25 Kasım 2020 23:14

Doğru algı oyuna ve rakibe saygıyla mümkün

Futbol sahasında bir araya gelmiş ve uzakta ancak flu şekilde gözüken futbolcular.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Teknik direktörler, puan kaybettikleri bazı maçların ardından, oyundaki üstünlüklerini vurgulamak üzere, -bir yandan da rakiplerini de küçümseyip aşağılarcasına-  “Kalemize iki kere geldiler, 2 gol attılar”, “Kalemize 1 isabetli şut attılar onda da golü buldular” gibi laflar ediyorlar… Böyle konuşarak, kendilerince futbolda nadir görülen bir durumla karşı karşıya kaldıklarını ve oynadıkları oyunun karşılığını alamadıklarını dile getiriyorlar... Ama bu tür lafları ara ara pek çok teknik direktörden duyduğumuza göre demek ki çok da nadir yaşanmıyor bu durumlar…

Aslında bu söylenen, bir takımın üstünlüğünden ya da şanssızlığından çok, kırılganlığını gösteren bir durum... Eğer rakip takım kalenize bir ya da iki kez gelip her geldiğinde de gol buluyorsa, bu durumu şaşkınlıkla karşılamak doğru bir yaklaşım olmaz. Böyle bir durumda teknik direktörün payına her şeyden önce öz eleştiri yapmak, kendisini ve takımını, özellikle de takım savunmasını sorgulamak düşer…

Kaleye gelen her şutun gol olması, yakınmalarla değil, takım savunmasındaki hataların, eksiklerin saptanıp giderilmesiyle önlenebilir. Aksi takdirde rakibin kalenize 5-6 kez gelmediğine şükretmek gerekir!..

Hem maç boyunca bariz bir üstünlük kurduğunuza ve oyunun kontrolünü hep elinizde tuttuğunuza dikkat çekeceksiniz, hem de kalenize gelen toplam 1 ya da 2 şutun gol olduğunu söyleyeceksiniz. Buradan, aslında üstünlüğü o kadar da ele alamadığınız sonucu çıkmaz mı? Gerçekten üstün olsaydınız rakibi kalenize yaklaştırmazdınız. Hadi yaklaştılar diyelim, o zaman şut atmalarına fırsat tanımazdınız. Hadi şut atma fırsatı da buldular diyelim, o zaman şutun gol olmasına izin vermezdiniz…

Rakip bütün bu aşamaları geçip gole ulaşabiliyorsa küçümsenmeyi değil, övülmeyi hak eder…

Kendinizi çok üstün gördüğünüz maçta başınıza gelen buysa, giderilmesi gereken pek çok eksiğin ve hatanın varlığı söz konusudur. Bu denli kırılgan ve kolay gol yiyen bir takımın sahada üstün görünmesi de fazla bir anlam taşımaz...

Maçın sonucunu rakibin acizliği üzerinden açıklamaktan çok, sizin sahada neleri, neden yapamadığınızı bilmeniz ve bu konu üzerinde yoğunlaşmanız önemli. Zira eksikler, hatalar giderilemediği sürece benzer durumlar yaşanmaya devam edecek demektir…

Tabii bir de işin diğer kısmı var. Bariz üstünlük kurup buna karşılık maçı koparacak skora ulaşamamak da başka bir sorun… Çok üstünüm diyorsun ama gol atamıyorsun, üstelik buna karşılık kaleni de koruyamıyor ve gol yiyorsun…

Karşılaşmaları, hakemler ya da rakipler üzerinden değil de, kendi performansımıza odaklanarak değerlendirmeyi öğrenemedik gitti. Oyunu geliştirebilmenin yolu, her şeyden önce kendimize bakabilmekten geçiyor. Bu anlamda kısıntısız, ödünsüz, bahanesiz bir öz eleştiri ve sorgulama sürecinin önemi çok büyük...

Bir de özür meselesi var. Yine puan kaybedilen maçların ardından teknik direktörlerin ya da futbolcuların taraftarlardan özür dilediğine tanık olabiliyoruz. Oysa futbolda bu şekilde özrün yeri yoktur. Herkes kazanmak hedefiyle sahaya çıkar ancak kuşkusuz herkesin kazanması mümkün değildir. Daha az hata yapan karşılaşmayı kazanır ya da istediğini elde eder. Kazanamamak suç değildir, dolayısıyla özür dilemek de gereksizdir…

Ayrıca özür, taraftarlığı her daim hesap verilmesi gereken bir makam gibi gören arızalı futbol algısına hizmet eder. Onları her başarısız sonucun ardından özür beklemeye alıştırır. Sonuçta da bunu yapmayan teknik direktör ve futbolculara başka bir gözle bakmaya başlayabilirler…

Futbolu doğru algılamakta ve doğru oynamakta ne çok zorlanıyoruz…

En çok ihtiyaç duyduğumuz şey, oyuna ve rakibe saygı… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa