21 Kasım 2020 22:39

Yazarın temsil alanları: Kongreler ve hapishaneler

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

12 Mart Muhtırası’nın sultası sürerken PEN Yazarlar Derneği Türkiye Şubesi Başkanı Yaşar Nabi Nayır yanına çağırdığı Ülkü Tamer’e valizini hazırlamasını söyledi. Yugoslavya’ya PEN Kongresi’ne gidecek Türkiye’yi temsil edecekti şair. Yoksullukla dolu bir yolculuk başladı; trenle Ljubljana, oradan da otobüse atlayarak Piran-Portoroz’a gitti Ülkü Tamer.

PEN’in o zamanki başkanı tutuculuğuyla bilinen Fransız şair Pierre Emmanuel; düşünce özgürlüğü ile ilgili bir maddenin delegasyonda gündeme gelmesini istemiyor, bundan kaçınıyordu hatta. Ülkü Tamer oturumda söz alarak konuşmaya başladı, Türkiye’de birçok yazar ve şairin düşüncelerinden dolayı hapiste olduğunu söyleyip uzun bir konuşma yaptı ve maddenin görüşülmesini istedi.

Heinrich Böll başta olmak üzere birçok PEN delegesi konuşmayı destekledi, yemek saatlerinden fedakârlık ederek konunun görüşülmesini istedi; bunun sonucunda özgürlüklerin düşünce suçu nedeniyle kısıtlanmasını kınama kararı alındı.

Ülkü Tamer’in yurda döndüğünde daha havalimanındayken bir güzel uyarıldığını da buraya not düşelim.

Günler geçti ve altı ay sonra bir kongre daha yapmak üzere İrlanda’da Dublin civarında bir kıyı kasabasında toplandı PEN. Bizim memleketin delegesi kim olacak elbette Ülkü Tamer. Onur konuğu olarak da Talât Sait Halman davetliydi; üyelerinden birinin Kültür Bakanı olmasının kıvancını taşıyordu PEN.

Ülkü Tamer, Yaşamak Hatırlamaktır kitabında diyor ki “Halman en sevdiğim, saygı duyduğum insanlardan biridir. Yüreğinin sıcaklığını beyniyle beslemiştir hep. Onun 12 Mart döneminde Kültür Bakanlığı görevini üstlenmesi bir yanılgının sonucudur bence, başkalarını da kendisi gibi sanmasından kaynaklanmıştır.” (Burada bir parantez açalım ve Talât Hoca hakkında Devrim Dirlikyapan, Nilay Özer ve Sayın Bay Selim Temo’nun Bilkent günleri anılarını yazmalarını bekleyelim. İçlerinden konu özelinde yazmış olan vardır mutlaka, okumayanlarla aynı karede, şüphesiz sosyal mesafeyi koruyarak, poz verebilirim.)

PEN’in Dublin yakınlarındaki kongresinde gündem maddelerinden birine geldi sıra, başkanlık seçimi yapılacaktı. Pierre Emmanuel ile Heinrich Böll başkanlık için yarışan iki adaydı ve Türkiye PEN tutucu Fransız şairi desteklemeyi kararlaştırmıştı. Sonuçlar açıklandığında her iki adayın da 16 oy aldığı ortaya çıktı.

Delegelerden yazılı verdikleri oylarını bir de genel kurulda tekrar etmeleri istendi; Emmanuel destekçileri karşı çıktı buna, nasılsa herkes kendi oyunu tekrar edecek diye itiraz ettiler. Beraberlik karşısında bir önceki dönem başkanı, tüzüğe göre, bir dönem daha başkanlık edebilecekti.

Alfabe sırasına göre delegeler açık oy kullanmaya başladı; Türkiye son sıradaydı. Ülkü Tamer elini taşın altına koydu ve memleketi adına kullandığı oyu bu defa Heinrich Böll’e verdi. Böll 15’e karşı 17 oyla başkan seçildi. Somurtanlar bir yanda, bir yanda da coşkuyla alkışlayanlar…

Bir sonraki kongrenin Türkiye’de olması için kulisler yapıldı, Kültür Bakanı değil miydi sonuçta Talât Sait Halman, memleketin temsiliyeti önemliydi ve elbette üstesinden gelinirdi. Nihayet karar alındı, akıcı İngilizcesiyle kürsüde konuşan Talât Hoca delegasyonu ikna etmişti. 

Türkiye’ye döndükten kısa süre sonra Kültür Bakanlığı’ndan istifa etti Talât Hoca, devlet de PEN’in Türkiye’de toplanması için gerekenleri yapmak yerine ayağını sürümeye başladı haliyle. 12 Mart gelmişti ve idam mangaları mahkeme kapılarında kol geziyordu. Nihayet kongre İsrail’e alındı. Türkiye’de bir daha söz konusu olmadı PEN kongresi ne yazık, ne olanaklar buna el verdi ne de memleketin içinde bulunduğu siyasal iklim.

***

Bu yıl küresel salgın nedeniyle PEN Uluslararası Kongresi çevrimiçi yapıldı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden 150 ülkenin temsilcileri, Kasım ayının ilk haftası bitmek üzereyken, bir uygulama kullanarak kongreye katıldı; Türkiye’yi Zeynep Oral ve Tarık Günersel temsil etti.

Zeynep Oral’ın Türkiye’deki PEN üyelerine gönderdiği Kasım mektubunda konu özetlenerek şöyle deniyor: “Her yıl dünyanın bir ucunda bu kongre için buluştuğumuzda her oturumda sahnede bir de ‘Boş İskemle’ bulunur. Hapisteki yazarları, gazetecileri, düşünce insanlarını temsil eden bir boş sandalye… Çevrimiçi kongrede de kural değişmemişti.   Bu yıl 5 boş İskemlemiz vardı.  Çimengül Awut (Sincan’lı şair) Abdel Wahab Yusuf (Sudan’lı yazar; Maria Elena Ferral (Meksika’da öldürülen gazeteci), Sedigeh Vasmaghi (İranlı Kadın Hakları savunucusu) ve Osman Kavala… Maria Elena dışında hepsi hapisteydi. Ve dünya onları daha yakından tanıdı; dayanışmayı güçlendirdi.

15 Kasım dünyada “Hapisteki Yazarlar Günü” olarak biliniyor. Her yıl Türkiye PEN Yazarlar Derneği, Yayıncılar Birliği ve Türkiye Yazarlar Sendikası basın toplantısı düzenleyerek hapisteki yazarların durumuna dikkat çeken bir açıklama yapardı. Bu yıl mümkün olmadı maalesef. Haydar Ergülen alfabeden yola çıkarak Türkiye PEN adına bir açıklama yazdı. A’dan Z’ye “15 Kasım Hapisteki Yazarlar Günü olmaz olsun!” diye biten bir açıklamaydı…

***

Geçen hafta yaptığımız Türkiye Yazarlar Sendikası yönetim kurulu toplantısında 25 yıldır hapiste tutulan şair İlhan Sami Çomak, başvurusu sonucu, üye kabul edildi. Aynı gün, eve dönmek için trendeyken, 20 yıldır hapiste olan Metin Turan’ın Ama Bir Gün Bir Şey Olur adlı öykü kitabını okudum.

Hapishane bizim edebiyatımızda, haydi çok uzağa gitmeden söyleyeyim, Nâmık Kemal’den beri sözcüğün sırrını çözüyor. Kim bilir daha ne çok yatacağız hapiste, ne çok yazacak ve bekleyeceğiz…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa