İşçiler ve emekçiler için kritik aralık ayına 12 gün kala sendikalar ne yapıyor?
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/172848.jpg)
Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel
Bir yanda ekonomik krizin yol açtığı yıkımın enkazı, öte yandan pandeminin faturasının işçi sınıfı ve emekçilere çıkarılmak istenmesi önlemleri, işçi sınıfı başta olmak üzere tüm emekçiler için içinden geçilen dönemi çok zor olduğu kadar çok da önemli hale getirmektedir.
Nitekim, son haftalarda kamuoyunda yoğun tartışmalara konu olan “torba yasa” daha dün, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ama bu yasanın işçilere, emekçilere ne getirip götürdüğü tartışması bitmeden, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerekirse acı reçete uygulamaktan çekinmeyecekleri”ni açıkça ilan etti. Ki, onların dilinde “gerekirse”nin karşılığı, “muhtemelen” değil, “mutlaka ve en kısa zamanda”dır! Bu da, “acı reçete”yi ete kemiğe büründürecek uygulamaların hemen devreye sokulmaya başlanacağı demektir.
Dahası, önümüzdeki ay;
- 11 miyon emeklinin 2021 yılında maaşlarına yapılacak zam miktarının
- 8 milyon işçinin ücreti olan ama aynı zamanda “mavi yakalısı” ve “beyaz yakalısı” ile emekçilerin özlük hakları için de “Baz kabul edilen ücret” olması bakımından önemli olan “Asgari ücretin tespit edileceği ay” olarak önemli bir zaman dilimidir.
TEK ADAM YÖNETİMİNİN KORKUSU, YIĞINLARLA KARŞI KARŞIYA GELMEK!
Emek mücadelesi açısından böylesi önemli bir aya girilirken, “Sendikalarda herhangi bir hazırlık, en küçük bir girişim var mı?” denirse, ne yazık ki, bu soruya “evet” diyebileceğimiz herhangi bir belirti yok!
Oysa, işçi sınıfı mücadelesinin önceki deneyimlerini bir yana bıraksak bile, AKP-MHP tarafından Meclise getirilen teklifte yer alan, işçilerin emeklilik haklarını kullanılamaz hale getirecek “esnek çalışma” yöntemlerinin devreye sokulması; “kıdem tazminatı” ve “emeklilik haklarının 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçiler için fiilen ortadan kaldıran maddelerin son anda geri çekilmesi, işçiler ve sendikaları tarafından gösterilen tepkiler karşısında olmuştur. Sendikacılar bunu bilmiyor olamazlar. Tersine bunun herkesten çok onlar farkındadır, farkında olmalılar! Çünkü kendisine biat etmeyen, bir talebi olup da bu talebinde ısrar eden her odağı ezerek amacına yürümeyi ilke edinmiş bir yönetimin, işçilerden gelen tekerlerine taş koyma tutumu (hem de 5 ay içinde iki kez) karşısında geri adım atamasının nedeni iktidarın geniş işçi yığınlarıyla karşı karşıya gelmekten duyduğu korku olmuştur.
Tabii burada, “Torba yasada olup da artık yasa haline gelen, işçilerin haklarına saldırı amaçlı diğer maddelere neden karşı çıkılmamıştır?”, sorusu da karşımıza çıkmaktadır. Ki, bu da bürokratik sendikacılık ve onun temsilcilerinin mücadele anlayışıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Ancak bu konu bugünkü tartışmamızın dışındadır.
AÜTK’DEKİ İŞÇİ ALEYHİNE AĞIRLIK ‘SAHADA’ TERSİNE ÇEVRİLEBİLİR
Asgari ücretin işçilerin insanca yaşayacağı bir seviyeye çıkarılması ve emekliliklere yapılan zammın, “TÜİK’in beklenen enflasyonu”na bağlı olmaktan çıkarılarak “İnsanca yaşama” kriterine bağlanması talebi, en geniş emekçi kesimleri çok dolaysız biçimde ilgilendirmektedir. Bu yüzdendir ki, sonuçta asgari ücretin ne olması gerektiğini belirleyen Asgari Ücret Tespit Komisyonunda (AÜTK) 5 işçi, 5 patron, 5 de hükümet temsilcisinden oluşan bileşim, daha baştan 10’a 5 işçi aleyhindedir. Bunu yıllardır herkes biliyor. Geçtiğimiz yıl bu tartışma yapılmış, AÜTK’de işçilerin çoğunluk olmasından komisyonun kaldırılıp yerine daha adil karar veren mekanizmalar oluşturulmasına kadar çeşitli öneriler gündeme gelmişti.
Ancak bugün, AÜTK’nin toplanmasına iki haftadan az bir zaman kala, bu konuda sendikalar cephesinden hiçbir girişimin olmadığı dikkate alındığında sendikaların ve geniş emekçi yığınların önünde tek seçenek vardır: Bu da işçilerin sahada ağırlıklarını koyarak AÜTK’deki işçi aleyhine oluşan çoğunluk baskısından kurtulmasıdır.
Burada da elbette önemli sorumluluk sendikalardadır. Gerçekte hangi sendikacılık anlayışına ve hangi siyasi görüşe sahip olduklarından bağımsız olarak, birer işçi örgütünün yönetimlerinde olmalarından dolayı sendikacılar burada baş sorumludurlar.
Ancak mevcut sendikal yapıların çok büyük çoğunluğunun bugüne kadarki tutumları dikkate alındığında, önümüzdeki kritik aralık ayında, bu sorunların gerektirdiği gibi davranacaklarını beklemek herhalde gerçekçi bir beklenti olmaz.
ASIL OLAN İŞÇİ-EMEKÇİ YIĞINLARIN HAREKETE GEÇİRİLMESİDİR
Bu yüzden konfederasyon ve sendikaların üst yönetimlerinin harekete geçip geçmediğine bakılmadan asgari ücretin miktarı ve nasıl bir mücadele verilmesi tartışmasının yaygınlaştırılması konusunda bir çalışmanın organize edilmesi için harekete geçilmesi ertelenemez bir görev olmuştur.
Bu görevin yerine getirilmesinde asıl rol ise, genel olarak konfederasyon ve sendikalara değil;
- Kamu emekçileri ve işçi demeden her konfederasyon ve sendikanın her kademesindeki mücadeleci sendikacılara,
- Her konfederasyondan mücadeleci bir çizgide hareket eden sendikalara ve sendika şubelerine,
- Sendikalarda örgütlü olup olmadığına bakılmadan her işletme, her hizmet kurumundan ileri işçilere ve emekçilere,
- Bugüne kadar çeşitli il, ilçe ve sanayi havzalarında örgütlü olan kamu emekçileri ve işçilerin “sendika şubeler platformları”, “emek platformları”, “demokrasi platformları”... gibi platformlara düşmektedir.
Unutulmamalı ki, bugün işçilerin emekçilerin taleplerini elde etmelerinin tek gerçekçi yolu, işçilerin ve emekçi yığınların talepleri etrafında harekete geçirilmesidir!
Hele de talep asgari ücret ve emekli zamlarının miktarı gibi milyonlarca emekçiyi ilgilendiren bir talepse!
Evrensel'i Takip Et