'Ayıp' meselesi

Kirvem,

Senin de bildiğin üzere yaklaşık bir yıldan beri insanlık aleminin başına musallat olan, allı pullu, taçlı tokalı “yeni yetme” bir virüsün pençesinden kurtulmak için umudumuzu, geldi geliyor, çıktı çıkıyor, bugün yarın piyasalarda arzı endam edecek diye dört gözle beklediğimiz aşılara odaklamış durumdayız...

Gerek birey gerekse toplum olarak çevremizde, yöremizde, velhasılıkelam tüm dünyada şu sıralar kovid-19 denen bu mendebur virüs nedeniyle sağlıklarını yitiren, akabinde de sanki birer kuyruklu yıldız gibi ansızın kayıp giden insanların ardından, şimdilik paçalarımızı kurtarmak için, “maske, mesafe, sabun” üçgeni etrafında volta atmakla meşgulüz...

Eskiden...Yani develerin tellal, salyangozların berber, istiridyelerin dülger olduğu günlerde, “Yetmiş iki buçuk millet” diye tanımlanan, nedense, ne hikmetse “buçuk” kategorisinde değerlendirilip, dolayısıyla dışlanıp, horlanan Çingenelerin de, daha sonraları Roman sıfatıyla dünya alemine kesirsiz, küsuratsız  “tam” kadroyla “lütfen” kaydolmalarının ardından, şimdilerde gele gele günümüzde sayıları iki yüzü bulan devletlerin yanı sıra, keza nüfusu sekiz milyara doğru merdiven dayayan bilumum insanların hali ile ahvaline bakılırsa; görünen o ki, henüz soyu sopu, huyu suyu, niteliği belli olmayan bir “dere beyi”, bir “tufeyli” virüsün elinde maaile sanki birer oyuncağa dönüşmüşüz ama, ne yazık ki ağlayanımız mafiş!

Tanrı’nın lütfedip kafataslarımızın içine boca ettiği aklımız sayesinde başımıza gelen hemen her türlü derdin devasını, çaresini, “reçete”sini zaman tüneli boyunca nispeten de olsa bulup, dolayısıyla bu cihanda “hancı-yolcu” kulvarında bir müddet koşuşturup oyalanırken, öte yandan eninde sonunda “Ecel gelmiş cihane, baş ağrısı bahane” türküsünü çalıp çığırıp, sonra da neyin nesi kimin fesi olduğunu çözemediğimiz gibi, keza enlem ve boylamlarını, koordinatlarının nerede başlayıp nerede noktalandığını bilmediğimiz “Ebedi alem”e doğru rotamızı ister istemez çeviriyoruz...

Nitekim meçhule doğru uzanan bu yolun geriye dönüşünün mümkün olmadığı hepimizce kesinkes malum olmasına rağmen, öte taraftan şu veya bu salgın hastalık, sel, deprem gibi nedenlerle kitleler halinde “öte taraf”a göç edip, en önemlisi de birer birey olarak istatistiki rakamlara dönüşmeyi bir türlü hazmedemediğimiz için, bu tür ölümler karşısında bir bakıma deyim yerindeyse “alınganlık” gösterip, sanki farkında olmadan küplere mi biniyoruz ne!

Evet... Şu kavanoz dipli dünyada insan kimliğimizle gerekirse şu ya da bu türden zıttırım nedenlerle; vatan, millet, din, iman, falan feşmekan gibi bahanelerle kendi aramızda kıran kırana birbirimizle savaşmayı becerebilirken, keza dün topla, tüfekle, bugün bu saat icat ettiğimiz nükleer silahlarla dünyanın altını üstüne getirebilecek kadar yetenekliyken, diğer yandan bitten, pireden küçük, üstelik ne idüğü belli olmayan sergerde  bir virüs karşısında boynu bükük insanlar olmayı gerçekten de içimize sindirebiliyorsak, eh bu da bizim ayıbımız olsun Kirvem!..

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu’ndan belediye operasyonlarına tepki: Sandık gelecek, bir kişi gidecek, her şey değişecek.

Evrensel'i Takip Et