18 Kasım 2020 23:38

Biden'ı beklerken Muallim'in gidişi...

Fotoğraf: MA

Paylaş

Suriye dahil bütün bölge ülkeleri ABD başkanlık seçimleri sonrası sürecin başlamasını bekliyor.

İdlip’teki cihatçıların bile Biden dönemi ABD dış politikasını ve Suriye hamlelerini tahmin etmeye çalıştığı bugünlerde Şam’da kafalar karışık. Kimine göre, Trump dış politikadan, kısa/orta/uzun vadeli yol haritalarından, bölgesel dengelerden filan anlamıyordu ama bu durum ABD içinde yönetim katı ile askeri ve diplomasi kanatları arasında sık sık çatlaklar yaratıyordu. Bu durum mesela Trump-Netanyahu kişisel ilişkilerinin derinleşmesini ve haliyle İsrail’in Trump döneminde ciddi kazanımlar elde etmesini sağladı. Ama diğer taraftan Trump’ın ABD içinde çatlaklar yaratması zaman zaman bölge ülkelerine nefes aldıracak fırsatlar da yarattı. Mesela, Trump’ın Suriye’deki ABD askeri varlığını arttırmayı pek de gerekli görmemesi gibi…

Biden ile birlikte ABD dış politikasının nasıl seyredeceği şimdilik muamma ancak artık Trump döneminde alıştığımız iç çatlakların bölge ülkeleri lehine olumlu yansımaları, Rusya ve İran gibi ülkelerin değişen şartlarla birlikte bölgedeki nüfuzlarını genişletip derinleştirmeleri pek kolay olmayacak gibi görünüyor.

Bu yaklaşımlardan “Trump dönemi bölge ülkeleri açısından fırsatlar dönemiydi” gibi bir anlam çıkmıyor. Trump’ın gün gün, hatta saat saat değişen tavırları ABD’nin bölgedeki adımlarını da doğrudan etkiliyordu. Kısacası Trump döneminde hakim olan belirsiz ABD dış politikası dönemi kimi zaman Suudi Arabistan’ın kimi zaman İran’ın, kimi zaman ikisinin birden çıkarına olan bir atmosfer yaratmıştı. Muhtemelen bu dönemin en kârlı ülkesi de Rusya oldu. Biden döneminde ABD askeriyesi ve hariciyesi arasında uyumun hakim olduğu bir sürecin başlayabileceği ve bunun da daha belirgin ve haliyle daha kesin ve keskin politik adımları getirebileceği yorumları hakim.

İkinci kesime göre; Trump’ın politika bilmez -denge gözetmez- şartları umursamaz tavırları ayaklanmalarla ile çalkalanan bölgeyi iyice karıştırdı. ABD’nin dış politikasının belirsizliği bölge ülkelerinin de birçok konuda/dosyada ayağını bağladı. Biden döneminde belirgin, az çok öngörülebilir bir dış politikanın yürütülmesi bu kaotik ortamın yavaş yavaş düzene girmesini sağlayabilir.

Her halükarda bütün bölge ve Suriye Biden’ın gelişini bekliyor.

Bu arada İdlip operasyonundan Suriye’nin kuzeyindeki öz yönetimin bekasına, güneyde İsrail saldırılarından doğuda IŞİD varlığına kadar neredeyse her şeyin askıda olduğu Suriye’de Dışişleri Bakanı Velid Muallim hayatını kaybetti.

Suriye’yi ayakta tutan iki kurum olduğunu söylemek yanlış olmaz. Biri ordu, diğeri dışişleri bakanlığı. Ayaklanma döneminde bu iki kurumdan da üst düzey ve sistemi kilitleyecek çapta ayrılan olmadı. Suriye dışişleri bakanlığını son 14 yıldır ayakta tutan isim ise büyük ölçüde Velid Muallim idi. ‘Büyük ölçüde’ diyorum çünkü Suriye hariciyesi Sovyet geleneğine göre şekillenmiş, şahısların kolay kolay dönüştüremediği, bürokrasi ruhunun çok keskin olduğu bir yapı.

BAAS geleneğinden yetişme Muallim, 1963’ten beri Suriye hariciyesinde çeşitli ülkelerdeki Suriye elçiliklerinde diplomat ve son olarak ABD’de 9 yıl Suriye büyükelçisi olarak görev yaptı.

Dışişleri bakanı olarak atandığı 2006 yılı Suriye açısından en kritik dönemlerden biriydi. 2005 yılında Lübnan Başbakanı Refik Hariri bir suikasta kurban gitmişti ve hedefte Suriye vardı. Bu arada, Suriye-Lübnan ilişkileri de keskin virajı almaktaydı. ABD’nin Irak işgalinin sert yansımaları devam ediyordu ve uluslararası medyada sıranın Suriye’de olduğu yönünde yorumlar eksik olmuyordu.

Aynı dönemde, Suriye-İsrail dolaylı görüşmeleri başlamış, ekonomik ve siyasi izolasyon Suriye’yi iyice köşeye sıkıştırmıştı. Velid Muallim’in bu izolasyonun kırılması yönündeki çabaları Avrupa ülkeleri ile ilişkilerin çok küçük adımlarla da olsa başlamasını sağladı. Türkiye ile yakınlaşmanın yanı sıra hem İran hem de İran’ın kıyasıya mücadele ettiği Suudi Arabistan ve Mısır gibi bölge ülkelerinin dışişleri bakanları ile kişisel ilişkiler kurması Suriye’yi birçok krizde rahatlattı.

2008 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Şam’a yaptığı tarihi sayılabilecek ziyaretin mutfağında Velid Muallim vardı.

2011 yılında yani Arap Ayaklanması’nın başladığı dönemde Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD’den Japonya’ya kadar birçok ülkenin Şam büyükelçiliği açıktı.

Suriye dahil bölgede neredeyse 10 yıldır devam eden kanlı ve sert vekalet savaşları sürüyor olmasaydı muhtemelen Muallim ile görüşmüş, temaslarda bulunmuş birçok yabancı eski-yeni hariciyeci açıklama yapardı.

Muallim, seveni de nefret edeni de bol ancak hiç kimsenin yok sayamadığı isimlerden biriydi.

Bir dönemin hariciye geleneğinin son isimlerindendi. Sert mücadelelerin eksik olmadığı hariciye koridorlarının, kapalı kapıların ardında yapılan çetin pazarlıkların kurallarını bilerek hareket eden bir diplomattı.

Muallim ülke liderleri kadar dışişleri bakanlarının da isimlerini, özelliklerini bildiğimiz, diplomatların devlet memurları gibi değil inisiyatif alabilen, kişisel özellikleri ile rakiplerinden bile saygı gördükleri dönemlerin son temsilcilerinden biri oldu. Gerçi o dönemlerde devletler de dış politika gibi dış politika yapıyordu ve diplomasi sahada kaybedenin masada kazandığı veya sahada kazananın masada kaybedebildiği kadar etkili bir alandı. Hele de Ortadoğu gibi kaygan ve kırılgan bir zeminde diplomasi yürütmek hiç kolay olmadı ve muhtemelen olmayacak da. Bu nedenle bu bölgedeki ülkelerin işinin ehli, zeki ve soğuk kanlı diplomatlarının olması güçlü ordularının olması kadar etkili sonuçlar yaratabiliyor.

Bu nedenlerle, Muallim’in ölümü savaş sonrası Suriye’de yeri kolay kolay dolmayacak bir boşluk yaratacak gibi görünüyor.

Suriye’nin “Mr. Hayır”ı, “Görüşmelerden önce bir kova buz yutan” diplomatı artık yok. Suriye bir kez daha kritik bir virajda ve hariciye koltuğuna kimin oturacağı hâlâ belirsiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa