray rejimi veya Tek adam yönetimi vb.) muhalefete karşı söylemini ve uyguladığı politikaları buna örnek gösteriyorlar.
ABD, Türkiye, Brezilya, Macaristan, Polonya gibi ülkelerin devlet yönetim politikaları buna örnek gösteriliyor ve “otoriter yönetim dayatması”nın tehdit yaratıcı potansiyeline dikkat çekilerek bundan geri durulması isteniyor. Bu tartışmalarda öne çıkan ya da çıkarılan en popüler iki örnek Türkiye ve ABD’dir. ABD’de toplumun “demokratlar ve cumhuriyetçiler” şeklinde iki kutba ayrıldığı ve Türkiye’de de Cumhur ve Millet “ittifakı” etrafında iki karşıt kutba bölündüğü; Trump ve Erdoğan’ın kutuplaştırıcı söylemlerinin toplumu gererek demokratik teamülleri zaafa uğrattığı; ekonomiyi ve toplumsal psikolojiyi olumsuz yönde etkileyerek çatışmacı ruh halinin hakim olmasına yol açtığı belirtiliyor; kutuplaştırıcı söylemden vazgeçilmesinin tüm toplumun yararına olacağı söyleniyor.
Kutuplaşmış olmaktan kaçınmak, çatışmacılıktan uzak durmak, barışçıl ve uzlaşıcı olmak, demokratik değerlere ve ‘teamüllere’ önem vermek; bütün bunlar sadece kulağa hoş gelmez, kitlesel olarak kabul görme potansiyeline sahip istem ve temenniler kapsamına girerler.
Ancak istem, temenni etme ve iyi niyet gösterme ile toplumsal gerçeklikle bağlı mümkünlük hali arasında, deyiş yerindeyse dağlar kadar fark var. Akılcı burjuvanın da kârına kâr katmak için uzlaşıcı-çatışmasız bir kapitalist burjuva düzenin sürüp gitmesini tercih edeceği pekâlâ söylenebilir. Ne ki, kapitalizm bunların hiçbirine izin vermez. Rekabet ve daha fazlasına sahip olmanın siyasal erk, siyasal iktidar düzeyinde de çatışma yaratması kaçınılmazdır. Kutuplaşmaktan-kutuplaştırmaktan söz edenler, kapitalist sınıf bölünmesi ve bağlı olarak ortaya çıkan mücadele-çatışma halini geçiştirir ve unutturmaya çalışırlar. Toplum evet, sadece sınıfsal temelde değil, tüm toplumsal kesimlerden gelme yığınların burjuva politikasının farklı fraksiyonları etrafında toplaşmış bir bölünmesine de uğramıştır. Bu tür bölünmüşlüğün işçi ve emekçilerle kapitalistler ve tekelci burjuvazi arasındaki temelli ayrımın üstünü örtme gibi bir işlevi de bulunuyor. Kutuplaşmanın bu biçimi, ileri sürüldüğü üzere çatışma yaratıp yaratmamasından bağımsız olarak proleter ve emekçi kesimler açısından yön şaşırtıcı, aldatıcıdır. Örnek olsun Trump’ın politikalarına öfke duyarak Biden ve Demokrat Partiyi desteklemeye yönelenlerin ya da bizde diyelim AKP-MHP Saray yönetiminin politikalarına karşı tepkiyle muhalif burjuva partilerinin safına geçenlerin tutum değiştirme gerekçeleri haklı olmasına rağmen, vardıkları ve konumlanacakları yer doğru seçilmiş olmayacaktır. Farklılaşma ve kutuplaşmanın mevcut düzen parti ve örgütleri arasında seçim yapmaya daraltıldığı bu yaklaşımda, işçi ve emekçilere biçilen rol bu parti ya da ittifak cephelerinden birine yedeklenmektir. Buradan hareketle, barbarca ve faşizan politikaların ve gelişmelerin önüne bir miktar engel çıkarılabilse de, bu kalıcılık göstermeyecek; tekelci gericilik ve emperyalist çıkar çatışmalarıyla bağlı gelişmelerin körükleyeceği burjuva saldırganlığı, emekçilere ücretli kölelik koşullarında yaşamayı dayatmaya devam edecektir. Bu böyleyse ama, işçi sınıfı ve emekçilerin sermayenin şu ya da bu fraksiyonuna yedeklenerek iki kutuptan birine dahil olmaya değil kendi demokratik sosyalist ‘kutbu’nu yaratmaya ihtiyaçları var demektir. Bunun kolay olmadığı apaçıktır. Özellikle de demokratik hak ve özgürlüklerin burjuva karakteriyle dahi ayaklar altında süründüğü, burjuva muhalefetin mağdur konuma itilerek emekçilerin taleplerini istismar olanağına kavuştuğu koşullarda, acil talepler mücadelesini tekelci gericiliğin bütün fraksiyonlarının ikiyüzlü politikalarından aşıracak netlikte ve bağımsız sınıf tutumuyla ortaya koymak ve sürdürmek, bağımsız sınıf bilincini ve tutarlı demokratik mücadele hattında yürüme kararlılığını gerektirir.
İşçi sınıfı ve emekçilerin ileri kesimleri, toplumsal sorun ve çelişkilerin çözümsüzlük nedenli giderek ağırlaşması nedeniyle burjuva propagandacılarının bile-isteye başvurdukları saptırmaların gerçekleri karartıcı özelliğini bilerek kendi bağımsız politik tutumlarının kitleler içinde güç bulması için politik-ideolojik ve kültürel alanda da daha fazla inisiyatif edinmek zorundadırlar. Dönem bunu acil kılıyor. Doğru sınıfsal kutupta, sömürüye ve tekelci barbarlığa karşı proleter ve emekçi kutbunda safları genişletmeye ve sağlamlaştırmaya ihtiyaç var. Aksi durumda, kendi açıklamasıyla istifa ettiğini duyuran bir damat bakanın istifasının bile “görevden affedilmesi talebi” olarak gösterilmesinde tanık olduğumuz türden binlerce çarpıtma-saptırma ve gerçekleri bulandırıcı söylem, kavram ve açıklamayla her gün yüz yüze kalmak; dolayısıyla da iyi niyetli beklentilerle aldanmak kaçınılmaz hale gelir; masal anlatıcılığıyla illüzyon karışır, yön belirsizleşir ve hedef bulanır.
Evrensel'i Takip Et