18 Kasım 2020 23:00

Etnik kimliği malzeme etmek

Milli takım antremanda

Fotoğraf: AA

Paylaş

Öyle tuhaf konuşmalara, davranışlara, tavırlara tanık oluyoruz ki, onlar yüzünden futbol kültürümüzü geliştirebileceğimize dair umudumuzu her geçen gün biraz daha yitiriyoruz…

Bütün bu tuhaflıkların temelinde hiç kuşkusuz bilgi konusundaki yetersizlik yatıyor. Bilgi yeterli olmayınca, oyuna saplantılı yaklaşımlar ve bayağı alışkanlıklarla anlam vermeye çalışıyor, manasız değerlendirmeler, çapsız yorumlar ve içi boş eleştirilerle birlikte yoz bir kültür inşa ediyoruz…

Milli takımın Hırvatistan ile oynadığı hazırlık maçından sonra Şenol Güneş maç ile ilgili değerlendirme yaparken, Hırvatistan’ın attığı ilk golden önce oyuncunun topu eliyle düzelttiğini göremeyen hakemi eleştiriyor. Oysa hakem konusuna girmeden önce, bir teknik direktör olarak o pozisyonda topu iki kez yere düşüren savunma oyuncusunun yaptığı büyük hataya dikkat çekmesi gerekmez miydi? Teknik direktör yenen golün sorumluluğunu hakeme yıkarsa, oyuncu yaptığı hatanın farkına varamaz ve aynı hatayı yapmayı sürdürür... Bununla da yetinmiyor Güneş. Hakemin Slovenyalı olmasına dikkat çekip, geçmişteki bir maçta yine başka bir Slovenyalı hakemin gadrine maruz kaldıklarını hatırlatarak, “Bunlar tesadüf olamaz” demeye getiriyor. Etnik kimlikleriyle bağlantılı olarak, hakemlerin kendilerine yakın gördükleri ülke takımlarını kayırdıklarını ima etmek ne büyük bir ayıp. Hakemlere, bir etnik kimlik üzerinden laf söylenmediği kalmıştı, o “eksikliği” de giderdiniz yani. Tebrikler!..

Bir teknik direktörün ağzından bundan daha utanç verici sözler çıkabilir mi? Bu tür söylemler, teknik direktörün yetersizliğini göstermekten başka ne anlama gelebilir ki?

Gelelim Rusya maçına…

Tartışmalı olmaktan öte düpedüz Türkiye’nin işine yarayan hatalı hakem kararlarıyla Türkiye bu karşılaşmayı kazandı.

Maçtan sonrası ise futbolu, “Kazanalım da gerisi hiç önemli değil” kısırlığıyla algılayanlar için derslerle doluydu… Rus oyuncunun atılmasındaki ve Türkiye’nin kazandığı penaltıdaki hakem kararları Rusya Teknik Direktörü Stanislav Cherchesov’a soruldu. Cherchesov’un verdiği yanıtı Türkiye’deki bütün teknik direktörlerin odasına asmak gerekir: “Takımımın ne yaptığını konuşmak istiyorum, hakemi konuşmak istemiyorum.” Şu kısacık cümle o kadar çok şey anlatıyor ki. Tabii anlayana. Bu, maçları ağırlıklı olarak hakemler üzerinden yorumlayanların anlamakta zorlanacağı bir yaklaşım. İki takımın arasındaki oyun kalitesi farkı da bu cümlede saklı zaten…

Türkiye’nin böyle bariz iki hatalı hakem kararıyla bir maçı kaybettiğini düşünelim. Teknik direktör, oyuncular, yöneticiler ve medya, hakemlerden başka bir şey konuşup yazar mıydı? Hiç şüphe yok ki, bütün bir karşılaşmayı sadece hakem kararları üzerinden açıklarlardı…

Maçta kendi hamlesiyle sakatlanan Zeki’nin pozisyonu için Şenol Güneş’in yaptığı, “Zeki’nin sakatlandığı pozisyonda hakem faul bile vermedi” açıklaması ise tuhaflık sınırlarını dahi fersah fersah aşıp insana, “Bu kadar da olmaz” dedirtiyor. Böyle bir maçın ardından bile hakemden yakınmaya ne denebilir ki? Güneş ile Cherchesov’un oyuna bakışlarındaki farklılık, iki takımın oyun kalitesi arasındaki farkı yansıtıyor aynı zamanda.

Milli takım zaman zaman bazı oyuncularının günlük performansına dayalı olarak iyi sonuçlar alabiliyor. Doğaçlama performansla elde edilen başarılı sonuçlar kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Arızalı bakış açısı ve sığ futbol kültürüyle, günlük başarıların ötesine geçip istikrarlı bir başarı grafiği yakalayabilmek ne yazık ki mümkün değil…

Not: Bu yazı, Macaristan-Türkiye maçından önce yazıldı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa