24 Kasım 2020 23:40

Bakan Soylu, ‘Kadına yönelik şiddet’in nedenlerinin üstünü örtmeye çalışıyor

Ankara'da 25 Kasım dolayısıyla basın açıklaması yapan kadınlar

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Bugün 25 Kasım; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü!

Bütün dünyada kadınların, kadına yönelik şiddete karşı meydanları doldurup taleplerini haykırma mücadelesinin sembol günü.

1999’da Birleşmiş Milletler tarafından resmen kabul edilen 25 Kasım, o zamandan beri her yıl, pek çok ülkede, her ırktan her milliyetten kadınların, büyük kitleler halinde, büyük bir kararlılıkla taleplerini haykırmanın günü olarak kutlanıyor.

Ülkemizde de 25 Kasım, giderek daha kitlesel eylem ve etkinliklerle değerlendirilen bir mücadele günü oldu.

Nitekim bu yıl da 25 Kasım, 25 Kasım’a gelen bir haftaya yayılan eylem ve etkinliklerle değerlendirildi.

Bir haftadan beri ülkemizin pek çok kentinde kadın hareketinin bileşenleri, çeşitli sendikalar, partiler, dernekler, çevreler... bildiriler yayımlayarak, irili ufaklı toplantılarla, etkinliklerle kadın cinayetleri başta olmak üzere kadına yönelik aile içi şiddetten, iş yerlerindeki “mobbing”e kadar kadına yönelik şiddetin her biçimine ve iktidarın şiddete dayanaklık yapan politikalarına karşı tepkilerini ifade ediyorlar.

Bugün de İstanbul Kadıköy başta olmak üzere pek çok kentte kadınlar taleplerini haykıracak!

SOYLU, KADINA YÖNEK ŞİDDETİN NEDENLERİNİ KARARTIYOR

İçişleri Bakanı Soylu; 25 Kasım’dan iki gün önce, Polis Akademisinde düzenlenen “Aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele değerlendirme toplantısı”nın açılış konuşmasında, kadını şiddetten korumak için ne kadar kadro ayırdıklarını, ne kadar araç gereç varsa kullandıklarını, ne kadar çok gayret gösterdiklerini rakamlar vererek anlattı. Bakan Soylu konuşmasında, “Bugün kadına yönelik şiddeti bitirmek için her imkana sahibiz” diye övündükten sonra, soruna sahip çıkar görünürken aslında üstünü örtmenin alanına geçti.

Tabii burada akla hemen, “Madem bu kadar imkana sahipsiniz o zaman bu kadın cinayetlerini neden bitirmiyorsunuz?​” sorusu gelse de buna verilecek bir yanıtları yoktur. Bu yüzden olacak Bakan Soylu sözlerini; “Nereden çıktı bu kadın dövmek, kadın cinayeti? Buradan da erkeklere sesleniyorum kendinize gelin. Neyi tatmin ediyorsun, neyi ortaya koyuyorsun, neyini savunuyorsun, hangi duygunu yüceltiyorsun. Ayıptır!..”a bağlayarak, onca kadın cinayeti ve kadına yönelik şiddetin envai türünün ayyuka çıkmasının sorumluğunu, belki de “sapkın” gördüğü kişilerin sorumluluğuna bağladı.

KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN SİSTEMSEL VE SİYASAL DAYANAKLARI VARDIR

Oysa; son yıllarda kadınların mücadelesiyle de ortaya çıkarılan gerçekler dikkate alındığında; kadın cinayetlerinden kadına yönelik şiddetin hayatın her alanındaki açık ve örtülü şiddetin arkasında;

  • Kadının fıtratında erkekle eşit olmak yoktur” diyen zihniyetin,
  • "Anne olmayan kadın eksiktir, yarımdır” diyen, kadını ancak anne olduğunda dikkate alan Orta Çağcı anlayışın,
  • Çocuk yaştaki kızların evlendirilmesi ve çocuk istismarına evlilikle meşruiyet kazandırma girişimlerinden vazgeçmeyen iktidarın tutumunun,
  • Kadınların talepleri için alanlara çıkmasını önlemek için her yola başvuran, fırsat bulduğunda kadınları copla dövmenin, gazla boğmanın, ters kelepçe takıp yerlerde sürükleyerek gözaltına almanın, hapse atmanın gerektiğini savunan zihniyetin,
  • İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması için kara propaganda yapan, kadın dövmenin kabul edilir olduğuna dair fetvalar çıkaran siyaset, tarikat ve cemaat çevrelerinin Orta Çağ zihniyetinin kadına yönelik şiddetin açıkça dayanağı olduğu ortadayken İçişleri Bakanının sorunu “ayıp” kategorisine sokup, kişilere bağlaması elbette ki masum bir söylem olarak görülemez. Tersine Soylu, bu sözleriyle sorunu ne kadar basite aldığını göstermekle de kalmamakta, o binlerce kadronun, onca teknik, fiziki denetim imkanının, onca organizasyonun işlevsizliğinin nedenini de göstermektedir.

İŞÇİ-EMEKÇİ KADINLARIN TALEPLERİNİ ÖNE ÇIKARAN ÇALIŞMA İHTİYACI

Kadınların taleplerinin mahiyeti, onca yıldır kadın hareketi bileşenlerinin kararlı mücadelesi ve kadınların taleplerine sahip çıkan çevrelerin çabaları şunu açıkça göstermiştir ki, kadınlara yönelik şiddetin temelinde sistemin kadın ve erkekler arasındaki eşitliğini kabul etmemesi vardır. Dolayısıyla, kadına yönelik şiddet dahil kadınların başlıca talepleri mücadelesinin laik ve demokratik Türkiye mücadelesiyle sıkı sıkıya bağlı talepler olduğu artık açıkça görülebilen bir gerçektir.

Ülkemizin içinden geçtiği sürecin özellikleri dikkate alındında 25 Kasım etrafında yapılan tartışmalar;

  • Laik ve demokratik Türkiye mücadelesi içindeki siyasi odakların, sendikaların, emek örgütlerinin... demokrasi güçlerinin bileşenleri olan her çevrenin kadınların eşitlik ve kadına yönelik şiddete karşı acil önlem taleplerini mümkün olan her platforma taşımak için adım atması,
  • İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması” talebinin daha yüksek sesle ve daha yaygın bir talebe dönüştürülmesi için girişimler yapılması,
  • Ekonomik kriz ve pandeminin en katmerli sorunlarını yaşayan işçi-emekçi kadınlara has taleplerle mücadelenin önemine dikkat çekilmesi ve bunun kadın hareketine de yeni bir dinamizm kazandıracağı gerçeği doğrultusunda adım atılması için vesile olarak değerlendirildiği ölçüde anlam kazanacaktır.                                                                                           
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa