23 Kasım 2020 00:00

İktidarın, halkı ‘ehvenişere razı etme’ taktiği de başarılı olamayacak!

Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

Paylaş

AKP iktidarının 18 yılı bitirmesine bir haftadan az bir zaman kaldı.

Geçen 18 yılın sonunda bugün AKP iktidarı; iç politikadan dış politikaya, ekonomiden eğitim, sağlık, sosyal güvenlik başta olmak üzere sosyal yaşamın bütün alanlarında tam bir “Duvara çarpma” hali ile karşı karşıya gelmiş bulunuyor.

Nitekim;

1) Ekonomide: AKP iktidarı, 18 yıllık iktidarının sonunda, bütçe açığının beklenenin iki katını, MB’nin döviz rezervinin eksi 40 milyar doları bulması karşısında “acı reçete”ye başvurmak zorunda kaldıklarını ilan ederek, ekonomi alanında başarısızlığa uğradığını itiraf etmek zorunda kaldı.

2) İç politikada: Yargı, yasama ve yürütmeyi tek adama bağlayan, ‘Terörle Mücadele Yasası’nı anayasa yapan AKP iktidarı, sonunda karşı karşıya kaldığı açmazlar karşısında “Yargıda reform yapacağız”, “Özgürlüklerle ilgili reformlar yapacağız” demek zorunda kaldığı bir noktaya geldi.

3) Dış politikada: Yeni Osmanlıcı, yayılmacı bir dış politika izlerken, “Ey Avrupa”, “Ey Amerika”, “Ümmetin kurtarıcısı Türkiye”, “Ümmetin son ordusu TSK”... edebiyatı etrafında gürültülü bir antiemperyalizm propagandası yapmayı da ihmal etmeyen Erdoğan, önceki gün partisinin Batman İl Kongresinde; “Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz. Amerika ile uzun ve yakın müttefiklik ilişkilerimizi, bölgesel ve küresel tüm meselelerin çözümünde kullanma niyetindeyiz” diyerek, “çok manidar” olan sözler sarf ederek dış politikada ne kadar sıkışmış olduklarını gösterdi.

REFORM SÖYLEMİ NEDEN ÖNEMLİ?

Erdoğan ve ekibinin kör gözün parmağına gerçekleri kabul eder görünüp ve bu zorlukların “reformlar” yaparak aşılacağı yönündeki AKP propagandası, Bülent Arınç, Cemil Çiçek gibi eski tüfeklerini sahaya sürmesi ile, tepkileri yatıştırma, dahası sorunların aşılacağına dair toplumda beklenti yaratmayı amaçlamaktadır. Ancak AKP’nin 18 yıllık tarihi “Reformlar yapacağız” adına “Karşı reformlar yapma”nın tarihi olduğu için halkın önemli bir kesimi AKP’nin reform söylemini “karşı reform” olarak anlamaktadır. Ama bugün tek adam yönetiminin, “Ekonomide, yargıda, özgürlükler alanında reformlar yaparak sorunları aşacağız” demesi, “reform” anlamında bir değer taşımasa da, “reform” demenin zımnen de olsa bugüne kadar uyguladıkları politikalarda başarısızlığa uğradıklarının itirafı olması bakımından önem taşımaktadır.

Çünkü tek adam yönetimlerinin tipik özelliklerden birisi de uygulamalarındaki başarısızlığı kabul etmemek, en başarısız oldukları konularda bile, başarılarının, hatta zaferlerinin bir aşaması olduğunu propaganda etmelerdir.

Bugün de AKP iktidarı her vesileyle kendisini övüyor; “acı reçete”yi bile iktidarın başarısızlığı değil, onun başarısını önlemek isteyen çevrelerin neden olduğu bir sorun olarak propaganda ediyor; bakanları, yüksek bürokratları suçluyor... ama tek adam bütün heybetiyle, dokunulmaz, her işin başındaki adam olarak baş üstünde tutulmaya devam ederek, itibarını korumaya çalışıyor.

ERDOĞAN İKTİDARDA KALMAK İÇİN HER MİHNETE RAZIDIR AMA...

Ama gelinen aşamada mızrağın çuvala sığmayacak kadar büyümüş ve halkın etinde daha derinlere işlemiş olması, tek adam halesi etrafındaki kara propagandaya inananların sayısını hızla azaltmaktadır. Bu da iktidarın “reform” propagandasından beklediği sonuçları elde etmesini, örneğin bu “reformlar”a, “Yetmez ama evet” diyecek bir çevrenin oluşmasının dünkü kadar kolay olmayacağını göstermektedir.

Hele de gelinen aşamada, Cumhur İttifakının direği MHP’nin Genel Başkanı Bahçeli’nin Mafya Lideri Çakıcı’nın mektubunu kendi mektubuna dönüştüren açıklamaları, MHP’nin iktidarın sözde reform adımlarına bile tahammül edemeyeceklerini ilan etmiş olmaları, AKP içindeki mırıltıların giderek artacak olması, Erdoğan’ını işlerini zorlaştıracaktır.

Bu koşullarda Erdoğan’ın; “tek adam yönetimi” ve kendisinin “İktidarda kalması” koşuluyla her mihnete katlanacağını söylemek yanlış olmaz.

Ancak Türkiye’nin içinden geçtiği koşullar, Millet İttifakı etrafındaki partilerin “tek adam yönetimine” ve Erdoğan’ın iktidarda kalması şartına bağlanmış bir ittifaka yanaşması kağıt üstünde ya da televizyon ekranlarında konuşulduğu kadar kolay olmayacağını da işaret etmektedir.

‘EHVENİŞER ŞERLERİN EN KÖTÜSÜDÜR’ BİLİNCİYLE DAVRANMAK

Çünkü partiler arasındaki ittifak, partilerin tabanı olarak gösterilen kitleler arasında ittifak anlamına gelmemektedir. Hele de son yıllardaki seçimlerde halkın önemli bir bölümü taraftarı oldukları partinin istekleri değil, daha demokratik bir çizgiden yana oy kullandığı dikkate alındığında, önümüzdeki dönemde partiler arasındaki ittifakın sandığa ve sahaya o partilerin istediği gibi yansımasının çok daha zor olacağını söylemek yanlış olmaz.

Bu yüzden bugün işaretleri güçlü bir biçimde ortaya çıkan, siyaset tablosundaki kargaşa ihtimalinin sadece Millet ve Cumhur İttifakı etrafındaki partiler arasında değil bu partilerin etkisi altındaki halk kesimleri arasında da daha demokratik bir ittifak için yeni imkanlar çıkaracağını görmek gerekir. Bu, laik ve demokratik bir Türkiye amacı doğrultusunda bir “halk ittifakı”nın düne göre daha olanaklı hale geleceği anlamına gelmektedir.

Kısacası bugün, siyasi alandaki gelişmeler dikkate alındığında Erdoğan, Millet İttifakını ve onun zaaflarından yararlanarak muhalif güçleri, “ehvenişer”e razı etmek isteyecektir. 

Ancak, sınıflar mücadelesinin tarihi ve ülkemizin yakın tarihinde yaşananlar, “Ehvenişerin şerlerin en kötüsü olduğu”nu göstermektedir.

Bu gerçeğin farkında olan demokrasi güçlerinin; halkın uyanış içindeki kesimleri için, iktidarın “ehvenişere razı etme” girişimlerine boyun eğmeyecek bir bilinç birikimine sahip olduğuna güvenmesi için bugün daha çok neden vardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa